MEKTUBUN VAR

ABONE OL
11:45 - 23/10/2020 11:45
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Yatılı okulda okuyanlar bilir, üst sınıflarda görevli öğrenciler postayı dağıtırlar. Mektubun var, müjdesine sevinç büyüktür. Küçük yaşta ailesinden ayrılan çocuklar önemini bilir.

Yabancı bir gazeteci Mustafa Kemal Atatürk’e savaşı nasıl kazandınız, diye sorar. Paşanın cevabı, telgrafla olur. Bununla iletişimin önemine vurgu yapıyor.

Bostan beklerken telgraf direklerine ritim tutarak sözüm ona haber iletirdim. Akabinde telgrafın tellerine şiirler yazıldı, şarkılar söylendi. Telgrafın tellerine kuşlar mı konar, herkes sevdiğine böyle mi yanar?

Herhalde daha fazla söz söylendiğinden dolayı, Türk edebiyatında ünlü şahısların, yazarların yazdığı mektuplardan derlenen kitaplar yok denecek kadar azdır.

İhbar, tavsiye, tehdit, uyarı, şikâyet ve açık gibi çok çeşitli mektup vardır. Ama mektup deyince sevgiye, özleme dayanan içimizi ısıtanlar akla gelir. Onlar hayatta yalnız olmadığımızı hatırlatır, yaşama sevinci yaratırdı.

Yatılı okul resmi duvarların arasına mektupla evimizin sıcaklığı gelirdi. Daha sonraki yıllarda Almanya’ya göçten sonra tekrar hasretlik gideriyordu. Türkiye’de büyükanne babaya bırakılan çocukların elleri çizilmiş, ilk okula başladığı harfleri yazılı mektuplar ayrılık hicranını dindiriyordu.
Ailemin oturduğu mahallede okulda derslerden sonra, eşi Almanya’da olan kadınlara okuma yazma öğretiyordum. Utana, sıkıla bana yazdırıyorlar, gelen mektupları okutuyorlardı. Azimle okuma yazma öğreniyorlardı ki, kendileri aracısız sevdiklerine sevgilerini, özlem ve hasretlik acılarını anlatabilsinler.

Bak postacı geliyor, selâm veriyor. Herkes ona bakıyor, merak ediyor, okul şarkısı müzik dersinde ilk öğrettiğim şarkılardan biriydi.

Sevilen insanın eli değmiş, pulu yapıştırılmış, kokusu sinmiş özel mektuptan bahsediyorum. Benim neslim altmış yetmiş yıllarında en son yazdığı ve aldığı mektubu hatırlar. Fakat son yıllardaki nesillerin telefon veya elektronik postadan başka anısı yoktur.

Yazma sosyal medyada oldukça kısaldı, uzun makaleler az okunuyor. Bazıları sesli harfleri yok sayıyor, sessiz harflerle yazıyor. Slm, deyince herkes selâm olduğunu anlıyor. Veya bir resim bin söze bedeldir, atasözüne önem veriyor, fotoğraflarla anlaşıyorlar.

Defalarca birinci sınıfa okuma yazma öğreten emekli öğretmen olarak ben de harflerle resim yapmayı seviyorum. Gittiğim her yerde yazılı levhaları bile okurum.

Duvarlar yıkıldığından sonra ilk yıllarda Bulgaristan’da haritayla takip etmekte çok zorlandım. Çünkü yazılar Latin harfleriyle yazılmamıştı. O zaman Atatürk’e şükran, minnet borcumu daha iyi anladım. Harf devrimi sayesinde Avrupa’da uyumumuz daha kolay olmuştu.

Artık postacı yolu beklenmiyor. Gelse de ya resmi oluyor ya da reklâm amaçlı. İnsanoğlu ve kızı nedense bugün şırıl şırıl öten telefon sesini veya elektronik iletileri tercih ediyor.
Eski moda yenilensin, nostaljik duygular uyansın istedim. Bu yılbaşında akraba ve dostlara mektup zarfına pulunu yapıştırarak kutlama kartları yolladım.

Gagasında mektup taşıyan beyaz güvercinin işi bitti, artık elveda derken hapishanede tutuklulara yazılan mektuplar gündeme tekrar girdi. Gazetecinin işi yazmaktır, Mustafa Balbay kendisine cezaevinde iken yazılan mektupları bir kitapta derleyip, yayınladı. Acı, keder, haksızlığa karşı adalet bekleyenler, yazma becerisi olup olmadığını bilmeyen diğer tutuklu akademisyen, subayları yazar, çizer eyledi. Türkiye üzerinde bulunan bu kara bulutlar eski yılda kalsın.
Eşinden, çocuğundan, aile eş dost ve akrabalarından ayrı insanlara sabır diliyorum. Onlara kara günlerini aydınlatacak, ısıtacak mektup yazma teselli verecektir.

Mektupla kalın! 

İlter Gözkaya-Holzhey                

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.