KUR’ÂN’IN TOPLANMASI, HAREKELENMESİ (III)

ABONE OL
18:50 - 01/10/2020 18:50
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bazı sûrelerin başlarındaki “Elif, Lâm, Mim, Yasin,Nun, Hamim” gibi harflere “Mukataât-ı Süver” denir. Bunlar müteşabihattandır, yani anlamını Allah bilir. Selef, yani eski alimler bu gibi müteşabihatı tevile gitmez. Allah bilir, der geçer. Halef(sonrakiler) ise bunları, tevil ve tefsir etmeye çalışmışlardır.
Bunlar 29 sûrede geçer. Bakara ve Al-i İmran Medenî olup kalan 27’si Mekkîdir. Tekrarlanan harfler 14 harftir. Yâni Arap Elifbasının yarısıdır. (Elif lâm mim, tâ sin, hâ mim) Kûfelilerce müstakil birer âyet sayılsa da, Basralılar hiçbirini müstakil âyet saymazlar. Bunlar yazılırken bir kelime gibi yazılsa da okunurken hece harfleri gibi okunurlar. Elm: Elif, lâm, mim.

Sûre başları (Mukataat-ı Süver) hakkındaki görüşler

1- Abdülâziz Çavuş der ki: Bu harfleri Allah sure başlarında Arablara meydan okumak için kullanmıştır. (1) (H. 1347/M. 1928.
Müşriklere haydi bakalım, siz de bu harfleri kullanarak Kur’an ayetlerinin bir benzerini getirin! Demek ister. Çünkü, Kur’an ayetleri, Elif, Lâm, Mim… gibi bildiğiniz harflerden meydana gelen kelimelerden müteşekkildir.

2- Bazı sûrelerin başlarındaki harfler dikkati celbetsin ve Kur’an’a kulak versinler, dinlesinler diye vahyedilmiş olabilir. Çünkü müşrikler, Kur’an’ı dinlemek istemiyorlardı. ”Sakın şu Kur’an’ı dinlemeyiniz, okundukça gürültü ediniz, belki galebe çalarsınız” derlerdi. Razî ve Süyutî (H. 299/M. 911) gibi alimler bu düşüncededirler.

3- ”Elif, lâm, mim, râ, hamim, tasin, yasin, nun” bu gibi harflere bakacak olursak hep âhenkli ses verici, tantan, çın çın öten harflerdir ki, bunlar musikiye yakındır. Musikî işaretleri gibidir. Bu harflerle sûrelerin başlaması, sesi ayarlamak ve nazarı dikkati celbetmek içindir. Süyutî’nin dediği gibi bu harfler vahyin sesidir. “Kulağınızı açın, bu tatlı nağmeleri dinleyin!”

Zemahşerî de bunlar: “Zihinlere tenbih içindir” der. Kıraete başlamazdan önce hazırlık yapmak için. Yani, musikî nağmelerine makamı akord etmek gibi.

4- Bunlar rumuzdur, kısaltmadır. Süyutî der ki: “Bunlar esrar-ı ilâhiyyedendir. İlmini ancak Allah bilir.” Bununla beraber tefsir edenler de vardır: Meselâ İbni Abbas demiştir ki: E,L,M: Ene Allah A’lemu (Ben Allah’ım bilirim), E,L,R: Ene Allah erâ. (Ben Allahım görürüm) demektir.

5- Zemahşerî bunların, sûrelerin isimleri olduğunu, bunlara Kasem (yemin) yapıldığını rivayet etmektedir. Bu gibi harflerin(müteşabihatın) bir faydası da gayrı mahdut ilhamlar içinde engin mânaları hatırlatması, zihinlere tasavvur yarışı için meydan hazırlamasıdır.

Sûre ve âyetlerin tertibi

Mushafı şerifi elimize alıp açıyoruz. “El-Hamdü Lil-lâhi Rabbil-Âlemîn” ile başlıyor. “Minel-Cinneti Ven-nâs” diye sona eriyor. 114 sûre ve 6236 ayet sıra ile dizilmiş. Her sûrenin de âyetleri birbiri ardı sıra tertiplenmiş. Dünyanın hangi köşesinde olursa olsun, hangi mezhebden bulunursa bulunsun, bütün Müslümanların Kur’an’ı aynı tertip ve aynı şekildedir. Arada zerre kadar fark yoktur. Kur’an-ı Kerim, 23 Senede kısım kısım nazil olmuştur. Bir çok sûreler tam olarak birden vahyolunduğu gibi, bir kısmı da bölük bölük inmiştir. Bir sûre tamam olmadan diğer bir sûrenin vahyolunduğu, iki veya üç sûreye ait âyetlerin bir arada nazil olduğu vâkidir.

