KUŞLAR SOFRASI ve 23 NİSAN…

ABONE OL
11:27 - 23/10/2020 11:27
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bir zamanlar dostlarla ayda bir Mudanya da Yelken kulübünün üstündeki evde buluşur; denize bakan balkona kurduğumuz akşam sofrasında güneşi uğurlardık.

Doğa’da yaşayanlar ve onunla yaşlananlar bilir. Gün batımından önce  bir sessizlik olur. Dalgalar azalır, Martılar uçmaya ara verirler. Bütün kuşlar susar, rüzgarın esintisi kesilir. Adeta sihirli bir andır. Biz  buna, “Gün dönümü başladı” derdik. Soframıza birkaç serçe misafir olur, kırıntıları gagalar, daha sonra cıvıldaşarak uçup giderlerdi. Öylesine alışmıştık ki,  onların yaramazlıklarını, yıllar önce çalıştırdığımız ilkokulda ki “Küçük izcilere” benzetirdik. Eski günleri hatırlatırlardı… Bu durum; hastalıklar araya girip dostlar sofrası kurulmaz olana ve sonunda Mudanya’dan ayrılıncaya kadar devam etmişti…

Evi kapatmaya gittiğimde ilginç bir olay yaşamıştım. Serçeler beni görünce balkona kondular. Bağıra, çağıra bir şeyler anlattılar. Evden ayrılmadan önce son yemlerini verdim. Ben veda ettim ama, onlar bana ettiler mi bilemiyorum.

Mudanya da ki ev; kuş bakışı limanı görüyordu ve 5. katta idi. Arka balkonda da kırlangıç yuvası vardı. Kuşların, gelmesini her mevsim, gün dönümünde adeta dört gözle beklerdik…

Doğada geçirdiğimiz yaşamımızda, hayvanların dünyanın gerçek sahipleri olduklarını, yeryüzü ile uyum içinde yaşadıklarını düşünmüşümdür.

Çevre felaketlerinde, ürün ve tohumların bozulmasında bir rolleri yoktur. Kendi hallerinde, ekolojik ortamın koşullarına uyum sağlayıp kendi besin zincirleri içinde yaşayıp giderler. Tek sıkıntıları, zincirin bir üst halkasına yem olmaktır. Tıpkı insanlar gibi…

***

Her 23 Nisan bizim için büyük bir heyecan ve mutluluk demekti. Bando eşliğinde törenlere hazırlanır,  İzci kıyafetimizi ütüler, bayram sabahı fularımızı takar, ayna gibi parlatılmış ayakkabılar ile evden ayrılırdık. Tören sonrası gideceğimiz gezi veya hafta sonu kampı varsa,  açık havada geçireceğimiz vaktin o müthiş cazibesi tüm benliğimizi sarardı.

Arkadaşlarımızla iş bölümü yaparak çadırdan evlerimizi kurmayı, ateş yakmayı, yemek pişirmeyi, doğada olmayı özlerdik.  Vatanın her karış toprağının değerini, kamptaki çöpleri bile orada bırakmayıp şehirdeki kutulara taşıma alışkanlığını bize İzcilik öğretisi aşıladı. Üniforma giymiş herkes mukaddes bir görev yapan, hayranlık ve saygı duyduğumuz insanlardı.

Yıllar geçti.  Dünün izcileri, bugünün izci liderleri oldu.  İzci gurupları kurarak, bu muhteşem macerayı kendinden sonra gelenlere yaşatmaya çalıştılar. Zaman, zaman kamp ve izcilik kurslarında yöneticilik yapacak,  Uluslar arası izcilik çalışmalarını yönetecek kadar yükseldiler.

Ömürleri;  aldıkları görevleri aksatmadan,  devlete sadık kalarak ve siyasi ilişkilerden uzak durarak İzci Türesinin gereklerini yerine getirdiler.   Şu veya bu partinin iktidara gelmiş olmasından etkilenmeden kendi oylarını ve görüşlerini kendilerine saklayarak doğru bildikleri ve öğrendikleri şekilde uygulamalarda bulundular.

