MERHAMET VE VASİLİK

ABONE OL
18:58 - 01/10/2020 18:58
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 ”Müslüman kadın diye tek tip Müslüman kadın topluluğu yoktur, tıpkı tek tip bir alman, Yahudi ve Hıristiyan kadını olmadığı gibi.” [Sineb el Masrar]

Genç Müslüman kadını herkesin ağzında. Tartışmalı toplantılarda odak noktası olan Müslüman kadını uyum veya İslâm tartışması adı altında yürütülüyor. Politikada, medyada, sohbet masasında gözler perdeli sıcak konuşmalar elden bırakılmıyor. Herkes konuştuğu için sorular azalmıyor. Kısıtlı deneyim ve bilgileri ile uyumsuz olup, aslında bir bütünlük teşkil etmiyor.
Neden Müslüman kadın başörtü takıyor?
Neden, o cinsel yaşamında hür değil?
Neden, o nihayet bizim aramızda yaşayıp, bizim gibi olmuyor?
Evet, neden böyle? Müslüman kadın diye bahsedilen tek tip bir kadın topluluğu var mı?
Yoksa tek tip bir kadın Yahudi, alman veya Hıristiyan kadını olmadığı gibi, bir tek tip Müslüman kadını da mı yok?
Bir toplumda yaşadığımız halde başka yapıldıklarından dolayı, çoğunluk toplum dışı bırakılan bu kadınlar kabul görmüyor olabilirler mi?
Büyük filozofların düşünce geleneğine bağlı olan birçok insan sesli olarak aydınlatılmak ve Müslüman kadını kurtarmak istiyor. Bu sonu gelmeyen tartışmalar bilerek veya bilmeyerek Müslüman kadın yok sayılarak dışlanmaya götürmüyor mu? Refleks girişimi Hegel’in şu düşüncesini verebilir:
“Aydınlatılması insanı akıllı yapar, ama daha iyi yapmaz.”
Ülkemizde bu kadınlar günlük hayatta nasıl yaşıyorlar ve gerçekten bu ilgi ne kadar dürüst?
Aslında tek tip bir Müslüman kadını yok, ama İslam kültüründe yaşayan kadınlar her yöne karşı hiç durmadan savaşmak zorundalar.
Okulda kökenlerinden dolayı yalnız daha kötü not almıyor, aynı zamanda Müslüman öğrenci olarak insan hakkına sahip olmadığı şaşırtıcı bir şekilde söyleniyor. Meslek hayatında ise çok iyi not ve diplomaları kabul görmüyor. Başörtülerinden dolayı ret ediliyor. Hem okul hem meslek hayatı bağımsız olmaları, kendi ayaklarının üstünde durma ve yükselme imkânı verebilirdi, kabul görselerdi. Buna karşı tartışma kuralları içinde ailenin noksan bıraktığı şeyleri, bilhassa dil sorunu ortadan kaldırmak gerektiği söyleniyor.
Hâlbuki bu kadınların birçoğu özel sekreter, bakıcı olarak başarıyla çalışıyorlar, çoğunluk toplum onlara katılıma izin verdiği takdirde. Onlar akademisyen, işveren, ücretli memur olarak aile ile mesleği büyük bir özveri ve başarıyla birlikte yürütüyorlar. Bunlar çoğunluk toplumundan takdir ve destek yerine acıma, merhamet ve onları onlar adına vasileri gibi yönetici duygu ve düşünceler görüyorlar. Onlar ise gelişme ve kararlarında hür olma hakkına sahip olmak istiyorlar, İçlerinde hayatları veya kıyafetleri ile ilgili reform istemeyenler olabilir, ama hür seçme hakkı herkes gibi onların da hakkı olmalıdır. O zaman avukata gereksinme olmayacak(!).
Ayrımcılık yapan almanlar kibir ve tepeden bakan tavır ve tutumlardan vazgeçmelidirler.
Sevgili okurlarım, Müslüman Dünyasının Batışı yazımda İslâm Konferansında biz Müslümanları temsil eden üyeleri, sırası geldikçe sizlere tanıtacağımı yazmıştım.
Yukarıda Vorwärts dergisinden kavram olarak içeriğini çevirdiğim makale Sineb el Masrar’ın. Sineb Hanım, Gazelle adında çok kültüre hitap eden bir dergi çıkarıyor. Alman İslâm Konferansı’nda üye ve kitap yazarıdır. Kitabını araştırıyorum, henüz elimde yok. Sineb Hanım 29 yaşında ve Berlin’de yaşıyor.
MERHAMET VE VASİLİKSineb el Masrar Müslüman kadınlarda Müslüman olduklarını görünüşleri ile vurgulayan kadınların dışlandıklarını konu olarak almış ve bu konuyu işlemiş. Modern giyinen Müslüman Türk kadınları da çoğu almanlar tarafından dışlanıyor. Önyargı renginiz ve adınıza göre her an ve her yerde karşılaşılan bir olgu maalesef. Her ne kadar bu ayırımcı önyargı dünyanın her ülkesinde olsa da, Almanya’da aşırı olduğu istatistiklerle ispat ediliyor.
Bu yazımı kadınlara hitap ediyorum. Birçok genç Müslüman kadınlar politikada artık çok güzel yerlerini aldılar. Bu böyle devam ederken, yukarıdaki makale gibi alman basınında yazan, medyada görev alan yazarlar, gazeteciler çoğalmalıdır.
Türkiye emsali görülmemiş bir organize ile Türk vatandaşlarını Libya’dan getirdi. Batı Avrupa ve diğer dünya ülkeleri övgü ile bahsetti. Ama Almanya her şeyde ve her zaman olduğu gibi susmayı tercih etti.
Türkiye’yi, Türkleri ve Müslümanları pozitif haberlerde yok sayan alman medya ve basın politikası, Dr. Angela Merkel politikasının yansıması olabilir. Araştırılmalı, neden gençlerimiz alman basın ve medyasına giremiyor? Neden haber alma hakkımız elimizden alınıyor?
Türkiye’nin görev aldığı NATO, UN gibi kuruluşlarda varlığından hiç bahsedilmiyor. Bir de Türkler Türk televizyon izliyorlar diye eleştiriliyor. Türk basın ve medyasından haber almasam, tek gözlü, tek kulaklı olarak Almanya’da yaşayacaktım.
Haydi, hanımlar, politikadan sonra hedefiniz Batı Avrupa basın ve medyasına girmek olsun!
Kadınlar Günü’nün yüzüncü yıldönümünü ne kutlamalı, ne de o gün yas tutmalı. En iyisi konuyu yılda tek bir gün konuşmaya karşı çıkarak sık sık dile getirmektir.
Sosyal demokrat Käte Strobel (1907-1996) şöyle demişti:
“Politika yalnız erkeklere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir”, yazmakta öyle. Bu nedenle bu gazeteyi yalnız erkekler gazetesi olmaktan kurtaran hanım yazar arkadaşlarıma ayrıca selam ve sevgiler, hoşça kalın!
  
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen 
Kaynak:
Sineb el Masrar, Zwischen Mitleid und Bevormundung,
Vorwärts, Monatszeitung der Deutschen Sozialdemokratie,
März 2011, sayfa 7
Sineb El Masrar: Muslim Girls: Wer wir sind, wie wir leben, Eichborn Verlag, ISBN:978-3821865331
Web sayfa: www.gazelle-magazin.de

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.