KURUMLAŞALIM, SU ÜZERİNE YAZI YAZMAYALIM

ABONE OL
18:07 - 01/10/2020 18:07
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

KURUMLAŞALIM, SU ÜZERİNE YAZI YAZMAYALIM

Kurban bayramı günlerindeyiz.  Müslümanlar ibadet sevinciyle coşuyorlar, seviyorlar ve seviliyorlar, sevinçlerini kurban keserek dostlarıyla, komşularıyla, sevdikleriyle paylaşıyorlar. 

Hayırlarımızı yaparken, sadakalarımızı verirken, kurbanlarımızı pay ederken önceliği Berlin’e vermemiz gerekir, bu tercih çok önemlidir. Yüce Allah „Sadakayı önce en yakınındakine vereceksin, sonra deniz dalgası gibi yayılacaksın “der. Ayetin işaret ettiği yöne doğru bakmamız gerekir, bu bakış görev aşkıyla yapılan bir bakış olacaktır. 

Böyle yapmazsak, Allah Alman komşularınıza niçin yardım elinizi uzatmadınız, niçin onların geleceğine yatırım yapmadınız? Hatta Alman komşunuz Hans’la, Rose ile İslam’ın güzelliklerini niçin paylaşmadınız? diye hesap soracaktır. 

Berlin’de kurumlaşalım, su üzerine yazı yazmayalım. Sadece Afrika’daki, Ortadoğu’daki, Asya’daki insanlara bir lokma et yedirmek için organize olacağımıza, uğraş vereceğimize; biraz da bulunduğumuz ülkelerdeki çocuklarımıza, insanımıza hizmet etmek için, yardım etmek için „kurbanlarımızı paylaşmak“ için organize olalım. Zekatlarımızla, sadakalarımızla, kurbanlarımızla öncelikle bulunduğumuz bölgelerde aktif hale gelelim. 

Özel okullar, üniversiteler, hastaneler, kültür merkezleri açalım. Hatta bu kurumlarımıza Afrika ülkelerinden çocuklar getirelim, bu okullarda onları da okutalım, onların bu okullarda okumalarına bu hastanelerde tedavi olmalarına yine sadakalarımızdan pay ayırarak yardımcı olalım. Sonra da onları ülkelerine gönderelim. Böylelikle hem kendi çocuğumuz için hem de o insanların çocukları için daha hayırlı  yatırımlar yapmış oluruz. 

Bu işi önceden yapmış olsaydık; şimdi Berlin’de ve o ülkelerde aktif görev içinde olan, Berlin’in ve o ülkelerin rengini değiştirecek binlerce uzman kendi alanında hizmet ediyor olurdu. 
Yardımlarımızı yaparken, kurbanlarımızı değerlendirirken biraz da konuya bu tarafından bakmamız gerekir…

55 seneden beri Berlin’de yaşayan Müslümanlar kaç tane milyonluk kurumun altına imza attılar? Kaç tane kültür merkezi açtılar? Kaçtane özel okulları vardır? Cevaplanması gereken sorular  bunlardır. 

Almanlar, Müslümanlarla birlikte yaşamanın avantajlarını görmelidirler. Müslümanların yardımlaşma gayretlerini, fedakârlıklarını görmelidirler. Müslümanın elinden ve dilinden insanlara zarar gelmediğini görmelidirler. Hatta Müslüman eli, ihtiyaç sahibi olan herkese din, dil, ırk ayırımı yapmadan ulaşır anlayışı, Almanlar arasında yaygın hale gelmelidir. Bu anlayış kendiliğinden oluşmaz, gelişmez. Gayret etmek lazımdır, irade ortaya koymak lazımdır, eyleme geçmek lazımdır. 

Almanlar komşularımız, medya üzerinden kendisine tanıtılan Müslümanla, aralarında yaşayan Müslümanlar arasında bir farkın olduğunu işte o zaman fark edecektir. O zaman yabancılara önyargı ile bakan siyasiler, bürokratlar veya Sarrazin gibi insanlar Müslümanları çıkarları için malzeme olarak kullanamayacaklardır. 