***

Bugün o kuşağın izci ve liderleri 50 yaşın üstünde ki deneyimli bir kitle oldular.

Şimdi o kuşakta yer alanlar;  Milli Eğitim Bakanlığı bünyesindeki izcilik teşkilatının kapatılmış olmasından, mevcut devlet yapısının Evrensel izcilik anlayışından uzaklaşılmasından, Türk izciliğinin parçalanmış görüntüsünden son derece rahatsızlık duyuyorlar.

Virüs salgını nedeni ile dünyanın pek çok ülkesinde ki izciler; insanlığa yardımcı ve yararlı olmaya çalışıyorlar.  Bizde ise sınırlı bir gurup,  göstermelik işler yapmaktan öteye gidemiyorlar. Bu son derece üzücü ve düşündürücü bir durumdur.

Eskiden ramazan çadırlarında gönüllü olarak çalışan izciler, Kızılay ile deprem felaketlerinde omuz omuza çalışan izciler, sel baskınları ve deniz kazalarında arama kurtarma faaliyetlerinde bulunan izciler, donmak üzere dağ başındaki kazazedeleri kurtaran izciler, yaz aylarında yurdu tanımak için karış-karış gezen ve kendilerinden sonrakilere rehberlik yapan izciler, Türk bayrağını yabancı kamplarda onurla dalgalandıran izciler, arkadaşlarına kayak öğreten izciler, kış kamplarında hayatta kalma eğitimi veren izciler, Sahil Güvenlik ile işbirliği halinde denize açılan izciler, Türk Hava kurumunun paraşüt-planör kurslarına katılan izciler,  Çocuk esirgeme kurumunda çocukları izcilik ile tanıştıran izciler, Askeri lojmanlarda üniteler kurarak oralardaki çocukların yaşantılarını renklendiren izciler,  şimdi birer masal oldular.

***

Bir zamanlar tenkit ettiğimiz,  boru trampet çalmaktan başka bir işe yaramayan izci tören taburlarını bile özleyeceğimiz aklımıza gelmezdi. Pek çok kurum olduğu gibi Atatürk’ün emri ile başlatılan Türk İzcilik hikayesi de diğer örneklerdeki gibi günün olaylarından nasibini aldı. Okullardaki 150 bin kişilik dev teşkilat lağvedildi. Dini kurumlarda izcilik çalışmaları organize edildi. Dindar bir nesil yetiştirmek adına camilerde izci üniteleri kuruldu.  Müslüman izcilik diye bir kavram oluşturuldu. Laik ve her dine açık çalışanlar dinsiz olarak gösterildi. İzcilik bölündü. Gençler ayrıştırıldı. İzci Liderleri farklılaştı.

İnanıyorum ki, yüreğinde vatan ve millet sevgisi yaşayan; doğa ve çevreyi koruma alışkanlığını kazanmış, gelecek nesillere daha güzel bir vatan bırakma derdinde olan dünün izcileri, bugünün liderleri olarak mutlaka bir şeyler yapacaklar ve yeniden Atatürk İzciliğini ayağa kaldıracaklardır.

Bu ülkede hiçbir şey, hiçbir kurum sahipsiz ve terk edilmiş değildir. Akıl ve bilim; pandemi salgınından sonra hurafelerden daha fazla değer kazanacak ve güzelliklere ulaşmak için doğru olan şeyler yapmak için çaba harcayanlar, sofrasını dostlarla, ekmeğini kuşlar ile, zamanını çocukların mutluluğu için paylaşanlar çoğalacaktır.

Ne mutlu 23 Nisanları özgürce kutlamış olanlara… Ayni özgür günlere kavuşacaklarına inananlara…

Sağlık ve Sevgi ile kalın.

Taner TÜMERDİRİM

[email protected]

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.