MEHMET GÖRMEZ’E AÇIK MEKTUP

ABONE OL
18:51 - 01/10/2020 18:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Ben 1986 yılında geldim Berlin’e. Ramazan ayıydı. O zaman hilâl tartışması vardı ilanı da hilalin tespitiyle olmalıydı, bazı cemaatler bu görüşteydi. Bunlar bir gün önce oruca başlıyor ve bir gün önce bayram ediyorlardı.

Bir gün önce bayram yapanlara göre, hâlâ oruçlu olanlar haram işliyordu. Çünkü bayram günü oruç tutmak haramdı. Herhangi bir cemaate mensubiyeti olmayan ve sadece bayram namazı için iş yerlerinden izin alanlar bazı camilerin yüzlerine kapalı olduğunu görüyorlar ve isyan ediyorlardı. Çünkü o camide bir gün önce bayram namazı kılınmıştı, bayram namazı kılınan bir yerde ikinci kez bayram namazı kılınamazdı, fetva böyleydi.

Bazı cemaatlerde yatsı namazını kılmıyorlardı, dolayısıyla teravih namazı da kılınmıyordu o cemaatin camilerinde.
Bütün Ramazan, insanlar hilâli ve bayramı tartışıyorlardı. Kavgalar bazen yumruklaşmaya kadar varıyordu.
Aynı zamanda imsak tartışmaları da oluyordu. 01.30 da yeme içmeye son veren cemaatler vardı. İfrat ve tefrit. Ulusal televizyonlar yoktu o zamanlar. Her cemaat kendi üyelerini ikna etmek için kürsüleri kullanıyorlardı. Hararetli hararetli konuşmalar yapılıyordu. Neredeyse kendi cemaatlerinin dışındakileri küfürle itham noktasına varan konuşmalardı bu konuşmalar.

Aradan geçen 26 senede hiç bir şey değişmedi değil elbet. O eski hararetli kavgalar biraz da olsa hız kesti. En azından hilâl tartışma konusu değil. Şimdilerde imsak tartışmaları var. Her cemaatin imsakiyesi farklı. 01.25’te yeme içmeyi sonlandıranlar olduğu gibi, güneşin doğmasına 45 dakika kalaya kadar yiyip içenler de var.

Bu imsak kavgasına Diyanet İşleri Başkanlığı da taraf oldu bu sene. Bazı ilim adamları diyanetin Müslümanlara, 70 dakika fazla oruç tutturduğundan bahisle yanlış yapıldığını söylüyorlar. Bazıları da sırf bu yüzden namaz kılmak için camiye gidemediklerinden bahsediyorlar.

Takip edebildiğim kadarıyla, Diyanet adına yapılan açıklamalar tatmin edici değil. Dini açıklamalar öyle ayaküstü röportajlarla halka duyurulmamalıdır. Makam ve Mevki ağırlığı olan bir atmosfer içinde temsil kabiliyeti (bilgiyi kastetmiyorum) olan yetkililer tarafından röportajlar verilmelidir. Diyanet uzlaşmayı tercih etme yerine otoriter söylemi tercih etmemelidir. Sanki güç bende der gibi bir imaj verilmemelidir. Devlet kurumu olmanın verdiği cesaretle meydan okunmamalıdır. Ben yaptım oldu mantığı…

Kavgalar birbirini takip ediyor ve ibadet huzuru kaçıyor. İbadet için gerekli olan huzur ortamı kalmıyor. Ben tüm bu olanlardan Diyanet İşleri Başkanlığını sorumlu görüyorum. Sorumluluk makamında oturan Diyanet yetkilileridir. Diyanet Kurumu güvenirliğini yitirmemelidir. Eleştiriler karşısında daha duyarlı ve dikkatli davranmalıdır. Taraf olmamalıdır. Kucaklayıcı olmalıdır.

Sadece ”Ankara Üniversitesi ile istişare yaptım” demekle işin içinden çıkılmamalıdır. Diğer üniversiteler de bu işin içine çekilmelidir. Dini faaliyet yapan sivil toplum örgütleri davet edilerek, saygınlığı olan ilim adamları da davet edilerek geniş tabanlı bir istişare heyeti oluşturulmalıdır. Birkaç yıl bu konu rutin olarak tartışılmalıdır. Bu süre içinde, gerekli olan incelemeler de yapılmalı ve ortak karar kamuoyuyla ve diğer İslâm ülkeleriyle paylaşılmalıdır.

