KORKU VE MUTSUZLUK

ABONE OL
11:47 - 23/10/2020 11:47
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

KORKU VE MUTSUZLUK

Johannes Glosneck ” Atatürk ve Modern Türkiye’de insan hak ve özgürlükleri uluslararası bir toplum da daima saygıyla anılacaktır” Yıl 1971 okuduğum kitabın sayfalarında yazılı, peki bugüne baktığımızda bu sözleri yansıtan bir görüntü kaldı mı? Şimdi tüm bu değerlerin yerini korku ve mutsuzluk almış. Bir ülkede siyasal tıkanmanın getirdiği sorunların aşılmasında önce akıl ve sağduyu gerekli. Ama aklı kullanmanın özünde de sözde değil özde dolaysız bir düşünce anlayışını görmek yatar. Şimdi Türkiye bu gerçeğin gerisini yaşıyor bana göre, sisteme hâkim olan siyasi anlayışın bu konuda yarattığı tıkanma, yaşamsal korkuların yanında ekonomik dengelerin de endişesini yaratıyor toplum üzerinde. Korku içinde yaşayan bir toplum mutlu olabilir mi? İnsan hak ve özgürlüklerinin değişim olarak yansımadığı, eğitim sanat ve kültürel paylaşımın tüketildiği, Akıl ve Bilim gerçeğinin hala adının konulamadığı, yargı bağımsızlığı, çağdaş özde dolaysız bir demokrasi gerçeğinin nerede durduğu, Atatürk’ün düşünce anlayışını yansıtan aklın faziletin, özgür ve aydın olmanın, cumhuriyetin anlamının unutulduğu bir toplum mutlu olabilir mi? 30 milyon insanı açlık ve yoksulluk içinde yaşayan bir toplum nasıl mutlu olabilir? Kendi kaderini yaratamayan bir toplum mutlu olamaz, çocuklarının geleceğinin korkularını endişesini yaşayan bir toplum. Milli Eğitim Kurumlarının içinde eğitim adının yansıtılmadığı bir kutuya kapatıldığını gördüğünde nasıl mutlu olabilir? İnadına kişisel çıkarların korunması adına siyaset kurumlarını işletemeyen çalıştıramayan bir anlayışın, bunları bu tehlikeyi görmemezlikten gelerek tıkanmaya zemin hazırlaması asıl felaketin adıdır bana göre. Dinle Bilim her dönem çatışma haline getirildi bu ülke de ama inanç saygınlığının siyaset çarkının içinden bir türlü çıkamaması, zaman gelecek bu felaketin adını buna zemin hazırlayanlar koyacak. Ama inancım odur ki, cumhuriyete inanan bir toplum böyle bir çöküşe asla izin vermeyecek bunu biliyorum. Türk toplumu bu yıkılışı felaketi çöküşü yaşamayı hak etmiyor. Türkiye’de yaşananları yakından takip eden küresel güçler, şimdi bu tabloya bakarak Türkiye’yi cezalandırarak senaryolar üretiyorlar. Ülkeyi yönetenlerin bunun farkında olması ve yanlışlardan dönerek cumhuriyetin değerleriyle bütünleşerek mücadele etmenin önemini bilmeleri gerekiyor. Siyasi tarihinde Türkiye böylesine bir çarkın orasında sarılıp kalmadı, siyaseti bilmeyenlerin ve hiçbir siyasal birikimi olmayanların, yaşananlara karşı gösterdikleri

Kalıcı bir proje strateji ya da üretebildikleri bir değişimsel fikir var mı? Toplum adeta bir travma yaşıyor KORKU içinde, kendi geleceğini sorgulayamadığı gibi, kendisini yönetenleri de sorgulama cesareti yok KORKUYOR. Yazan, düşünen, gazeteci, aydın bilim adamı, ülkesini seven herkes korku içinde. Şimdi memleketi yönetenlerin bu gerçeği çok iyi görmeleri gerekiyor. Türkiye şu sıralar çok önemli bir sınavdan geçiyor ve ben bu yıkıma sebep olanların anlamsız kısır tartışmaları değil, daha duyarlı paylaşımların içinde olmaları gerçeğinden yola çıkarak tehlikeyi görmelerini bekliyorum. Atatürk’ün akıl ve bilim gerçeğinden ayrılmamak selametin huzurun aydınlığın tek gerçeğin adıdır. 

