KÖŞE YAZARLARININ GELECEĞİ

ABONE OL
18:59 - 01/10/2020 18:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Son günlerde köşe yazarlarının geleceğinin ne olacağı konusu tartışılmaya başlandı. Tartışmayı başlatan da önemli bir gazetemizin yıllarca yöneticiliğini yapan bir gazeteci. Bu tartışma önemlidir, ancak çok geç kalınmıştır. Çünkü ülkemizde, köşe yazarlığı kamuoyu nezdinde saygınlığını ve güvenirliliğini epeyce yitirmiştir.

Benim kuşağım ve bizden önceki cumhuriyet kuşakları, gazete köşe yazılarını okuyarak büyüdü. Gazeteler ve onların saygın yazarları toplum bilincinin oluşmasında önemli rol oynadılar yıllarca. Mütareke basınının olumsuz tavrı, bir süre toplumda basına karşı güvensizliği yaratmışsa da daha sonra basının kendi içindeki yenilenme bu güven eksikliğini gidermiştir.

Çocukluğum, Doğu Karadeniz’in küçük bir kasabasında geçti. Babam yaşadığımız kasabada öğretmendi. Yaz dinlencelerinde çok yakında bulunan köyümüze gider, bağ bahçe işleriyle uğraşır, kışlık yiyeceğimizin bir bölümünü ve yakacak odunumuzu hazırlardık. Aile içi imeceyle işlerimizi hallettiğimizden kitap, gazete okuyacak ve oyun oynayacak zamanı da böylece yaratmış olurduk. Babam, köy enstitülü bir öğretmen olduğundan gazete ve kitap okuma alışkanlığı üst düzeydeydi. Küçük ve çok zaruri gereksinimlerimizi karşılayan eşyalarımızın yanı sıra evimizin önemli bir köşesini kitap, dergi ve gazeteler kaplardı. Okunan dergiler asla atılmaz, gazetelerinse önemli bulunanları saklanırdı. Hasan Ali Yücel’in (Bugün saygıyla anıyorum.) kültür yaşamımıza kattığı Doğu ve Batı klasikleri hayranlıkla okuduğum ilk kitaplardı. Ne yazık ki 12 Eylül döneminde bir arşiv denilebilecek bu hazine, elimizden uçtu, gitti. İlkokulun üçüncü sınıfından itibaren gazetelerle sıkı tanışıklığım başladı. Kısıtlı bütçemize karşın her gün kesinlikle bir gazete alırdık. Bazen bunun, ikiye üçe çıktığı da olurdu. Genellikle Ulus, Akşam, Cumhuriyet, daha sonraları da Yeni Ortam evimizin vazgeçilmezleriydi. Ara sıra da Milliyet alırdı babam. Bu gazetelerin yanı sıra birçok dergi de girerdi evimize. Bulunduğumuz yerde elektrik yoktu. Gazeteler daha çok ikindi vakti gelirdi. Kışın çok geciktiği, hatta gelmediği günler de olurdu. Ben okuldan çabucak gelir, kıyafetimi değiştirip ilçeden gelecek dolmuşların yolunu gözlerdim. Dolmuştan gazeteler indirilirken yardım ederdim ki bir an önce gazeteme kavuşayım. Genellikle küçük yerlerde gazeteler abonelere gelirdi. Bazen on, bazen on dört numara gaz lambasının loş ışığında oturur, babama ve komşularımıza gazete okurdum. Anlaşılmayan yerler tekrar ettirilir, köşe yazılarında anlatılanlar derin bir tartışmaya neden olurdu. Tartışma bitince de bir diğer yazarın yazısını okurdum. Şu anda adlarını saygıyla andığım onlarca kişi bu tartışmaların kahramanları olmuşlardı.

