0

BEĞENDİM

ABONE OL

News

0

Türkiye karanlık olduğu kadar tehlikeli bir süreçten geçmektedir.

Gelişmelere, olaylara bakılınca yıllardır aydınların, yurtseverlerin yaşamlarını, özgürlüklerini ortaya koyarak Tehlikenin farkında olmamız için uyarılarına kulaklarını tıkayanlar bile bugün o tehlikenin girdabında çırpınmaktadırlar.

Vesayetten kurtulma için çıktıkları çıkmaz sokakta dinci vesayetin ağlarına takıldılar.

O örümcek ağından kurtulmaya çalışınca kendilerini sokakta buldular.

Dinci vesayet demokrasiyi araç olarak kullanmış, dönme solcuları gazetelerinde, TV Kanallarında arpalıklardan beslemişti.
Yargıyı, bürokrasiyi, medyayı ele geçirince bu yetmezcilere yeter demiş, uygun gördükleri çukurlara süpürüvermişti.

Ama AKP kendini beğenmiş, kibrini karakteriyle özdeşleşmiş dinci ve kindar bir liderin muktedirlik saplantısıyla, tüm ortaklarını bertaraf etmek istemesi suç sayılan sırlarının da ortaya dökülmesini sağladı.

Yırtık ayakkabıyla başladığı, tezgâhtarlıktan, belediye bilet muhasebesinde az maaşlı çalışan birinin siyasete girmesiyle akçe işleriyle ilişkisi başlamış oldu.

İstanbul belediye başkanlığını solun ve merkez sağın kişisel kaprisli liderlerinin yanlışlarıyla yüzde yirmilik oy oranı ile kazanınca hem siyasette, hem servet edinmede önü açılmış oldu.

Bugün parasal zenginliğinin zirvesinde olduğu yalnız Türkiye’de değil kendi bakanlarının itirafı ile kendisini bu makamlara getirmekte katkısı olan ABD’nin kriptolarına (saklı yazı) bile geçmiş durumdadır.

İsviçre’de sekiz banka hesabını Wikileaks dosyalarında dünyanın ibretle öğrenirken, başbakan her zamanki pişkinliği ile ”kanıtlayın” blöfüne sığınıyordu.

Çocuk bile bilir ki; hesap sahibinin izni olmadan o hesaba hiç kimse ulaşamaz.

Çocuklarının başbakanın gizli kasası olarak adlandırılan Remzi Gür tarafından ABD’de okutulup, Türkiye’ye dönerken milyonlarca dolar değerinde gemileri hangi parayla satın aldıklarının yanıtını veremezken bugün gemi sayılarının hızla artması ve çocukların önlenemeyen zenginliklerinin kaynağı son günlerde kanıtlarıyla ortaya çıkmıştır.

Ayakkabı kutularında milyonlarca dolarların, bakan çocuklarının evlerinde birden fazla para kasaları, para sayma makineleri, görüntülü rüşvet ödemeleri, örtülemeyecek kadar açık ve net şekilde ortaya kondu.

Bu yolsuzlukları, rüşvet bağlantıları suçlamaları şimdiye kadar ordunun etkisizleştirmesini, aydınları, gazetecileri yirmi yılları aşan, hatta TC’nin Genel Kurmay Başkanını (üstelik AKP hükümetinin atadığı )ömür boyu hapse atan yargı ve kolluk kuvvetleri değil midir?

HSYK’nu referandum sonucu sizin iktidarınca oluşturulmadı mı?

MİT Müsteşarının 18 Nisan 2013 tarihinde Başbakanlığa verdiği raporda;

Yasadışı işler yapan bir kişi ile (Reza Zarrab)ve bazı bakanlarla ilişkisi üzerinde durulduğu belirlendi,”bakanların Zarrab ile ilişkisi ortaya çıkarsa, bu durumun hükümet aleyhine kullanılabileceği” başbakana iletilmişti.

Rapor İçişleri Bakanının bu ilişkilerdeki rolü ile başbakanı uyarıyor.

