KURBANLARIMIZI AMACINA UYGUN OLARAK DEĞERLENDİRELİM HEDER ETMEYELİM 2016

ABONE OL
18:10 - 01/10/2020 18:10
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

KURBANLARIMIZI AMACINA UYGUN OLARAK DEĞERLENDİRELİM HEDER ETMEYELİM 2016

Kurban bayramı yaklaştı. İstenilen seviyede olmasa da bir haraketlilik var. Planı olanlar var, yapılan planların kendilerini de içine almasını bekleyenler var. Ancak Müslümanların çoğunlukta olmadığı ülkelerde bayram heyecanı hissedilmiyor fazla. Kurbanlık hayvan alışverişi, bayram eğlenceleri, bayram alışverişleri için koşturmacalar yok gibi. Berlin’de 4 milyon nüfus içinde 250.000 nüfus kaybolup gidiyor. 

Oysa Müslümanların dini bayramlarda organize olmaları gerekir. Mesela Berlin’de değişik mekânlarda kurban bayramı için programlar düzenlenmelidir. Sokak şenliklerinde Müslümanlar çocuklarıyla birlikte bayramları doya doya yaşamalıdırlar. Kurban ile ilgili hikâyeler anlatılmalı, akraba ziyaretleriyle bayramın önemi fiili olarak çocuklara gösterilmeli, Karagöz ve Hacivat gibi Nasrettin Hoca gibi Kültür değerlerimizle çocuklarımız tanıştırılmalıdır/eğitilmelidir. Hediyelerle bu tanışmaya/eğitime verilen önem pekiştirilmelidir.

Kurban kesmek isteyenler, Kurbanlarını Berlin’de kesmelidirler. Müslüm ve Gayri Müslim herkes bayramın bereketinden faydalanmalıdır. Bilhassa Almanlar “Kurban” sofralarına, şenliklerine davet edilmelidir. Bu vesileyle aynı zamanda İslâm’ın tanıtımı yapılmış olacaktır. Müslümanlar arasındaki dayanışma, hoşgörü, paylaşım da anlatılmış olacaktır. 

Kurban bayramı, Müslümanlar için önemli günlerdir. Fedakârlık günleridir, teslimiyet günleridir. Bugünlerde kurbanlar kesilir ve ihtiyaç sahipleriyle, dostlarla, komşularla paylaşılır. Verdiği nimetler için Allah’a şükredilir. 

Hz. Peygamber, “Hiç bir kimse kestiği kurbanın etini üç günden fazla evinde ve elinde tutmasın” buyurmuştur. Hz. Peygamber’in koyduğu bu yasağın amacı Kurban etinin geniş halk kitlelerine intikalini sağlamaktır. 

İlkel dinlerde krallar, kâhinler, ölüler ve putlar için kurban kesilirdi. İslâm öncesinde Araplar da putlar adına kurban keserlerdi ( Maide, 5/3, Bakara, 2/173, En’am, 6/145, Nahl, 16/115).
Hz. Adem’in oğullarından Habil ile Kabil birer kurban kesmişler, Allah haklı olan Habil’in kurbanını kabul ettiği halde Kabil’in kurbanını kabul etmemiştir. ( Maide, 5/28).
 
Hz. İbrahim’e oğlunu kurban etmesi rüyasında emredilmiştir. Ama baba, bıçağı oğlunun boğazına çalacağı anda Allah ona büyük bir koç göndererek oğlu yerine bu koçu kesmesini emretmiştir. Böylece baba-oğul ideal bir itaat, teslimiyet ve fedakârlık örneği vermişlerdir (Saffat, 37/107). 
Hz. Peygamber’in dedesi Abdülmuttalib oğlu Abdullah’ı kurban etmeye niyetlenmiş, fakat yaptığı istişareler sonunda onun yerine yüz deve kurban etmiştir. (İbn Hişam, es-Sire, I- 98) 

Kurban kesmek
İslâm Hz. Adem’den beri süregelen bu kurban kesme geleneğini korumuş, insancıl olmayan uygulamalardan arındırmış, hayvanlara gereken şefkat ve merhametin gösterilmesi konusunda düzenlemeler getirmiştir.
Kurban kesmek zorunlu değil, gönüllü bir ibadettir. Kurban kesmek için zengin olmak da şart değildir. İsteyen ve imkân bulan her Müslüman kurban kesebilir. 
Kurban kesmenin amacı fedakârlıktır. Sahip olunan maldan fedakarlıktır, bu malların diğer insanlarla özellikle de ihtiyaç sahipleriyle paylaşılmasıdır. 

