LAİKLİK

ABONE OL
19:03 - 01/10/2020 19:03
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Türkiye’nin halk idaresi olarak seçtiği Cumhuriyet, LAİKLİK ile pekiştirilerek çağdaşlığın önü açıldı. Demokrasinin olmazsa olmazı sayılması Laikliğin değerinin de kanıtıdır.

Bu nedenledir ki; Laiklik, Türkiye’nin gündeminde güncel bir yer tutmuştur. Yer tutmaya da devam edecektir.

Sanayi toplumlarında sosyal adaleti, barışı, özgürlükleri en iyi şekilde sağlayacak siyasi düşüncenin sosyal demokrasi olduğuna inanan Türk aydını, cemaat ve ümmet koşullarından arınıp, işbölümü ilerlemiş, yapıları farklılaşmış çağdaş ulusal sanayi toplumu mücadelesi vermek zorundadırlar.

Sanayileşmiş toplumların Laik olması rastlantı değildir. Bu toplum, her insanın bir birey olarak kişilik sahibi olduğu ve bu nedenle de insan haklarının tanınıp, korunduğu toplumdur. Bireyler, başkalarının eşit haklarına zarar vermemek koşuluyla kendisini istediği gibi geliştirebilme hakkına sahiptirler. İnsan hak ve özgürlüklerin tüm amacı bu bireysel gelişimi sağlamaktır.

Mustafa Kemal’in önderliğinde gerçekleştirilen Türk Devrimi, uygar insanlık ailesinin bir üyesi olabilmek için, yani özgür ve bağımsız olabilmek için, ulusal sanayi toplumu ve bilgi toplumu olma zorunluluğunu kavramış harekettir. Bu nedenle, her vatandaşa cemaat ya da ümmet içinde silinip erime durumundan kurtulma, birey olma olanağını vermenin gerekliliğini görmüştür.

İşte LAİKLİK, bunu sağlayacak toplumsal düzenin adıdır.

Bilimsel düşünüşü yerleştirmek ve demokratik bir düzen kurabilmek de ancak ve yalnız Laik düzende olanaklıdır. Laik düzende, bilimin geçerlilik ilkeleri ile demokratik düzenin meşruluk ölçüleri aynı niteliktedir.

Laiklik, hem bilimin hem de demokrasinin temelidir.

Laik inanca göre; ‘’ Yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir’’

Laiklik, demokrasinin olmazsa olmaz ön koşuludur.

Dinin, insanların kardeş olmalarını, birbirleriyle barışık olmalarını istemesini yadsıyan şeriatçılar, kendi dindaşlarını bile kendileri gibi düşünmedikleri için, mezhep ayrılıklarını bahane ederek düşmanlık besliyorlar ve dindaşlarını bile katlediyorlar. Laiklik, insanların inançlarına, inançsızlıklarına karışmaz. Hiç kimse bireyin inancına veya inançsızlığına dokunamaz.

Laik düzende, ne bir din ya da mezhep, ne de kişi adına insan ilişkilerini düzenlemek üzere yasa yapılamaz.

Dünyanın hiçbir demokrasisinde, demokrasiyi ortadan kaldırmak için demokrasiyi araç olarak kullanma hakkı yoktur. Demokrasiyi yok etme özgürlüğü olamaz.

Laikliği sadece devlet ile dini ayırma değildir. Laik düzende devlet, bütün inançlara ve inançsızlıklara eşit mesafede olmalıdır.

‘’Laiklik dinsizlik değildir’’ söylemi de doğru değildir. Bu söylemi savunanlar devletin din ve inançlara el atmasını, dincilerden yana tavır almasını isteyenlerdir. Bu tez, 1950’den sonra başlayan karşı devrimi savunanların laikliği sulandırmak amacı ile uydurduğu geçerliliği olmayan bir tezdir.

Laik devlet, ne dinin düşmanıdır, ne de dinin dostudur. Dinin tamamen dışındadır. Din devleti olan Osmanlı’dan Laik bir Cumhuriyet yaratmak ancak Mustafa Kemal gibi büyük bir devrimcinin başarısıdır.

İslam dinini diğer dinlerden ayıran en önemli özelliği, insan Tanrı ilişkisi yanında insanlar arası ilişkiler hakkında da kurallar koymuştur. Ekonomik ilişkilerden, devlet yönetimine değin kurallar koyar. Bireyin yaşamını kurallara bağlar. Şeriat, kadın erkek ilişkisinde de eşitsiz kurallar koymuştur. Bu kurallar kutsal olduğu için kimsenin sorgulaması, eleştirmesi yasaktır.

Bu nedenledir ki, İslam ülkelerinde hukuk yerine Şeriat hükümleri geçer. Bu hükümlere karşı çıkmak dine karşı çıkmak sayılır ve yaptırımı da ağırdır.

Ortaçağda, belki o dönemin koşullarına göre uygun olsa bile, yirmi birinci yüzyılda şeriat hükümleri ile din kurallarına göre devlet yönetilemez.

Diyanet İşleri Başkanlığı, sadece bir mezhebin yetkisinde ve laik düşünceye uymayan bir kurum şekline dönüşmüştür. Kurulduğunda belki gerekliliği vardı. Bugün İmama Hatip Okulları gibi, tek mezhebin ve şeriatın arka bahçesi durumundadırlar. Laik bir devlette, laiklik karşıtı kuruluşların yeri olamaz. Tüm yurttaşların vergisiyle, tek inancın üstelik diğer inançların karşıtı hukukende yanlıştır.

