KÜLTÜR VE SANATIN DİBE VURUŞU

ABONE OL
19:05 - 01/10/2020 19:05
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde yaşayan Türk toplumuna baktığımda. Kültürel değişimin çok gerisinde kaldığımızı görmek mümkün. Burada Sokrat’ın niçin bir papaza benzediğini düşündüm. Çünkü, bilim yerine mistisizmi, dünyayı anlamaya çalışmak yerine miskinliği, kontrol edebilecek varsayımlar üreterek çevreyi sorgulamak yerine, yanıtı alınamayacak saçmalıklarla uğraşmayı tavsiye etmişti bu topluma Sokrat. Şimdi hala günümüze kadar bunun kalıntıları etkileri toplumun üzerinde silinmeden kalmaya devam ediyor.

Uygarlık konu edildiğinde bu ülkede hepimiz az veya çok sonradan görmeyiz, zira uygarlığın yaratıcıları olmadığımız gibi, hiç bir zaman milletçe onun yakın takipçileri de olamadık. Kökleri imparatorluk dönemine uzanan kültürlü ailelerimiz hemen hemen yok gibi. Olan birkaç tanenin de cemiyete etkisi ihmal edilebilir düzeyde. Onların da ekseriyeti geçen yüz yılın ekonomik güçleri nedeniyle belli bir kültür düzeyini tutamamış durumdalar.

KURUMLAR NEREDE
Halkı kültürel yapılanmaya yönlendirecek kurumlar her zaman pasif kaldı Avrupa’da ve Türkiye’de, sadece kendi imtiyazlılıklarını korumayı
düşündüler ,ama kendi sorumlulukları altındaki topluma yaklaşımları saydam değildi. Halka okuma alışkanlığını aşılayamadılar gazete kitap okuyan sayı çok gerilerde kaldı, halada bu sayı son kuşakla artmış görünsede belli bir yüzdenin üstüne çıkamadığı ortada. Yüzde 5,7 gerek sivil toplum örgütleri dernekler ve diğer kurumlardaki kültürel dairelerin yetkilileri, bu önemli konuya her dönemde rasyonal sorumluluk anlayışı içinde ele almadılar, şimdi bunun sıkıntılarını Türk toplumu ciddi anlamda yaşıyor ama bu kimsenin umurunda değil.

Halkı kültüre kavuşturacak kurumlarımız yok. Atatürk bunları kurmaya büyük çaba harcadı. Hasan Ali Yücel ise onun izinden gitmeye cüret etmesinin bedelini ömrünün sonuna doğru çok ağır ödedi.1946′ dan beri Atatürk’ün ve Hasan Ali Yücel’in yaratmaya çalıştıkları kültür kurumlarımız birer birer, bağnaz tutucu eğitimsiz bilinçsiz cahil kırsal kökenli yöneticiler tarafından yağmalandı yok edildi. Uygar dünyayla ilişki içinde olan bazı çok az sayıdaki kişiler kalanları yaşatmaya çalıştılar. Ama uygarlığı değişimi bilmeyenler yada bunu istemeyenler tarafından, onların yarattıkları güçler var olan kütüphaneleri, tiyatroları, yıkıyor buraları cami yada medreseye çeviriyorlardı. Şimdi bile o yıllardaki görüntülerin eserleri yaşanmıyor mu günümüzde?

DEĞİŞEN HİÇ BİRŞEY YOK
Her hafta çıkan birçok kitap ve dergilere bakıyorum. Yayımlananlar arasında insanımızı dünyayla buluşturacak nitelikte eser çok az sayıda parmakla sayabilecek kadar. Keşke Douglas Futuyma’nın’ Evrim başlıklı’ o güzel kitabının Türçe’ye çevirisini, özellikle Avrupa’da yaşayan tüm Türk toplumuna okutabilsek anlatabilsek. Aslında böylesine güzel bir eser bu güne kadar burada kendini toplumun editörü sayan kişileri, ne kadar ilgilendirirki! Kendi toplumuna bunu anlatabilsinler, bundan sonrada sanmıyorum. Hala Türkiye’de evrim karşıtı bir Milli Eğitim Bakanının ( böyle bir şeyi aklının ucuna bile getirmediği bir sistemin içinde) bundan sonra duyarlılık beklemek sanırım hayalden başka bir şey olamaz. Sokrat’ı bile belkide sayfalarca okumadan siyasilerimiz, sadece ansiklopedi bilgilerine dayanarak zaman zaman ağızlarına alıyorlar, tabii Sokrat’ın bu toplumun üstüne serdiği mistisizmi, kullanmak onların işine geliyor aslında. Toplum böyle kalsın ve ben istediğim biçimde onu yöneteyim mantığı burada kendini gösteriyor, uyumuş bir toplum yatan bir toplum, yani Alman kültür vakfının kurucularından Udo Steinbach’ın „Türk toplumu uyuşturulmuş bir toplum” dediği gibi. Şimdi kendi toplumunu bu noktada bırakanların oturup başını iki elinin arasına alıp hüngür hüngür ağlaması gerekmez mi?