55 yıldan beri aynı coğrafyada yaşayan aynı havayı teneffüs eden, aynı sokakta oturan, aynı okula giden  Müslüman, birlikte yaşadığı Almanın, Müslümanlarla ilgili düşünce dünyasını değiştirememişse sorun biraz da Müslümanlarda aranmalıdır.

Müslüman, dünyanın neresinde olursa olsun ayağına çivi batan bir insanın acısını içinde hissetmesi gereken kişidir.  Müslüman Arakan’daki, Suriye’deki veya dünyanın başka bir yerindeki insanlara yapılan yardıma karşı olamaz, bu mümkün değildir. Müslümanın eli oralara mutlaka uzanmalıdır.  Ancak kendi çocuğumuzun elini bırakarak o elleri tutmaya çalışmayalım, tutamayız. Tutsak bile içine düştüğü çukurdan onu çıkaramayız.  

Her Müslüman öncelikle kendinden, kendi çocuğundan, bölgesinde yaşayan kendi insanından sorumludur. Kendi çocuklarımız bugün kuyudadır. Kendisine uzanacak bir el beklemektedir, hatta babasının- annesinin elini beklemektedir. Anneler –babalar öncelikle bizi bekleyen o eli tutalım. Her iki eli birden tutabiliyorsak tutalım, o daha anlamlı olacaktır.

Biraz düşünelim, öz eleştiri yapalım; yıllardan beri Afrika ülkelerine gönderdiğimiz kurbanlar, sadakalar, zekâtlarlar, bağışlar kontrol dışı olduğu için, darbe olarak, kurşun olarak birgün geri dönebiliyor. 15 Temmuz kalkışmasını ve şehit edilen 250 kişiyi unutmamak gerekir. 

İslâm hoşgörü dinidir, barış dinidir. Kim İslâm’ın barış mesajına gölge düşürmek isterse bilsin ki o, Müslümanlardan  değildir. 
İslâm öldürmek için değil, yaşatmak için gelmiştir. Bilakis huzuru tesis etmek için gelmiştir. Teröre asla prim vermez.

Adı ne olursa olsun, dini ne olursa olsun, kılık kıyafeti nasıl olursa olsun, tüm terör örgütlerini ve o örgütlere yardım ve yataklık edenleri, ister özel, isterse tüzel kişilik olsun hepsini  şiddetle lanetliyorum. 

Budist rahipler, Arakan’da Müslümanlara karşı yeniden katliam başlattı. Çoluk çocuk demeden, yaşlı-kadın demeden Müslüman olan herkesi acımasızca katlediyorlar. Çocuklar araba lastiklerinin içine konularak diri diri yakılıyorlar, kadınlara tecavüz ediliyor, boğazları kesilerek hunharca katlediliyorlar. Dünya bu katliamı konulu filim gibi seyrediyor. 
Arakanlı diri diri yakılırken, 10 milyon Suriyeli evlerini yurtlarını ölüm pahasına terkederken, lastik botlarda ölümlerden ölüm beğenirlerken;  dünya neden sessiz kalıyor dersiniz?

Birleşmiş milletler nerededir? Nerededir dünyanın her bölgesine demokrasi ihraç eden Amerika? İslâm ülkeleri nerededir? Nerededir  her fırsatta demokrasiden insan haklarından bahseden demoktrasi havarisi Batılılar? 

Ben bugün,  umutsuzluğa varan bezginliğimden utanıyorum. Savaşı, zulmü, haksızlığı engellemek, bir nebze de olsa azaltmak için çırpınmakla geçen bir ömrün sonunda, büyük bir boşluk var, hiçlik var, yenilgi duygusu var içimde. Bu duygu kahrediyor beni. 

Ve ben bütün bu olup bitenlere rağmen,  buruk da olsa bu bayramı dostlarımla birlikte yaşamak için gayret sarfediyorum.   Bayramınız mübarek olsun. 

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.