KORONA KOMPLO TEORİLERİ

ABONE OL
11:26 - 23/10/2020 11:26
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Yeni korona virüsü (SARS-CoV-2) haftalardır gündemimizi oluşturmaktadır.

Korona virüsü ve onun yol açtığı akciğer hastalığı Covid-19 hakkında doğru bilginin yanı sıra yanlış bilgi, yani dezenformasyon da oldukça yaygın, hatta sosyal medyada doğru bilgiden çok daha hızlı yayılmaktadır. Bu iddiaların bir kısmını sizler için değerlendirmeye çalışacağım. Fakat iddialara girmeden önce şu sorunun cevabını bulmaya çalışalım.

Korona virüsü karşısında herkes eşit mi?

Bakterilerin etkisi altında olan tifüs ve kolera gibi salgınlar ile günümüzde SARS-Cov2 veya kısaca Korona olarak adlandırılan virüsün en çok etkilediği kesimler:

  1. a) bağışıklığı zayıf olanlar
  2. b) gelir düzeyi zayıf olanlar

Korona virüsü uzun vadeli olarak sosyal konumu zayıf olanları (işsizleri, az gelirlileri, yalnız yaşayan anne veya babaları, yaşlıları) çok daha fazla etkilemektedir. Bu da giderek artan bir huzursuzluğa yol açacaktır; yani sistemden hoşnut olmayanların sayısı gün geçtikçe artacaktır. Korona pandemisinin ekonomik sonuçlarını tam kestirmek henüz mümkün olmasa da İkinci Dünya Savaşından sonra sosyal devletleri en sert sınava tabi tutacağı şimdiden belli olmaktadır. Kaybedenler her halükarda sosyal durumu zayıf olan kesimlerdir. Bu durum ABD gibi sosyal ve dolayısıyla sağlık sistemi zayıf olan ülkeleri çok daha fazla etkileyecektir. Örneğin ABD de koronadan en çok etkilenen ve ölenler afrikalı göçmenler olmuştur. Yoksulluk, dışlanmışlık ve ırkçılık deneyimleri koronanın etkilerini şüphesiz artırmaktadır.

Korona Gösterileri

Bir derginin başlatmış olduğu ankette “korona gösterilerine katılırmısınız” diye sorulmuş. Ankete katılanların yaklaşık %70i katılırım cevabını vermiş. Bu durumu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak isteyen ve “biz sessiz çoğunluğun sesiyiz” diye halkın meydanlara dökülmesini isteyen veya mevcut siyaseti ve sistemi protesto etmek isteyen gruplar çıkacaktır. Almanya özelinde bakarsak bunların kim olduğu bellidir. Aşırı sağcılar, ırkçılar yani Naziler. Toplum olarak, demokratlar olarak önlemlerimizi almaz isek önümüzdeki süreçte sosyal huzursuzluk ve dolayısıyla da ırkçı eğilimlerin giderek artacağını şimdiden söyleyebiliriz.

İnsanlık tarihinde insanlar sadece çevreye ve hayvanlara zarar vermekle kalmıyor, belirli diğer insanlara (zayıflara, fakirlere, yaşlılara) da zarar vermektedir. Naziler ve ırkçılar Darwin’in doğa için ve evrim süreci için kullanmış olduğu “survival of the fıttest” (güçlü olan yaşar) terimini birebir insanlar için kullanmaktalar. Bu nedenle de bünyesi zayıf olanlar, engelli olanlar ve yaşlılar, yani yardıma muhtaç olanlar Naziler tarafından her zaman “yaşamaya değeri olmayan ve yok edilmesi gereken” (Nazilerin ötönazi uygulamalarına bakınız) gruplar olarak görülmüştür. Bu nedenle önümüzdeki süreçte milliyetçilik ve özellikle de ırkçılıkla mücadele hiç olmadığı kadar önemli ve gerekli olacaktır.

