KUR’AN-I OKUMAK VE ANLAMAK

ABONE OL
19:01 - 01/10/2020 19:01
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Kur’an’ın okunması, ayetleri üzerinde tefekkür edilmesi ve getirmiş olduğu hükümlerinin uygulanması birer ibadet ve birer dinî vecibedir.

Mukaddes ve mübarek kitabımız Kur’an-ı Kerim, tam bir hayat rehberi, huzur kaynağı, insanlığa saadet ve mutluluk yollarını ilan eden cihanşümul bir mesajdır. Hak, batıldan O’nunla ayırt edilebilir,(1) sımsıkı sarılanı ancak kurtuluşa erdirebilir.(2)

En büyük mucizedir ki, bu güne kadar bir benzeri getirilememiş, bundan sonra da getirilemiyecektir. Rabbimiz, O’nu mana karanlığına ve dara düşmüş kalplere şifa, gerçek ahlaki değerlerin zaafa uğramasıyla bozulmuş ve bulanmış karekterlere deva, kirlenmiş ve paslanmış gönüllere cila, ibret almak ve gerçeğe ermek isteyenler için öğüt ve hidayet rehberi(3) olarak göndermiştir.

Kur’an’ın bu fonksiyonlarının insan üzerinde tecelli edebilmesi için, O’nun okunması ve muhtevasının öğrenilmesi gerekir; bu her Müslümanın en önemli görevlerinden birisidir. Kur’an’ın okunması, ayetleri üzerinde tefekkür edilmesi ve getirmiş olduğu hükümlerinin uygulanması birer ibadet ve birer dinî vecibedir. Bu sebepledir ki, Yüce Rabbımız yukarda lafzını okuduğumuz ayet-i kerimede:

“Bu Kur’an, âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.”(4) buyurmuştur. Sevgili Peygamberimiz (as) da Kur’an’ı okuyan ve getirmiş olduğu hükümleri öğrenenlerin fazilet ve üstünlüklerine dikkat çekerek şu müjdeyi vermiştir:

“Sizin en hayırlınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir”(5)

Aynı manaları ifade eden yüzlerce ayet arasından bir kısmına işaret ettiğimiz yukardaki ayetler üzerinde düşünülürse görülür ki, Kur’an’ın gönderiliş gayesi, hem dünyada hem de ahirette insan mutluluğunun temin edilmesidir. Bu ise, insanın kendisine mutluluğun anahtarını teslim eden Kur’an-ı Kerim’in içerdiği ilâhî mesajları ve insanı insan yapan değerleri doğru anlayıp, onları hayata geçirmekle mümkündür.

Kur’an, sadece bir toplum veya çağa değil, yeryüzünde son insan kalmayacak zamana kadar gelecek bütün insanlık için gönderilmiştir. Dolayısı ile her çağın insanı, Kur’anî mesaja muhtaçtır. Kur’an, sadece inanç ve ibadet konularını kapsamaz, aynı zamanda insanî ilişkileri tanzim eder, erdem ve güzel ahlakı öne çıkarır, çalışkanlık, üretkenlik, adalet, hakka riayet gibi sosyal hayatta insanın muhtaç olduğu her alana ışık tutar, öğütler verir ve her çağ ve topluma uygun ilkeler ortaya koyar. Çünkü O, bitmez, tükenmez bir hazinedir. O’na yönelen herkes; samimiyeti, gayreti ve bilgisi oranında O’ndan istifade eder.

ALLAH’IN İPİNE SIMSIKI SARILMAK

“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın.”(6)
ayetinde Rabbimiz, ipine ve sağlam kulpuna sarılmayı emrediyor. Bu kulp, İslam dininin bütün temellerini kendisinden aldığı Kur’an-ı Kerimdir.
Size bir ipten bir kulptan bahsedeceğim. Bu ip bir başka deyişle kulp, sağlam, güvenilir, kırılmaz, yapışanı hertürlü zarar ve ziyandan kurtarır, yolunu şaşırmaz ve hertürlü fitne ve fesattan beri ve muhafaza olmuş olur. Bu ip ve sağlam kulp “Hep birlikte Allah’ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın.” (7) ayetinde Rabbimizin haber verdiği ip ve kulptur.

Bu kulp, İslam dininin bütün temellerini kendisinden aldığı Kur’an-ı Kerimdir. Kur’an’ın sağlam ip oluşu, Allah tarafından belirlenen hayat tarzı olmasındandır. O öyle bir “ip”tir ki müminlerin Allah’la ilişkilerini sağlam tutar ve aynı zamanda onları birbirlerine bağlar ve bir toplum halinde birleştirir.

“Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı yapışın” ifadesi, müslümanların Allah’ın yoluna en büyük önemi vermeleri, dini, tüm ilgilerinin merkezi yapmaları ve onu yaymak için güçlerinin sonuna kadar çabalayıp, ona hizmette işbirliği yapmaları gerektiği anlamına gelir. Bu ipi gevşettikleri ve onun ana prensiplerinden uzaklaştıkları anda aralarına fitne girecek, bölünecekler, zarara uğrayacaklar ve daha önceki peygamberlerin kavimlerinin başına gelenler, müslümanların da başına gelecektir. Bunun bir sonucu olarak da -Allah korusun- bu dünyada da, ahiret’te de rezil olacaklardır. Adeta ayet bugün biz müslümanların durumuna tercüman oluyor. Ne acı değil mi? Oysa Allah’ın Rasulü Hz.Muhammed Mustafa (sav), ondört asır öncesinden bizi ne kadar da vecizane bir lisanla uyarmıştı:

“Ebu Şureyh (ra) anlatıyor: Bir gün Peygamber Efendimiz (as) çıka geldi ve “Allahtan başka ilah olmadığına ve benim Allah’ın rasulü olduğuma şehadet eder misiniz?” diye sordu. Biz: “Evet şehadet ederiz” dedik. Devamla buyurdu ki: “Bu Kur’an’ın bir ucu Allah’ta diğer ucu sizin elinizdedir. Onu sıkıca tutunuz. Çünkü Kur’an’a tutunursanız ebediyyen şaşırmaz ve helak olmazsınız.”(8)

İki yakası bir araya gelmeyen müslümanların bu hale düşmesine sebep olan şeyin ne olduğunu zannediyoruz ki, anlamışsınızdır. Pekala bu içler acısı durumdan kurtuluş mümkün mü? Elbette mümkündür. Zamanımızdan daha karanlık bir dönemde yaşayan cahiliyye insanını aydınlığa çıkaran güç bu Kur’an idi.

“Ayrıca size, Allah’tan bir nur ve apacık bir kitap da gelmiştir.”(9)”Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüller derdine bir şifa, müminlere bir hidayet ve rahmet geldi.” (10) ayetlerinde beyan edilen, bir nur, bir öğüt, bir şifa, bir hidayet rehberi ve rahmet deryası Kur’an geldi; karanlıklar aydınlığa, hasta kalpler şifaya, sapıklıklar yerini hidayete ve öz yavrusuna bile merhamet etmeyenler, öldürdüğü karıncanın başında ağlayan rahmet çağlayanları haline geldiler. Çünkü o insanlar Kur’an’ı tanıyıp, Peygamber Efendimiz (as)’ın şu mübarek sözlerini işitip, Kur’anla amel etmeye başlayınca zaten başkası olamazdı. Kulak verelim Efendimiz (as)’a:

“Kur’an, şefaatı makbul olan şefaatçı, verdiği haberleri doğru olan muhbirdir. Kim Kur’an’ı takdim ederse (önüne alırsa) onu cennete götürür; kim Kur’an’ı arkasına alırsa onu cehenneme sevkeder, cehenneme götürür.”(11)
Öyle ise ne yapacağız?
Yapacağımız şey, Kur’an’a sarılacağız, hakikatlerini öğreneceğiz ve hayatımızda tatbik edeceğiz.
Helalini helal, haramını haram bileceğiz.
Tavizsiz inanacağız.
O’nu hem biz hem nesillerimize öğreteceğiz.
Biz ona gerçekten sahip çıktığımız gün, ona karşı olanlar geçmişte olduğu gibi bu gün de yine hüsrana uğrayacaklardır.
Dünyada yine hak ve adalet hakim olacaktır.

Sonuç:

“Bu Kur’an Allah’ın ziyafet sofrasıdır;
gücünüzün sonuna kadar bu ziyafet sofrasını kabul ediniz.
Bu Kur’an Allah’ın sağlam ipidir, apaçık nurudur, şifa kaynağıdır, kendisine tutunanı korur, tâbi olanı kurtarır ve haktan saptırmaz, ona tabi olan ayıplanmaz, eğrilmez, eğrileri doğrultur;
şaşılacak şeyleri bitmez, çok tekrarlanması bıkkınlık vermez, öyle ise onu çok okuyunuz.
Çünkü Allah, okunan Kur’an’ın her harfine on hasene verir. Eliflammim bir harfdir demiyorum, elif bir harf, lam bir harf, mim bir harftir.” (12)

Rüştü Kam

(1) Târık Suresi, 86:13
(2) Âl-i İmrân Suresi, 3:103
(3) Yûnus Suresi, 10:57
(4) Sâd Suresi, 38:29
(5) Buhari, Fedâilü’l-Kur’ân, 21; Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 15; İbn Mâce, Mukaddime,16
(6) Al-i İmran Suresi, 3:103
(7) Al-i İmran Suresi, 3:103
(8) İbn Hibban
(9) Maide Suresi, 5:15
(10) Yunus Suresi, 10:57
(11) Ebu Davut
(12) Tirmizi

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.