KÖY ENSTİTÜLERİ ÜZERİNE

ABONE OL
18:22 - 01/10/2020 18:22
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 

KÖY ENSTİTÜLERİ ÜZERİNE 
17 Nisan 1967 Gazi Eğitim Enstitüsü’ndeki ilk yılım. Arkadaşlarla birlikte Siyasal Bilgiler Fakültesi salonlarında düzenlenen köy enstitülerinin kuruluşunun yıldönümü anma ve kutlama toplantısına gittik. 
O günün konuşmacılarından ikisi belleğime saplanmışlar zıpkın gibi. 
Enstitüleri kuran ve kuruluşu doğrudan yöneten Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in oğlu, ünlü şair CAN YÜCEL ve o okulların birinden mezun öğretmen ve şair NEBİ DADALOĞLU. 
Can Yücel; konuşmasında, aşağı yukarı, şöyle bir cümle kurmuştu: “Yoksul köy çocuklarını köylerden toplayarak eğitmek ve onları yeniden köyün ve köylünün hizmetine göndermek komünistlikse Hasan Ali Yücel komünistti tabi!” Şu onurlanmaya bakın hele bir. Haksız mı? En çok özlediği adam olan babasıyla ne denli onur duysa… Kim duymaz ki böyle bir onuru?
Nebi Dadaloğlu’ndan aklımda kalansa yazdığı ve o gün orada okuduğu bir şiirindeki şu dizeler:
“Ana şalın yok muyudu?
Gıl golan kesti belimi.”
Hangi betimleme yoksulluğu bu denli yalın anlatabilir?
İlkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılmış okullardı onlar. Türkiye’ye özgü olan bu eğitim projesini 28 Aralık 1938 tarihinde Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Âli Yücel doğrudan yönetmişti.
O yıllarda, neredeyse Anadolu’nun tüm köyleri okulsuz ve öğretmensizdir. Başbakan İsmet İnönü’nün koruyuculuğunda, Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel tarafından İsmail Hakkı Tonguç’un çabalarıyla köylerden ilkokulu bitiren çocuklar bu okullarda yetiştirildikten sonra yeniden köylere gidecekler,  öğretmen olarak çalışacaklar, köylünün tutan eli, gören gözü, duyan kulağı olacaklar. Kuruluş düşüncesi buydu enstitülerin. 
 Daha kuruluş yasası çıkmadan başladılar okulları açmaya.
Çifteler / Eskişehir 1939, Gölköy / Kastamonu 1939, Kepirtepe / Kırklareli 1939, 
Kızılçullu / İzmir 1939 yasadan önce açılanlardır.
Onları;  Akçadağ / Malatya 1940, Akpınar-Ladik/ Samsun 1940, Aksu / Antalya 1940,
 Arifiye / Sakarya 1940, Beşikdüzü / Trabzon 1940, Cılavuz / Kars 1940, Dicle / Diyarbakır 1944, 
Düziçi / Adana  1940, Gönen / Isparta 1940, Hasanoğlan / Ankara 1941, 
İvriz / Konya 1941, Pamukpınar / Sivas 1941, Pazarören / Kayseri 1940,
Pulur / Erzurum 1942, Savaştepe / Balıkesir 1940, Ortaklar / Aydın 1944, Erciş / Van 1948 izlerler.
Kuruldukları ilk eğitim/öğretim yılı 1937/38 de sayıları 2 dir onların. Bu iki enstitüdeki köy çocuklarının toplamıysa 286 dır. 1945 / 46 eğitim/öğretim yılına gelindiğindeyse sayıları 20 ye ulaşan bu çağın okullarındaki çocukların sayısı 15 529 (yazıyla onbeşbin beşyüz yirmidokuz) dur.
1950 yılında tüm Türkiye’de 18 426 öğretmen görev yapmaktadır ve bunların 13 182 si köy enstitüsü çıkışlıdır. 12 yılda gelinen nokta budur. 
Sonra okyanus ötesinden sokulur çomak bu bal arılarının yuvasına.
Bir Şemsettin Sirer çıkar torbadan. Bal arılarının yuvaları yıkılır.
Bu Sirer’in çocukları da övünürler mi, övünebilirler mi Can Yücel gibi sizce? 
Kapatılırlar. 1953 te de Menderes, cumhuriyet tarihimizdeki şerefli sayfalarına gönderir onları. Bu şeref(sizlik) de onun yakasına asılan yaftadır.
Kapatılmasalardı ne mi olurdu?
Yurdum insanının eğitim düzeyi tavan yapar, ülkemde ne bir „haramzade“ ne de bir „başçalan“ soluklanırdı. Ne sen ne de ben o haramzadeler ve başçalanlarla aynı havayı soluklanırdık. 
Ne soyan kalırdı ne de soyulan…
İnsanca ve hakça bir düzende bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşardık. 
İnsanın insana kulluğu diye bir şey kalmazdı.
Ulusal sınırlar içinde bir „ulus“ olurduk.
Olamadık… Yazık…
Hasan Arslan

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.