Şimdi gelelim iddialara

İddia 1: Laboratuvarda Korona virüsüne HIV’den bölümler yerleştirildi ve SARS-CoV-2 virüsü meydana geldi

2008 Nobel Tıp ödülü sahibi virolog Prof. Dr. Luc Montagnier’in korona virüsün bir laboratuvarda üretildiğine dair söylemi kanıt olarak gösterilmektedir. Montagnier, gerçekten de korona virüsünün HIV (AIDS) gen dizileri içerdiğini söylemesine rağmen çok sayıda bilim adamı bu iddiayı reddetti. Şu an 88 yasında olan Montagnier’in son zamanlarda benzer yanılgılara düştüğü de kanıtlanmıştır. Bu konuda hintli bilim insanları tarafından hakemsiz bir dergide yayınlanan ve Montagnier’in söylemini destekleyen bir yayın ise geri çekilmiştir, yani yanlış olduğu ortaya çıkarılmıştır. Bunun dışında başka ciddi yayınlar korona ile HIV’in bir yakınlığını göstermemektedir.

Alman virolog Prof. Dr. Christian Drosten’nin Prof. Montagnier’in söylemleri hakkındaki söyledikleri ise ilginçtir: “Aktif bir viroloji bilimcisinin viroloji alanında Nobel Ödülü sahibi bir bilim insanının saçmalık yaydığını söylemek zor. Ama bu tam bir saçmalık.”

İddia 2: Koronavirüsü doğal değil

Bazı sosyal medya paylaşımlarında Japon immunolog ve Nobel ödüllü Prof. Dr. Tasuku Honjo’nun korona virüsün “doğal olmadığını” doğruladığını iddia ediliyor. Ancak Prof. Honjo bu iddialara 27 Nisan’da bir açıklamasıyla açıkça karşı çıktı: “Benim adım ve Kyoto Üniversitesi’nin itibarının yanlış iddiaları ve yanlış raporları yaymak için kullanıldığından çok üzülüyorum. Ayrıca, bu noktada hastalara bakmak için tüm enerjiye ihtiyaç duyulduğunu ve virüsün yayılmasını önlemek icin uğraşılırken hastalığın kökeni hakkında asılsız iddiaların yayılması bu nedenle oldukça tehlikelidir.

İddia 3: Korona gösterileri esnasında göstericiler sırf “Anayasa kitabını yanlarında taşıdıkları için” tutuklandılar

Berlin polisinin Korona göstericilerini “Anayasa taşıdıkları için tutukladığını” iddia ediliyor. Polisin verdiği bilgiye göre, insanlar anayası kitabını taşıdıkları için değil onaylanmamış gösteriye katıldıkları için tutuklandılar.

İddia 4: Koronadan ölen tek bir korona vakasına otopsi edilmedi.

Hamburg Üniversite Kliniğinde görevli olan adlı tip doktoru Prof. Dr. Puschel’in bugüne kadar koronadan ölen tek bir korona vakasını otopsi etmediğini söylediği iddia ediliyor. Bu da doğru değil. Prof. Puschel’in söylemine göre Hamburg’da 7 Mayıs’a kadar Adlı Tıp Kurumu, koronadan kaynaklanan 192 ölüm vakasından 187’nin ölüm nedeni Covid-19’un olduğu tespit edilmiştir ve ölenlerin çoğunun daha önce fiziksel veya immunolojik olarak ciddi şekilde ön hastalıkları olduğu da vurgulanmıştır.

İddia 5: Zorunlu aşı planlanıyor

Federal hükümetin “zorunlu aşılama” planladığı söylenmektedir. Kanıt olarak da federal kabinenin ulusal öneme sahip bir salgın durumunda nüfusun korunması için koruyucu önlemlerin düzenlenmesi ve uygulanmasında değişiklik önerisidir. “Zorunlu aşılama” ifadesi yasa tasarısında yer almamaktadır. Federal Sağlık Bakanlığı’na Enfeksiyondan Korunma Kanunu’nun 28. paragrafında belirtilen koruyucu önlemlerin aşıları da içerip içermeyeceği ve bağışıklığı kanıtlayamayan herhangi birinin zorunlu olarak aşılanıp aşılamayacağı sorulduğunda, sözcü  “Hayır” demiştir.