SOKRAT’A BENZEMEYE ÇALIŞMAK
Lord Bertrad Russell ‘Sokrat kötü bir Papaz’ demişti bilim yerine mistisizmi anlatmaya çalıştığı için, şimdi kendi halkını toplumunu mistik duygulaşmaya sevkeden o kadar Papaz varki ortada, burada Karl Marx’ta ortaya çıkıyor. İşte iki papaz ve sonunda miskinleşen uyuyan bir toplum ve yaşadıkları, değişimden entegrasyondan çağdaşlıktan uluslararası saygınlıktan uzak bir toplum. ‘Alcibiades’in cinsel sevgilisi olan Sokrat, gençliğe doğruyu, düşünmeyi öğretmek kisvesi altında doğrudan öğrendiği ve sonradan o muhteşem Yunan uygarlığını batıran yobazca fikirleri öğretir, bilim yerine mistisizmi, dünyayı anlamak yerine miskinliği, kontrol edebilecek varsayımlar üreterek etrafı sorgulamak yerine, cevabı verilemeyecek saçmalıklarla uğraşmayı tavsiye eder. Şimdi Sokrat’a benzemek isteyenler o kadar çok ki, Lord Russell’in analizinde olduğu gibi, Sokrat her zaman cennete gideceğini söylerdi ve onun için ölümü seçti, ama sonunda bu toplumu uyuşuk bir hale getirenlerde acaba bunu yapacaklar mı? Sokrat şimdi arkasında uyuşuk bir toplum yaratarak ölümü seçti ve metelos ve anitus gibi toplumda mistisizmi, yaymaya çalışan papazları bırakarak. Ama şimdi Milli Eğitim Bakanı bile hala Sokrat’ın müdafaasına koştuğu zaman.Türk toplumunun ne kadar uyuşturulduğunu görmek, sanırım bir çok kişiyi mutlu ediyor.

Avrupa’da özellikle Almanya’da yıllardır bu değişmiyor, 8 milyon yabancı toplumun yaşadığı Avrupa’da bu sayının yarısı Türk toplumu, hala kendi geleceğini parasallığın getirisinde gören bir toplum, ama asıl bundan sonrasında kültürel entegrasyonun içinde yapılanmanın önemini kavrayamayan bir çoğunluk var, kabahat elbette onların değil bizim kendini farklı yetkiler içinde görenlerde, siyasetçilerimizde derneklerimizin çalışmalarının daha kültürel etkileşim dışında olmasında,
Edebiyat sanat kültürel çalışmaların yeterince verilmemesinde, Gazete kitap okuma alışkanlığının çok yönlü bir çalışma ve faaliyetlerle etkinliklerle alışkanlık haline getirilememesinde. Bunları yapamadığımız taktirde kendi içinde birbirine küs, düşman sevgisiz paylaşımdan uzak, yaşamsal değerlerden çağdaş ulusal saygınlıktan bunları anlatamayan düşünce bağlamından uzak Sokrat’ın dediği gibi Mistik bir toplum olarak yaşamaktan kurtulamayız. Özellikle bunun örneklerini her sabah TV proğramlarında görmekteyiz, bacım edebiyatı yapanlar, damardan giren mistik diziler ve anlamsız içi boş kadın proğramları, zaten bu görevi yapıyor adeta kendilerine verilen sorumluluklarını yerine getirerek, peki nerede bilimsel kültürel yapımlar proğramlar? Ama biz inadına bunun aksini yapıyoruz, kültürsüz eğitimsiz uyuşuk bir toplum yaratmak, bu birilerinin işine geliyor aslında ama yarattıkları toplumu nereye sürüklediklerininde farkında değiller.Türkiye hızla Batı’dan tüm anlamda uzaklaşmış durumda. Sanat ve sanatçısına vermediği değeri, hanımların başındaki görüntüyü sanat diye tüm dünyaya yansıtmaya çalışıyoruz, bunun son örneğinide gördük yaşadık. ABD’de yapılan G-20 zirvesine katılan Başbakan ve eşi, bu resmi çok iyi verdi tüm dünyaya, bunun yanı sıra bir çok islam ülkesinin liderlerinin eşlerinin başları açıkken, laik çağdaş Atatürk Türkiye’sinde inançların farklı bir inat siyasetinin getirisinde yansıtılmasına Batı ”Türkiye’de sanat hanımların başında işlenen resimde” diyor. Hala bir kültür politikası olmayan Türkiye’de, bu anlayışın değişeceğini sanmıyorum, tüm kurumlarda yerleşik anlamda devam edeceğini bilmek bana hüzün veriyor.

Kültür ve sanat artık Türkiye’de tükeniyor, dilerim 2010 yılında Türkiye’nin, Dünya kültürüne başkanlık edecek olması belkide bir fırsat olacaktır, ama yeterki bu değişimin önemini yine elimize yüzümüze bulaştırmayalım.

Prof. Dr. Levent Seçer

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.