Her şeyden önce bilinmesi gereken nokta şudur: Âyetlerin tertibi vahye dayanır. Bizzat Resulü Ekrem tarafından, nazil olduğu vakit bu şekilde tertip olunmuştur. Bunda hiç ihtilâf yoktur. Çünkü Resulü Ekrem şu âyeti, şu ve şu âyetleri muhtevi olan sûrenin şurasına yazın diye vahiy kâtiplerine emrederdi. Onlar da o tertib üzere yazarlardı. Bunda asla ihtilaf yoktur.

Kur’an ilimlerinden bahseden eserlerin en mufassallarından olan “İtkân” da, Celâleddini Süyutî diyor ki: Bir âyet nazil olunca Hz. Peygamber vahiy kâtiplerine: “Şu âyeti, şu ve şu âyetleri havi olan sûrenin şurasına yazın” diye gösterirdi.
Osman Bin Ebil-As’dan şöyle rivayet olunuyor: “Resulûllahın huzurunda oturuyordum. Gözlerini dikti baktı, sonra dedi ki: “Bana Cebrail geldi ve şu âyeti, şu sûrenin şu mahalline koymamı emir buyurdu: “İnnallahe ye’mürü bil’adli vel-ihsani ve itaizil-kurbâ…”

Şu rivayete dikkat edin: Zeyd Bin Sabit’in başkanlığı altında çalışan heyet yazarken bir âyette tahkiki icabeden bir şey oldu mu, sahifelerde açık yerler bırakırlardı. Hz. Osman ve Hz. Ömer’e sorarlardı, işi tahkik ettikten sonra o açık bırakılan beyaz yere âyeti yazarlardı. Demek âyetlerin tertibi belli ki o sırayı bozmuyorlar, her birinin yeri var ki açık bırakıyorlar. Kelimenin nasıl yazılacağını tahkik ettikten sonra onu belli yerine yazıyorlar. Her sûrenin âyetleri o kadar muhkem bir surette tertip olunmuştur ki, bundan daha mükemmeli tasavvur olunamaz. Kur’an’ın tertibi, Vahyin Sahibi’ne aittir.

Allah diyor ki: “İnne aleyna cem’ahu ve Kur’anehu”(2) yani: „Kur’an ‘ın cem’i ve tilâveti bize aittir.”
Kur’an’ın bir araya toplanması, âyetlerinin tertibidir. Bütün rivayetler bunu gösterir, Kur’an-ı Kerim, hadiselere, vakalara göre kısım kısım nazil olduğundan bir sûre tamam olmadan başka sûreden âyetler inerdi. Muhtelif sûrelerin muhtelif âyetleri muhtelif zamanlarda inmiştir. Hele uzun sûreler, bir mevzua ait âyetler birden inmiş değildir. Bu hususta muayyen bir kaide tespit olunamaz. Bu ancak vahiy ile bilinir. Onun için vahiy gelince âyetin nereye yazılacağı da işaret olunurdu. Hattâ secavend(3) işaretleri ve duraklar da tevkifidir. Peygamber nerede durdu ise orada durulur. Duraklar âyetlerin sonu demektir. Burası tam cümle demek değildir. Bir âyette bir kaç cümle olabilir.

Celâleddin Süyuti, Begavi’den naklen şunu söylüyor: “Begavi “Şerhus-Sünne” de demiştir ki: Ashab Kur’an’ı deffeteyn (Mushafın iki yandaki kapakları) arasına ziyade ve noksansız olarak Resulullaha nazil olduğu gibi toplamışlardır. Kur’an-ı Kerim âyetleri bugün Mushaflarımızda olduğu tertip üzere nazil oldukça sıralanmıştır. Bunu ona Cibril göstermiştir. Her âyet nazil olunca bu âyet şu sürenin, şu âyetinin arkasına yazılacaktır, diye işaret ederdi. Yine sabit olmuştur ki, sahabe, Kur’an’ı bir yere toplamaya sây ve gayret göstermiştir. Yoksa yeni bir tertibe sokmamışlardır. Nüzul tertibi tilâvet tertibinden başkadır.”(4)