İddia 5: Bill Gates’in “aşı suçları” iddiası

Bill ve Melinda Gates Vakfına yönelik bilinen iddialar, korona virüsü hakkındaki tartışmaların yayılmasıyla birlikte yayılmaktadır. Amaç: aşı korkusunu canlandırmaktır. Bununla birlikte, Hindistan veya Afrika’da aşı hasarı iddiasıyla ilgili hikayeler yanlış veya bugüne kadar da kanıtlanamamıştır. Çocuk felcini ortadan kaldırmak için, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Unicef 1988 yılında “Küresel Çocuk Felci Eradikasyonu Girişimi’ni” kurdu ve daha sonra Bill & Melinda Gates Vakfı tarafından da desteklendi. Bu kuruluşun stratejilerinin önemli bir kısmı, geri kalmış veya gelişmekte olan ülkelerdeki nüfusun aşılarla rutin olarak aşılanmasıydı. Bu çabalar sonucunda, DSÖ’ye göre, dünya çapında çocuk felci vakalarının sayısı 1988’deki tahmini 350.000 vakadan 2019’daki 175 vakaya yüzde 99’un üzerinde düşmüştür. Bununla birlikte, nadir durumlarda, „aşı virüsünün kendisi felce neden olabilir” diyor DSÖ. Bununla birlikte, aşı virüsünden kaynaklanan ve felce neden vaka sayısı çok azdır. Yine DSÖ verilerine göre 2000 yılından bu yana dünya çapında yaklaşık 3 milyar çocuğa 10 milyardan fazla aşı yapıldı. Sonuç olarak, 13 milyondan fazla çocuk felci vakası önlenmiş ve hastalık da yüzde 99’dan fazla azalmıştır. Bu süre zarfında 21 ülkede 760’dan az enfeksiyon vakası ve 24 aşı bazlı çocuk felci salgını yaşanmıştır. Oral çocuk felci aşısı temelde çok güvenli ve etkili olmasına karşılık, Nisan 2016’dan bu yana “asidan kaynaklanan poliovirüslerin riskini ortadan kaldırmak için” aşamalı olarak da artık kaldırılmaktadır.

İddia 9: Bill Gates aşılarla dünya nüfusunu azaltmak istiyor ve bu nedenle aşılara “sterilite formülü” entegre edildi

Gates Vakfı 2014’te Kenya’da “milyonlarca kadını” sahte bir tetanoz aşısıyla kimyasal olarak sterilize etmekle suçlanmaktadır. Bu iddiaların hiçbiri için kanıt yoktur.

2017’de ortaya hakemsiz bir dergide yayınlanan bir makale bu iddialara kanıt olarak gösterilmektedir. Bu makalede Katolik Kilisesi ve Kenya Katolik Doktorlar Derneği, DSÖ’nü bu aşıyı gizlice kullanmakla suçladıklarını iddia edilmektedir. Güya Nairobi’deki bazı laboratuvarlar tetanus aşılarının bazılarında aşı ile kombinasyon halinde hamileliği önleyen HCG adlı bir hormon bulmuşlardır.

Dünya Sağlık Örgütü Kasım 2014’te yapılan basın açıklamasında tetanoz aşıları hakkındaki yanlış bilgilerden endişe ettiğini dile getirmiş ve “Tetanoz aşılarında HCG hormonu yoktur” açıklamasını yapmıştır. DSÖ bu iddiaları 1996 raporunda da dile getirmiş ve bu iddiaların farklı ülkelerdeki kürtaj karşıtlarından geldiği varsayılmaktadır. Muhtemel bu iddialar Hindistan’da bir veya iki yıl boyunca kontraseptif görevi olan HCG hormonlu bir aşı denemesinden kaynaklanmaktadır.

Yine Filipinler’de kürtaj karşıtları tarafından tetanoz aşılarında HCG hormonu görüldüğü iddia edilmiştir. Bununla birlikte, yedi farklı üretici tarafından yapılan aşılar ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA), Hollanda hükümeti ve farklı ülkelerdeki laboratuvarlar tarafından test edilmiş ve DSÖ’ye göre sonuçların hepsi negatif çıkmıştır.

 

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.