MERHABA

ABONE OL
18:06 - 01/10/2020 18:06
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

MERHABA

Uzun bir Türkiye yaşantısından ayrılıp Almanya’ya  doğru yol alırken yine ayrılık sızısını yüreğimizde ve beynimizde duyuyoruz.

Almanya’yı ”acı vatan ” sayarken
”Gelmek mi zor, kalmak mı zor?” ikileminde altmış yılı geride bıraktıktan sonra baktık ki iki vatanda da kalıcı olduk.

Ama göçün üzerinden altmış yılı geride bırakırken değişmeyen tek şey;
Almanya’da; Almanya gurbet. ( Almanya’da yabancı)
Türkiye’de; Türkiye gurbet.   (Türkiye’de Almancı)

Kapitalizmin 1 ve 2. Dünya savaşlarının (aslında pazar savaşları) daha çok üreten yaşlardaki insanları, genç  erkekleri yok etmesiyle, üretim durma noktasına gelince, üretecek kol gücünü gelişmekte olan ülkelerin genç ve sağlıklı insanlarınca giderilmesi yoluna gidildi.
Türkiye, Yugoslavya, Yunanistan, Kuzey Afrika, İtalya Avrupa’ya daha çok Almanya’ya işçi göndermeye başladılar.

Hem yabancı işçileri ülkelerine getiren devletler hem de işçi olarak gelen yabancılar kalıcı değil geçici olarak birliktelik inancındaydılar.

İşçi getiren ülkeler kalkınmalarını düzene koyana kadar, yabancı işçiler emekleri karşılığı kazandıkları parayla ülkelerinde bıraktıkları ailelerini daha iyi koşullara ulaştırmak için gelmişlerdi.

Altmışlı yıllarda konuk işçileri Alman toplumu yadırgamamış, sempati bile duymuşlardı.
Gelen konuk (misafir) işçilerin Türkiye bölümü daha çok şehirlerden, batı kasabalarından belirli eğitimi almış, daha çok sanat okulunu bitirmiş Avrupa’ya yarayışlı kişilerden oluşmaktaydı.
Avrupa kadar olmasa da demokrasiyi de yaşayarak özümsemiş nüfusun çoğunluğunu Müslüman inancında olan tek ülkenin,  Laik Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşı olduğunun bilincindeki insanlardı.

Konuk yabancı işçilerin katkılarıyla Avrupa’da her alanda endüstri alt yapısını, harabe olmuş şehirleri
en ucuz ücretle onardılar.

Fabrikalarda çalışan işçiler kurslarla makinelerin alt birimlerinde çalışmayı öğrendiler
Madenlerde, tarımda, teknik bilgiye gereksinim duyulmayan işlerde erkekleri, fabrika ve teknik bölümlerin ve temizlik işlerinde de sayıları az olan kadınları çalıştırdılar.

Fakat bu insanların geçicide olsa işçi evlerinde barınmış olsalar da aile yaşantısına alışmış olduklarını düşünmediler.

Avrupa’nın yaşamına, çalıştıkları işlerin inceliklerini öğrenince yerlerine yeni işgücü yerine yeni insanların getirilmesi yoluna gidildi. Gelenlerin çoğu burada kalıcı olduklarını anladılar.
Artık Avrupa (Almanya) Türkler için kalıcı bir yurt olmaya başladı.

Kırsal bölgelerden daha kendi şehrini bile görmeden, şehir yaşamını bilemeyen insanlar Avrupa’ya sanayi toplumuna kolayca uyum sağlayamayacaktı.  Sağlamadı da.
Devletlerin yanlış kararları sonucu gettolaşma başladı.

Göçmenler kırsal köy yaşantısını burada sürdürmeye başlayınca yerli halktan da tepkiler de görülmeye başladı.Bu uyumsuzluğu sağ partiler ve ırkçılar çok kullandı.