Yazın köye gittiğimizde iş daha da renklenirdi. Birbirinden güzel roman, öykü, şiirlerle yeşil bir cennetin ortasında hayal evrenim uçar giderdi. Ayrıca burada gazeteler de çeşitlenirdi. Köyümüzün minibüsçüsü Ali Amca düzenli olarak Milliyet okurdu, “demokrat” lakaplı Mahmut Amca ise Tercüman, bazen de Son Havadis. Minibüs gelir, gazeteler sahiplerine ulaşırdı. Ben de biraz çekingen görünür bir yerde durur, çağrılmayı beklerdim. Çok geçmeden çağrılır, koşa koşa giderdim. Çay ocağının önünde bir sandalyeye oturur, gazeteleri okumaya başlardım. Böylece farklı düşüncedeki köşe yazarlarını okuma olanağı bulurdum. Bu, benim yaşamım boyunca farklı görüşlere hoşgörü göstermemin nedenlerindendir.

Hele bu gazete okumalarım sırasında büyüklerin beni de bir arkadaş gibi görüp çay ısmarlamaları var ya, işte onun zevki burada anlatılmaz. Sahi, ne kadar lezzetliydi o çaylar…

Hem kasabada hem de köyde gazete okurken beğenilen yazılar özenle kesilerek saklanırdı. Cüzdanlar, gömlek ve ceket cepleri bu yazılarla dolardı. Bu yazılar yıllarca terli ceplerde, nemli bir iklimde saklandığından ve çok fazla okunduğundan silinir, zamanla okunmaz olurdu. Evimizde kitapların arası, çekmeceler bu yazılarla dolar, taşardı.

Neden bu yazılar yıllarca saklanırdı? Çünkü o günkü yazarlara güvenilir, bilgilerine saygı duyulur, yaptıkları tahliller önemsenirdi. Gazetelerde haberlerden önce köşe yazarlarının okunması da bundandı.

Şimdi, günümüzde böyle mi? Anlı şanlı köşe yazarlarına bakıyoruz, mevsime, rüzgâra göre yön ve renk değiştiriyorlar. Dün ak dedikleri kara, kara dedikleri ak oluyor bugün. Kimi iş takibi yapıyor, kimi ise iktidarların tetikçiliğini. Çoğunda bilgiden eser yok, birçoğunda ise merak edilecek bir tahlil. Saldırgan olmak; gidene ağam, gelene paşam demek moda. Karşıtına saygı duyma, onun düşüncesini önemsemek hak getire. Özel yaşamlar mezatta. Karşıtını linç etme, hedef gösterme maharetlerinden. İnsanlığın binlerce yılda oluşturduğu erdemler, tozlu raflarda. Yazılarda ve konuşmalarda hep saldırganlık, hep olumsuzluk. Toplumsal değerlere sahip çıkmak, tarihsel başarılardan gururlanmak eleştiri konusu.

Yapılan kamuoyu araştırmalarında en güvenilmez kurumların başında medya geliyor. O zaman yazımızın başında sözünü ettiğimiz gazeteci ve basınımızın birçok yazarı basının geleceğini sınır ötelerindeki tartışmalarda aramasınlar. Birazcık aynaya bakmaları yeter. Bakınca köşe yazarlarının geleceği orada açık bir biçimde görülecektir.

Geçen şeker bayramında annemi ziyarete gitmiştim. Akşam yemeğini yiyip bilgisayarın başına oturdum. Biraz bir şeyler okuyup yazayım diye. Az sonra anacığımın elinde bir tomar gazete parçası. Okuduğu gazete ve dergilerden beğendiği yazıları kesip benim için biriktirmiş. “Al oğlum bunları, okursun içlerinde beğeneceklerin olabilir.” diyerek beni yıllar öncesine götürdü. Tüm anılarım, geçmişim; bakkal, berber, terzi, manifaturacı dükkânları önünde ve çay ocaklarında yüksek sesle okuduğum köşe yazılarını ve onların yazarlarını düşündüm uzun uzun.

Bugün gazetelere baktığımızda yazısı kesilip cüzdanlarda saklanarak eşe, dosta, arkadaşa, akrabaya okutulacak kaç yazar kaldı acaba?

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.