Başbakanın oğlu vakıf kılıfı altında işadamlarından nüfuz rüşveti aldığı işadamının kendi ağzından vurgulanırken; ”Başbakanın devreye girdiği” telefon kayıtlarında sosyal medyada milyonlara ulaşınca paniklediler.

Başbakanın oğlu sorgulanmaktan kaçırılıyor, hukuk ayalar altına alınıyor,

Bir hukuk devletinde yolsuzluk ve rüşvetle suçlanan Bilal Erdoğan’ın ifadeden kaçması, saklanması, TC Başbakanlığının makam arabasında devlete, hukuka meydan okuması hakkını nereden almaktadır?. Deniz Feneri davasında yargının ters yüz edilerek, savcıların suçlu, yolsuzluğu yapanların mağdur duruma düşürülmesi ile hukuk yerle bir edilmişti.

Bu yaşanmış örnek bile AKP iktidarına güvenilmeyeceğinin yaşanmış bir gerçeğidir.

17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturması hukuk ayaklar altına alınarak yargıçlar, savcılar, kolluk kuvvetleri bir cadı avı kapsamında görevden alınmışlardır.

Başbakan bunca yolsuzluk, rüşvet bataklığında hukuksal bir çözüm yerine yine ceberut bir tavırla yine saldırmayı, korkutmayı deneyecek.

Tüm diktatörler gereksinimleri bittiğinde beraber yürüdüğü yandaşlarını yok etme karakteristik bir özellik taşırlar.

Başbakan, önce Milli Görüşçüleri ve o görüşün liderini bertaraf etti. Sonra dönek solcuları, şimdi ise sıra cemaatte.

Başbakan ” Ne istediler de vermedik?” Derken verilen siyasal ve parasal rüşvetleri mi itiraf ediyordu?

AKP uzun zamandır açılım kod adıyla PKK işbirliğine, Suriye’de Esad’a alternatif olarak El Kaideyle el sıkışıyordu.

Bilal Erdoğan’ın Yasin El Kadı ilişkileri sadece akçalı birliktelik değildir.

Son günlerde İçişleri bakanının; ”Kürtlerin Lideri Sayın Öcalan’dır” ilanı ile Türkiye vatanın bütünlüğü için can veren şehitlerini bir kalemde silmiştir.

BDP’nin sapkın milletvekilinin AKP ile birlikte başbakandan ve Tayyip Erdoğan’dan aldığı icazetle ağzını köpürte köpürte:”’CHP’yi parçalayacağız” derken kastettiği Türkiye Cumhuriyetidir.

Ağaca, doğaya, demokrasiye sahip çıkmak için anayasal hak olan Gösteri ve Yürüyüş kapsamında şiddete başvurmadan, çağdaş görüntülerle, müzikler eşliğinde yürümek isteyen gençlere, kadınlara her türlü baskıyı, zulmü reva gören anlayış;

Nedense; İstanbul’un merkezinde PKK militanları yolları keserken, vatandaşı tehdit ederken, ortalığı yakıp yıkarken ne polis var, ne Toma var ne biber gazı var.

Bu nedenle Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu CHP ve bütün örgütleri; hamasi nutuklardan arınıp şehir şehir, köy köy, mahalle mahalle Erdoğan’ın her miting yaptığı alanlara yurtseverleri taşıyarak misliyle yanıt vermesi gerekir.

Hırsızın ve cellâdın üzerine cesaretle yürümek zamanıdır.

Türkiye AKP, PKK, E kaidecilerle bir kuşatma aşamasındadır.

Yarın parmak sayısına PKK’nın uzantısı BDP ile seni seçimlere kadar bile yaşatmayabilirler.

Ya da dışarıya göstermelik olarak kolu kanadı kırık bir muhalefeti korkuluk olarak kullanmak isteyecektir.

Bu sorunu ne Abdullah Gül ne ABD, ne de batı çözer.

Çözerse başta CHP ve diğer meclis dışı muhalefet, özellikle de Türk Halkı çözer.

Yeter ki sen öncü olarak halkın önüne düş ve kurtuluşta olduğu gibi liderlik yap.

Ve de

Kendi gücüne inan!

Yıldız AKALIN