Almanya’ya  Doğu Almanya’dan nitelikli göçler için hazırlanmış ”Siyasal Sığınma Hakkı” yasası
Türkiye’de darbeler oldukça, daha çok ekonomik nedenlerin siyasi neden diye sunulmasıyla sığınmacı olarak gelenlere yaradı.

Avrupa ve Almanya, buradaki göçmenlerin eğitim, konut ve uyum sorunlarını ciddiye almaması ile piyasaya tarikatlar çıkarak her köşede tarikat camileri açılırken,çakma şeyhülislamlar, çakma halifeler cihat çağrılarıyla toplumda ayrıştırmayı başlattılar.

12 Eylül darbecileri Suudi Arabistan’la  yaptıkları gizli anlaşmayla imamların maaşlarını Rabıta tarafından ödenmeye başlamasıyla Suudi-Vahhabi Mezhebini İslam Dini olarak dayatacak AKP’nin
Avrupa’da ve Almanya’da camilerin parti merkezi olarak temelini atmış oldular.

Camilerde İmamların öncülüğünde Kombassan Holding, Yimpaş tarafından  yüksek kar payı vaadiyle Almanya’da işçilerin, dişlerinden tırnaklarından keserek biriktirdikleri  milyonlarca  parayı Almanya’da geçerli olmayan senetlerle insafsızca dolandırdılar.

Yıllar sonra YİMPAŞ’tan maaş alan Fetullah Müridi Eski Yozgat Başsavcısı ve 15 Temmuz Kontrollü Darbe Meclis araştırmasını engelleme başkanlığı verilen Reşat Peker, geçmişte Yimpaş’ın aklanmasını ve bugünlerde de FETÖ-AKP ortaklığının karartılması görevini üstlenmesi rastlantı değildi.

Deniz Feneri yolsuzluğu olarak Alman Yargısınca mahkeme kararıyla AKP yöneticileri mahkum edildi.
Mahkeme kararında; ”Dava süresince sanık ifadelerine göre, Türkiye’deki hükümet partisi AKP’nin de skandala karıştığı ve toplanan bağışların 18 Milyon Euro’yu aşan bölümünün AKP çevrelerine verildiği ifade edildi.” Eyalet Mahkemesi gerçek sorumluların Türkiye’de bulunduğuna dair görüş belirtti. Türkiye’de bu yolsuzluğu soruşturan savcılar görevden alınarak yolsuzluk kapatıldı.

Daha önce gerçek dindarların DİTİB camilerine giden insanlar, AKP iktidarıyla bu camilerinde AKP propaganda merkezlerine dönüşünce insanlar o camilere de gitmez oldular…
Almanya’da pıtrak gibi Kuran Kursları, AKP’nin siyaset ocakları konumundaki Camiler ve onların Rabıta maaşlı imamları, AKP Genel Başkanının emirleriyle ya oy hırsızlığı ya da yeni bir din olarak sundukları AKP’nin Kindar nesiller yetiştirme projesinin yurtdışı elemanları olarak buradaki yaşamlarını huzur içinde sürdürmek isteyen insanları genel başkanlarıyla birlikte yaptıkları nefret propagandaları sayesinde Hitler’den sonra meclise soktukları ırkçıların hedef tahtası  yaptılar.

Artık meydan onlara bırakılmıştı.

Yıllarca eşit haklar mücadelesi veren örgütler kişisel kaprisler, derin devletlerin tatlı vaatleri ve sorumsuzlukları nedeniyle bölünerek etnik köken, tarikat, mezhepler, o da yetmedi asıl sorunlardan soyutlayarak hemşeri dernekleriyle toplumu ayrıştırdılar.

Şimdi buradaki aymaz politikacıların yıllarca siyasi beceriksizliklerini göçmenler üzerinden kapatmaya çalışmalarının bedelini yine buradaki geçim derdindeki  göçmenlere ödetmenin yeni şeklini ortaya koyacaklar.

Biz yine ”Türkiye; AKP ve Erdoğan değildir”! Diyerek mücadelemizi sürdüreceğiz.
Aynı duyguları paylaşanlara,
Merhaba!

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.