LÜTFEN SİZ DE ERTELEMEYİN

ABONE OL
18:49 - 01/10/2020 18:49
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Tetkiklerim bitti, raporları götürdüm doktoruma, şükür iyiydi sonuç ve 6 ay sonra bir daha yapılması gerekiyordu yine de… Ama olsundu, şimdilik bir sorun yoktu ya, buna da şükür…
Doktorum 45 yaşındaymış, konu gereği açıkladı… Sağlık üzerine konuşma bitince, biraz sohbet olanağımız olmuştu çünkü.
Nereden nasıl gelinmişti o konuya, şimdi hatırlayamadım ama emeklilikti konuştuğumuz. “Biz nerede, göremeyiz emeklilik falan, mümkün değil, hele de şimdiden sonra, siz ne kadar şanslısınız, erken yaşta emekli olmuşsunuz, tadını çıkartın, yaşayın doyasıya, hastalığı falan da dert etmeyin, iyisiniz maşallah” dedi…
“Görürsünüz inşallah, zaman en hızlı mefhum, bir bakmışsınız dün mesleğe başlamış gibi, hayretle sorarsınız kendinize, ne zaman doktor oldum da, onca çalışıp emekli oldum” diye…
Sonra sağlık politikalarından, çalışma şartlarının zorluğu ve kendisinin meslek aşkıyla mesai saatlerine asla riayet etmeyip gece yarılarına kadar bile olsa, mesai bitti diyerek çekip gitmemesinden ve de bundan haz aldığından… Derken günümüz ülkesinin hal-i ahvalinden bahsettik, şikâyetlendik karşılıklı…
“Dert etmeyin, kısmetten ziyade olmaz” dedim. Kendimi örnekledim: 20’li yaşlardayken çıkan bir yasayla, 42 yaşında emekli olabilecektim, oysaki o n 38 yaşında emekli olunabiliyordu. Bir üzüldüm, bir üzüldüm ki sormayın, 4 yıl, koskoca 4 yıl daha fazladan nasıl çalışırdım?! Sonra aklıma, işe girmek için yaşımı büyüttüğüm geldi, nasıl sevindim anlatamam, beni etkilemeyecekti bu durum. Sonrasında, o da değişti… Şimdi gülüyorum o halime, üzüntüm de, sevincim de nasıl da boşunaymış… 20 yıl çalışıp emekli olamayacağım diye üzülürken, tekrar o şansı yakalamama rağmen, bir on yıl daha çalıştım, seve isteye 30 yılı tamamladım… Üniversiteyi başka ilde okuyan oğlum, olmuyor, yapamıyorum burada tek başıma, emekli ol da yanıma gel demeseydi, hâlâ da çalışıyor olacaktım belki de…
O nedenle de hep derim: Konu her ne olursa olsun, her zaman üzülmek için de, sevinmek için de çok erken!.. Hele de uzun uzadıya, varılıp varılamayacağını bilmediğimiz günler adına plan yapmak, sevinmek ya da üzülmek için de öyle…
Hele de şimdilerde, yarın için bile plan yapmaz oldum. Bilmiyorum ki yarın ne getirecek? Sabah kalktığımda kendimi nasıl hissedeceğim, halim olacak mı o bir gün önce hayalini kurduğum ya da planını yaptığımı gerçekleştirmeye. O nedenle salımına bıraktım hayatı; gün ne getirirse, rüzgarı ne yöne eserse o tarafa yol alıyorum ya da oturuyorum oturduğum yerde!..
Çok gençsiniz henüz, karamsarlığa kapılmak için çok erken, gün ola harman ola, dilerim gelecek güzel şeyler hazırlıyordur siz henüz çalışanlara da…