Diyanetin ”Ben yaptım oldu” mantığıyla hareket etmesinden dolayı, Avrupa da yaşayan Müslümanlar şu halleriyle gülünç duruma düşüyorlar. Müslümanların bu keşmekeşliği Avrupalıları rahatlatıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı parçalanmanın değil birliğin, beraberliğin mesajlarını vermelidir. Parçalanmış bir fotoğraf Avrupalıların görmek istedikleri bir fotoğraftır.

Tevhidi esas alan bir dinin temsilcileri olmakla övünen bizler, sadece övünmemeliyiz, övüncümüzü destekleyen eylemler üretmeliyiz. Övüncümüz tevhidi zedelememeli, desteklemelidir.
Avrupa’da yaşayan Müslümanların en çok ihtiyacı olan şey, birlik ve beraberliktir. Cemaat birliği, din birliği, fetva birliği. Bu birliğin sağlanması için gerekli adımlar tarafınızdan atılmalıdır. Bilhassa Avrupa’da yaşayan Müslümanların önü açılmalıdır. Buradaki Müslümanların şartları da göz önünde bulundurularak yeni bir ilmihal mutlaka yazılmalıdır. Mezhepler üstü bir ilmihalden bahsediyorum ve Almancaya çevrilmelidir.

Sayın Başkan,
Sizlerin de bildiğiniz gibi; Allah bizim kaç saat oruç tuttuğumuzla ilgilenmez, bu orucu nasıl tuttuğumuzla ilgilenir. Bu vesileyle kendimizi disiplinli olmaya alıştırıp alıştırmadığımızla ilgilenir, muhtaç olan insanların ıstırabını duyup duymadığımızla ilgilenir, kavgadan, yalandan, iftiradan, gıybetten, zulümden, kötü zandan ne kadar uzaklaştığımızla ilgilenir.

Mehmet Said Hatipoğlu Hoca diyor ki; ” Peygamberimizin oruç tuttuğu bölge esas alınarak ve Peygamberimiz ‘in tuttuğu oruçların zaman olarak ortalaması alınarak orucun başlangıç ve bitiş zamanı tespit edilebilir. Bu durumda dünyanın hangi coğrafyasında olursanız olun bu kuralın uygulanması halinde problemler ortadan kalkar.” Akıllıca bir yaklaşım. İstişare heyetine davet edilmelidir.

Kendi içimizdeki incir çekirdeğini doldurmayacak olan imsak, iftar, hilal kavgalarını sonlandırarak, içinde yaşadığımız topluma doğru çevirmeliyiz yönümüzü.

Sayın Başkan,
Bilhassa din müşavirleri ve din ataşeleri halkı ayrıştırmamalı, kucaklaştırmalıdırlar. Ehl-i kitapla çeşitli platformlarda bir araya gelerek Müslümanların ufkunun açılmasına vesile olmalıdırlar. Onlarla işbirliği yapmak için değişik vesileler aramalıdırlar ve de bulmalıdırlar.

Ataşeler ve Müşavirler DİTİB kongrelerinde divan başkanlığı yapmanın ve demokratik olmayan usullerle cemiyetlere başkan seçmenin dışında, daha önemli işlerde görevlendirilmelidirler.

Ben inanıyorum ki, Allah bizlere, ”Orucunuzu niçin bir saat az tuttunuz?” diye, bir ihtimal de olsa hesap sormayacaktır. Ama insanlara ”Niçin güçlerinin üzerinde yük yüklediniz, insanların işlerini niçin kolaylaştırmadınız, insanların rahatça ibadet yapmalarına niçin yardımcı olmadınız, Ehl-i Kitapla olan münasebetlerinizi niçin olması gerektiği noktaya taşımadınız, niçin onlara İslâm’ın güzelliklerini takdim etmediniz?” diye hesap soracaktır. Burada o bir olan ihtimalden dahi söz edemeyiz.
Saygılarımla

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.