Cumhuriyetten beri fırsat kollayan irtica ve şeriat yanlıları, çirkin politikacıların oy kaygısıyla LAIKLİKTEN verdikleri ödünlerin sonucu, AKP gibi Laikliğe karşı eylemlerin odağı olan bir parti ile önemli bir konuma gelebilmiştir Hedef, laikliği ortadan kaldırarak Laik Cumhuriyeti, İslami Devlet yönetimine dönüştürmektir.

Alevi açılımı, Kürt açılımı, Ekümenlik hakkının verilmek istenmesi; Medeniyet İttifakı yutturmacısıyla, eskiden arada sırada dillendirdikleri, ama artık açıkça ortaya koydukları ‘’çok hukukluluk’’ dedikleri şeriat düzenini yeşertme senaryolarının birer parçasıdır. Çok hukukluluk dedikleri ise, ülkede her dinin kurallarının uygulanması ve dini kurallara göre yönetilmesidir. İran mollaları bu söylemlerle toplumu etkiledi ve iktidarı ele geçirdi. Ama çok geçmeden tüm destekçilerini yok ederek şeriat düzenini kanlı biçimde yerleştirdi.

Malezya, göreceli olsa da laik sistem yaşanırken 1988 yılında kral seçilen Zeynel Abidin türbanlı eşini devlet protokolüne soktu. Protesto eden muhalefet yok edilerek, İslami kurallara göre yönetilen bir duruma getirildi.

Bu ülkelerde yaşananlar günümüz Türkiye’sinde yaşananların benzerliği rastlantı değildir.

1960’lara değin sağ partileri destekleyerek onlardan aldıkları ödünlerle hem genişlediler, hem de örgütlenmelerini sağlamlaştırdılar. Erbakan’ın liderliğinde partileşerek Laik Cumhuriyete karşı savaşlarını TBMM içinde yürütmeye başladılar. Atatürk’ün partisi CHP’nin desteğiyle iktidar oldular. Anayasa Mahkemesi tarafından defalarca kapatılmasına rağmen, hemen hemen aynı kadrolarla değişik adlarla yeniden partileştiler. Milliyetçi Cephe döneminde devlet kadrolarında en etkili birimlerde koparılamayacak şekilde kadrolaştılar.

Üst derecede bürokrat atanmanın ölçüsü, tarikatçı olması ve eşinin tesettürlü olması olarak uygulamaya konuldu.

.Kuran Kurslarının denetlenemeyeceği hükmündeki hükümet kararını Danıştay’ın iptal etmesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin türban kararlarına kızan başbakan, ‘’Senin karar vermek haddin değil, Ulemaların karar vermesi gerekir’’ diyerek ülke hukukunu ve özellikle kendisinin dört elle sarılmış gösterdiği AB hukukunu da hiçe sayıp şeriat hukukunu açıkça ilan etti.

Laikliğin yerine Türkiye’de şeriat rejimini getirmek için, laikliği demokrasinin olmazsa olmaz ilkesini benimseyen kesimleri etkinsizleştirmek için Laik Cumhuriyeti kollama görevini anayasa gereği üstlenen Türk Silahlı Kuvvetlerini etkisizleştirmek gerekirdi.

Hukukun üstünlüğünü savunan, yasama ve yürütmenin Anayasaya uygunluğunu denetleyen yargıyı tek adam hâkimiyetince teslim alması gerekirdi.

Halkın doğru haber almasını engellemek için basını ‘’Yandaş Medya’’ olarak tekelleştirmeleri gerekirdi.

Üniversite yönetimini ‘’yandaş yönetim’’ şekline dönüştürmek gerekirdi.

Bürokratları, yaşam biçimini dini kurallara göre seçen, eşi tesettürlü, imam kökenli kilsilerden atamayı gerçekleştirmek gerekirdi.

Kendi dünya görüşünde olmasa da, Laikliğe, Kemalizm’e ve bağımsız Türkiye’ye karşıt yeni mandacılarla işbirliği içinde olmak, onları parasal ve siyasal destek vererek onları onure etmek gerekirdi!

Bazen Avrupalı, bazen Arap Milliyetçisi, bazen Yahudi düşmanı olabilmekte. Hedefe ulaşmak için her kılığa girmekteler.

Artık adım adım değil, hızla hedefe koşmaktalar!

Bütün bu olumsuzluklara karşın, Laik, demokratik, çağdaş cumhuriyetten yana olanlar çoğunluktadır. Bu güç Türkiye’de vardır. Bunun için herkesin tavır koyması ve ihanet cephesine; sivil toplum örgütleriyle, sendikalarıyla, siyasi partileriyle sesiz ve beklemede olan halkıyla ayağa kalkmalı ve demokratik çizgiler içinde sokaklara dökülmeli ve bu karanlığın temsilcilerine artık yeter demeliyiz.

Kaderimiz şeriat olmamalıdır!

Laik Türkiye Cumhuriyeti, tarikatların, meczupların, şeyhlerin ülkesi olamaz!

Buna asla izin vermemeliyiz!

Yıldız AKALIN

Hessen Sosyaldemokrat Halk Dernekleri Federasyonu Başkanı

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.