Ama naçizane bir önerim olacak size; Bu denli de kaptırmayın kendinizi işinize, hiçbir şeyi, ama hiçbir şeyi ertelemeyin, hele de gerçekleştirmek istediğiniz mesleğiniz dışındakileri. Yaşadığı hayal kırıklığı büyük olabiliyor insanın çünkü. Öyle çok şeyi erteledim ki emekliliğe, öylesine planladım ki tek tek sıralayarak… Yığınlarla doküman vardı elimde, dosyalar dolusu taslaklar ileride yazmak, yayınlamak üzere… Kumaşlarım, yünlerim, diğer ipliklerim, hepsi ayrı ayrı tasarlanıp gerekleştirilecek… Boyalarım, boncuklarım, taşlarım, kilimlerim, çanak çömlek ve küpler… Danteller… Örgüler… Ne de çok tasarım vardı kafamın içinde…
En önemlisi de, zamanla sınırlamaksızın, işe dönme kaygısı olmaksızın, gezip tozacaktım ama öncelikle de Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu… Hep ertelemiştim çünkü ve gidip görmeyi çok istiyordum… Lakin sevinemedim emekliliğime; bakın yapışıverdi bu lanet yakama ve tek gezi güzergâhım hastaneler oldu. Diğer tasarladıklarımdan ise, sadece yazılarımı biraz biraz hayata geçirebiliyorum zaman kaldıkça. Gezilere ise takatim yok. Burnumun dibindeki sahile gidebilip de bir fincan kahve içebildiğim gün, kendimi yeryüzünün en bahtiyarı sayıyorum. Aman Doktor Bey, sakın ha sakın ertelemeyin hiçbir şeyi emekliliğe, yaşayın, hemen anında, bu gün, canınız istediği anda… Yaratın, ne yapın edin fırsat yaratın ve yapın…
O da bana teselliyle önerilerde bulundu, “Az kaldı, hele şu ilaç bitsin, bu halsizliğiniz de bitecek, yine eski halinize kavuşacaksınız, 4-5 ay daha sabır…” “Aman Doktor Bey, bu yaştan sonra…” diye başladım… “Beni boş verin” diye devam ettim… “İnsan 50 yaşına kadar adam gibi yaşamalı, varlıkla, huzurla, hazla, sağlıkla, ondan sonra, hele de 60’ına geldi mi de, güzel bir şekilde, kimseye yük olmadan, acı çekmeden ölüp gitmeli” dedim.
“Ben de siz gibi düşünürdüm aynen öğrencilik yaşlarımda, 40’lı yaşlar çok uzak gelirdi ama bir de baktım ki 45 yaşıma gelmişim, şaşırdım bu yaş günümde” “Ben de öyle” dedim, “Aynen öyle; babam öldüğünde, 42 yaşındaydı, ben 15… 40 yaş epeyce, yine de epeyce yaşadı diye kendimi teselliye çalışıyordum… Annem ise, 60 yaşında ölünce, yine aynı şekilde teselli etmeye çalıştım kendimi ama az önce söylediklerime rağmen, şimdi kendim o yaşa yaklaştıkça, zavallı annem, hele de babam, hiç yaşamamışlar, ne kadar da erken olmuş ölümleri diyorum. Hele de yaşıtlarım öldükçe… Doyulmuyor hayata, sanırım 100 yaşına da gelsek, yine de erken diyeceğiz ama insan, ölüme değil de, yapacak pek çok şeyi olmasına rağmen pek çoğunu tamamlayamadan göçüp gideceğinden endişe duyuyor, o nedenle siz, siz olun, her şeyi zamanında yaşayın, çünkü hesapta, karşınızda duran şekil A’dakinin akıbetine uğramak da var” dedim. Gülüştük… “Haklısınız” dedi…
O ana kadar bizi dinleyen, çok genç yaştaki sekreterinin yüzünde ise, konuşulanları anlamaya çalışan ama anlamakta da zorlanan, şaşkınlık dolu bir ifade vardı…
Tıpkı o yaşlarda bende de olduğu gibi!..
Tıpkı benim de bir anlam veremediğim gibi!..
Tıpkı bir kulağımdan girip diğerinden anlamaksızın çıktığı gibi!..
Tıpkı kırklı, ellili yaşlar çok uzak, hatta hiç gelmeyecekmiş gibi!..
Hele de ölüm; benim kapımı hiç çalmayacakmış ve ben hep o sağlık, hep o dinçlikle yaşayacağım zannedişim ve hatta ölümsüzüm gibi!..

Perihan Reyhan Alkan

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.