Biz Müslümanların Berlin’de yaşayan insanımıza, akrabamıza ve Alman komşularımıza karşı görevlerimiz var, hayırlarımızı yaparken, sadakalarımızı verirken, önceliği Berlin’e tanımamız gerekir, bu tercih önemlidir. Yüce Allah „Sadakayı önce en yakınındakine vereceksin, sonra deniz dalgası gibi yayılacaksın “der. Bu açıdan bakarsak bir zorunluluktur da diyebiliriz. 
Yani, Allah bize öncelikli olarak Afrika ülkelerindeki, Asya ülkelerindeki, Ortadoğu ülkelerindeki ve başka yerlerdeki insanlara niçin yardım yapmadınız diye hesap sormayacaktır. En azından bu hesap öncelikli değildir. Fakat Berlin’deki insanlara, Almanya’daki Müslümanlara, insanlara niçin yardım elinizi uzatmadınız, niçin onların geleceğine yatırım yapmadınız? Hatta Alman komşunuz Hans’la, Rose ile İslam’ın güzelliklerini niçin paylaşmadınız? diye hesap soracaktır. Bu hesap mutlaka sorulacaktır ve önceliklidir.

Müslüman kendi evinde yangın varken komşunun evindeki yangını söndürmeye gidemez. Oraya bir kova su gönderebilir, hortumu oraya uzatamaz… Uzatırsa kendisi yanar… Kendisi evsiz kalır. 
Yıllardan beri Afrika’da, Asya’da, Ortadoğu’da kurbanlar kesiliyor, ama şahit olduğunuz gibi sonuç değişmiyor. Onlar dün de açtı bugün de aç. Yarın da aç olacaklar. Onların kanı dün de akıyordu bugün de akıyor. Onların kurtuluşu kendilerinin gayretiyle mümkündür. Dökme su le değirmen dönmüyor. 364 gün açlıkla mücadele edilecekse, hürriyet için mücadele edilecekse bir gün et yemenin, yedirmenin anlamı ne olabilir ki?

Müslüman, dünyanın neresinde olursa olsun ayağına çivi batan bir insanın acısını içinde hissetmesi gereken kişidir. O insanlara yapılan yardıma karşı olmak mümkün değildir. O el tutulmalıdır elbet. Ancak kendi çocuğumuzun elini bırakarak o eli tutmayalım. Kendi çocuğumuzu „kuyu”dan çıkardıktan sonra tutalım o eli. Kendi çocuğumuzu ölüme mahkûm ederek o eli tutmanın anlamı olmaz. Öncelikle herkes kendinden sorumludur. O ülkelerin insanlarına dünya devletleri yardım ediyor, Birleşmiş Milletler de yardım ediyor… Ancak Avrupa’da yaşayan Müslümanların çocuklarının elinden kimse tutmuyor. Avrupa’daki Müslümanların geleceği vahimdir. Bu vahameti görebiliyoruz. Çocukların, gençlerin çığlıklarını duyabiliyoruz. 

Öncelikle Afrika’daki, Ortadoğu’daki, Asya’daki insanlara bir lokma et yedirmek için organize olacağımıza, uğraş vereceğimize, önce bulunduğumuz ülkelerdeki çocuklarımıza, insanımıza hizmet etmek için, yardım etmek için, „kurban etimizden yedirmek“ için organize olalım. Bulunduğumuz bölgelerde özel okullar, üniversiteler, hastaneler açalım. Bu kurumlarımıza Afrika ülkelerinden çocuklar getirelim, onları da okutalım, sadakalarımızla, zekâtlarımızla, kurbanlarımızla destek olalım onların bu okullarda okumalarına bu hastanelerde tedavi olmalarına. Sonra da ülkelerine gönderelim onları. Böylelikle hem kendi çocuğumuz için hem de o insanların çocukları için daha hayırlı iş yapmış oluruz. Kalıcı hizmetler yapalım. Su üzerine yazı yazmayalım.
Bu işi önceden yapmış olsaydık; şimdi o ülkelerde aktif görev içinde olan, o ülkelerin rengini değiştirecek binlerce uzman oralarda hizmet ediyor olurdu. 

Bu şekildeki bir uygulama İlahi iradeye daha uygun olur. Yardımlarımızı yaparken, kurbanlarımızı değerlendirirken biraz da konuya bu tarafından bakmamız gerekmektedir.…

Unutmayalım, oralara gönderdiğimiz kurbanlar, sadakalar, zekâtlar, bağışlar kontrol dışı olduğu için kurşun olarak, darbe olarak da geri dönebiliyor. 15 Temmuzu unutmamak gerek. 

Kurban Sadece et ve kan değildir

„Kurban“ı sadece et olarak düşünmeyelim. Sadece et bayramı olarak da görmeyelim: Çünkü Allah, kurbanın etinin de kanının da kendisine ulaşmayacağını söyler. Allah’a ulaşacak olan takvamızdır, duyarlılığımızdır.“ (Hacc 37)

Yani kurbanı, Allah’a yaklaşmak için yapılan fedakârlıktır, özveridir. Bu fedakârlık ihtiyaç sahiplerine et yedirmek şeklinde olabileceği gibi; kurban parasıyla, zekat parasıyla yurt açma, üniversite kurma, burs verme, araştırma merkezleri açma, hastane açma, işyerleri açma her şeyiyle Allah’a teslim olma şeklinde de olabilir. İhtiyaç sahibi birisinin Müslümanların açtığı ve sadece ihtiyaç sahiplerinin çalıştığı bir fabrikada çalışması Allah’ın rızasına daha uygun bir organizedir. Kurban Allah için sevdiğiniz şeylerden vazgeçebilmektir. Bu konuda Hz. İbrahim ve oğlu İsmail bizim için önemli iki örnektir.