Elimizdeki Mushafı Şerif, Hz. Peygamber tarafından tertip olunduğu şekildedir. Bugün dörtyüz milyon İslâm âleminin hürmetle el üstünde tuttuğu Mushaflar, birbirinin aynıdır. Şii olsun, Sünni olsun, hangi mezhepten bulunursa bulunsun her Müslümanın Mushafı birdir. Bir kelime ziyade ve noksan farkı görülemez. Hz. Ebubekir zamanında toplanıp, Hz. Osman tarafından çoğaltılan Kur’an nüshasının imlâsı bile muhafaza olunarak bugüne kadar aynen gelmiştir. Elimizdeki Mushaf işte odur.

Ebubekir zamanında Kur’an’ın toplanması işi sıkı bir kontrol altında yapıldı. Herkesin gözünün önünde yapıldı. Eğer bir noksanlık olsa ashab derhal tashih ederdi. Hz. Osman çoğalttırırken de ashabın çoğu sağ idi. Çoğaltma heyeti küçük bir değişiklik bile yapmadı. Hz. Osman’ın yukarıda geçen sözlerinden anlıyoruz ki, onlar Resulûllahın talimat ve irşadına göre hareket ettiler. Bunun dışına çıkmadılar. Kur’an’ın tertibine ve çoğaltılmasına gelince, bu hususta Osman’ın aleyhinde bulunan yoktur. Hz. Osman’ın işini bütün ashab, Müslümanlar tasvip ettiler. Hz. Ali: “Eğer onun yerinde olsaydım ben de aynısını yapardım.” Demiştir.

Kur’an’da eksiklik ve fazlalık yoktur

Sahih İslâm kaynaklarında Kur’an’da fazlalık olduğuna, Kur’an’dan olmayan bir şeyin ona katıldığına, ziyade edildiğine dair rivayet yoktur. Mushafın iki kapağının arasındakiler vahiydir. Bu hususta bir şey uyduramamışlardır. Çünkü Kur’an’ın toplanması ve çoğaltılması işi çok sıkı bir kontrol altında yapıldığından buna kimseyi inandıramıyacaklardır.
Biz Kur’an’dan bir şey gitti, veya Kur’an’dan olan bir şey kaldı denilmesini bütün varlığımızla reddederiz. Allah der ki; Kur’an’ın koruyucusu biziz.(5)
„Kur’anı kendisi uydurdu mu diyorlar? De ki: O halde Allah’tan gayri çağırabildiklerinizi [yardıma] çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin.”(6)

Sûrelerin başlarındaki harflerin konumu ile ilgili birkaç örnekle bu bahsi sonlandıralım::

11:1. Elif-Lâm-Râ. Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri muhkem kılınmış, sonra da herşeyden haberdar olan hikmet sahibi Allah tarafından âyetleri ayrıntılı olarak açıklanmıştır

14:1. Elif, Lâm, Râ. Bu Kur’ân öyle büyük bir kitaptır ki, insanları Rablerinin izni ile karanlıklardan aydınlığa, her şeye galip ve hamde lâyık olan Allah’ın yoluna çıkarman için onu sana indirdik.

15:1. Elif, Lâm, Râ. Bunlar kitabın ve apaçık bir Kur’ân’ın âyetleridir.

27:1. Tâ, Sîn. Bunlar sana, Kur’ân’ın ve apaçık bir kitabın âyetleridir

75:17. Kuşkusuz onu toplamak bize aittir.

Secde 2. Kendisinde şüphe olmayan bu kitabın indirilişi, âlemlerin Rabbi olan Allah tarafındandır.

Vakıa 78. Korunmuş bir kitaptadır.

Rüştü Kam

Kaynaklar:
(1) Mısırlı olan bu alim, Türkiye’ye sığındı ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara’da vazife aldı. Meşhur (Anglikan Kilisesine Cevabı yazdı.)
(2) Kıyamet 17
(3) Secavend: Kur’an’ı iyi, düzgün ve hatasız okumak, yerli yerinde durmak veya birleştirmek için bazı işaretler konmuştur ki bunlara secavend denir. Bir nevi noktalamadır.
(4) C. Süyutî, “El-îtkan fi Ulûmil-Kur’an; c. I. s. 63.
(5) M. Sadık Rafiî, İ’cazül-Kur’an, Kahire.
(6) Hud 13

Devam edecek

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.