Kısaca bir hesap yapalım
 
250 bin Müslümanın yaşadığı Berlin’de ortalama 5.000 kişi senede 1.000 Euro sadaka vermiş olsa (zekât, kurban, fitre, bağış) 5.000×1.000= 5.000.000 Euro yapar. Senede tanesi 1 milyon Euro’dan 5 tane kurum inşa edilir. Kurum sayısını aşağıya çekerek o kurumların işletme giderleri de aynı fondan karşılanabilir. Bu durumda senede bir kurum kurmak mümkün. 10 senede 10 kurum yapar. Böylelikle Müslümanlar yaşadıkları ülkelerde hem istihdama ve hem de katma değere katkıda bulunurlar ve parmakla gösterilirler. Saygı görürler. İhtiyaç sahipleri de mutlu olur. Hesap ortada. Bu çalışmanın 3 milyon Türkün ve 6 milyon Müslümanın yaşadığı Almanya’da yapıldığını düşünürsek Almanya’nın Müslümanlara bakış açısının bugünkünden farklı olacağı muhakkaktır. 

50 seneden beri Berlin’de yaşayan Müslümanlar kaç tane kurumun altına imza atmışlardır? Cevaplanması gereken soru budur. 

Almanlar, Müslümanlarla birlikte yaşamanın avantajlarını görmelidirler. Müslümanların yardımlaşma gayretlerini, fedakârlıklarını görmelidirler. Müslümanın elinden ve dilinden insanlara zarar gelmez, hatta Müslüman eli, ihtiyaç sahibi olan herkese ulaşır anlayışı, Almanlar arasında yaygın hale gelmelidir. Bu anlayış kendiliğinden gelişmez. Gayret etmek lazımdır. İrade ortaya koymak lazımdır. Eyleme geçmek lazımdır.

Almanlar, medya üzerinden kendisine tanıtılan Müslümanla, aralarında yaşayan Müslümanlar arasında bir farkın olduğunu işte o zaman fark edecektir. 
O zaman yabancılara önyargı ile bakan Sarrazin gibi kötü niyetli insanlar kötü emelleri için Müslümanları malzeme olarak kullanamayacaklardır. 

50 yıldan beri aynı coğrafyada yaşayan aynı havayı teneffüs eden, aynı sokakta yaşayan Müslüman, Almanın, Müslümanlarla ilgili düşünce dünyasını değiştirememişse sorun biraz da Müslümanlardadır.

Kurban ve Sokak Şenliği

Türk Eğitim Derneği 2009 yılında Berlin’de bir ilke imza atmıştır. Kurban şenliğini kapalı mekânlardan sokağa taşımıştır. Bu şenliği sokak şenliğine dönüştürmüştür. Bu şenlikte kavurma yapılan kurban etleri pilav üstünde ve ayran eşliğinde halka ücretsiz olarak; din, dil, din ve ırk ayırımı yapılmadan herkese ikram edilmektedir. Sokak şenliğinde çocuklar için oyun parkları da vardır. Ayrıca canlı müzik eşliğinde Müslümanlar çocuklarıyla birlikte bayram sevincini doya doya yaşamaktadırlar. İkram edilen Kurban etleridir. Bu kurbanlar Türk Eğitim Derneği’nin çalışmalarını destekleyen Müslüman kardeşlerimizin kurbanlarının etidir. Kurbanlarınızı Berlin’de bu şenlikte değerlendirmeniz mümkündür. 

Şenliğin amacı, Kurban geleneğini korumak ve burada yaşayan insanımızın Kurban Bayramı vesilesiyle kaynaşmasını sağlamaktır. 

Ayrıca, Alman komşularımızla birlikte bu bayramı kutlayarak, fedakârlığımızı ve sevincimizi onlarla da paylaşmaktır. Desteğin artması ciddi düzeylere ulaşırsa Türk Eğitim derneği ve ortakları ikinci adımlarını atacaklar ve yukarda sözü edilen yatırımları da yapacaktır. 

Türk Eğitim Derneği, Berlin İlahiyatçılar Derneği, Türk Alman Merkezi, Hikmet Kütüphanesi ve Berlin Veliler Topluluğu ve bu amaçlar doğrultusunda çalışmalarını temellendirdi ve bu “Kurban Bayramı Sokak Şenliğini” düzenledi. Arzumuz bu şenliğin gelecek senelerde Berlin’in bütün ilçelerinde düzenlenmesidir. 

Türk Eğitim Derneği, Berlin’de yaşayan ve Kurban kesmek isteyen Müslümanların kurbanlarını ve şenlik için gerekli olan bağışlarınızı bekliyor.
Yazımı, Eski Cumhurbaşkanı Sayın Christian Wulff’un tarihe not olarak düştüğü şu anlamlı sözüyle bitirmek istiyorum. “İslamiyet Almanya’nın da bir parçasıdır”. 

Bayramınız mübarek olsun, hoşcakalın sağlıcakla kalın…

Selam ve dua ile…

Rüştü Kam
 

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.