CEHALETİN GETİRDİĞİ SONUÇ…
Toplumu duyarsızlaştırmak cahil bırakmak ve sonuçları ise karanlıklara sürüklenmiş olmanın adı değil mi? Eğitimden uzak okumayan bir toplum, her zaman vurguladığım gibi nere de durduğunu ve geleceğini bile düşünememek, kendisini yöneten sistemi sorgulama cesaretini bulamayıp korku içinde yaşamak. Atatürk ‘‘Benim savaşım bitmedi, şimdi asıl savaşım cehaletle başlıyor” dediğinde yobaz kafalar Kubilay’ın başını çoktan kesmişlerdi, Kubilay’ın başını gövdesinden ayıran yobazların yargıladığı Ankara da Ulus ta meydana şimdi devasa bir cami yapılması tesadüf olmamalı. Şimdi biz okuma alışkanlığımızda dünya sıralamasında 96, sıradayız, 80 milyonu geçen bir ülkede 6 milyon insan kitap ve gazete okuyabiliyorsa böyle bir toplum nasıl olurda geleceğini düşünebilir? Hala okuma yazma bilmeyen insanlarımız var, sadece İstanbul da bu oran %22.03, ve bu kesim kendi çocuklarına 15 yaş ve üzeri eğitim almanın önemini anlatacak bilgi birikiminden uzak ve cehaletin adını daha o yaşlarda koymuyor muyuz? Asıl değişim resminin adı olan kadınlarımız arasında okuma yazma bilmeyenlerin oranı ise acı bir gerçeği ortaya çıkarıyor, oran erkeklerin 9 katı. Eğitim ve kültürel paylaşımın topluma yansıtılmadığı bir ülke üçüncü bir ülke olmaktan öteye geçemez. Bugün eğitime, kültüre, sanata, bilimsel projelere ayrılmayan desteğin yanı sıra, sürekli cami ve medrese açmaya çalışmak, bura da işin özünde din saygınlığı değil inançların siyasete alet edilmesi yatmıyor mu? Din inananların inancını inandığı gibi yaşaması demektir, daima özgür olmalı inanarak yapılmalı. Allah’a inanıyorum demek değil, asıl Allah’ın inandığı insan olabilmektir bu önemlidir. Şimdi biz siyaset ve çıkarlar uğruna, dine ne kadar zarar verdiğimizin farkında mıyız? Toplumu eğitim ve kültürel değerlerden dini kullanarak uzakta tutmak bir felakettir. Bugün ne yazık ki eğitimli okuyan araştıran sorgulayan bir topluma ne kadar ihtiyacımız var, ülke sırat köprüsünün üzerinde dururken sorumluluk içinde olanların bu gerçeği görmeleri gerekiyor. Twitter YouTube ve Wikimedia’yı yasaklayan zihniyet, şimdi gelinen nokta da bunun nelere mal olduğunun farkında mı acaba? (BMİHK) Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi tarafından hazırlanan raporlarda, Türkiye’nin gittikçe yaşadığı itildiği yalnızlık aleni kendini gösteriyor. Batı’nın demokratik çağdaş düşünce anlayışının yerine, inadına cehaleti üretiyoruz, din afyonuyla beyinleri doldurulmuş uyuyan bir toplum yaratıyoruz. Koca bir ülkenin geleceğine kaderine bu cehalet karar veriyor. Mutsuz huzursuz yalınız korkular içinde bir toplum resmi. 

TV ler mistik diziler bacım edebiyatı yapan uydurma kadın programları, akşama kadar kaçan kaybolan evlenip ayrılan uydurma senaryolarla hazırlanmış programlar toplumu inadına eğitimden uzakta tutuyor. Survıvor, o ses, yetenek sizsiniz, evlen benimle gibi içi boş anlamsız TV programlarının toplum üzerinde yarattığı travma ortada. Onlarca TV kanalı var akşama kadar bir tanesinde kültürel ağırlıkta bir programa rastlamak mümkün değil, kısacası okumayan eğitim ve bilimden uzak bir cahil toplum nesil yetiştirmek işte sonuçları ortada.  Johannes Glosneck 1971 yılında yazdığı Atatürk ve Modern Türkiye adlı kitabında ” Atatürk Türk ulusuna, eğitim, kitap, bilim ve akıl gerçeğini miras olarak bırakmış’ ‘bunu anlatıyor. Ama Türkiye şimdi bugün bu gerçeğin neresin de? Atatürk’e bile küfreden bir anlayışın ben şimdi ona sarılmasını inandırıcı bulmuyorum, onun düşünce anlayışının yansıtılmadığı bir toplum, cumhuriyetin çağdaş demokrasinin insan hak ve özgürlüklerinin hapsedildiği bir ülke olmaktan öte geçemeyecek. Bir yazar gazeteci düşünce adamının düşüncelerini halkı aydınlatma noktasında onunla paylaşmaktan korkar hale gelmişse, eserini yaratan bilim adamının korktuğu gerçeği halkta yaşıyor demektir. 

ALMANYA TÜRK TOPLUMU…  
Bahsettiğim bu gerçeği ne yazık ki bugün yurt dışındaki Türk toplumu için de söylemeliyim. Türkiye’nin burada yaşayan Türk toplumu üzerinde ne yazık ki din duygusunun etkileşiminde sergilediği oluşturduğu bir yansıması var. Günümüze gelinceye kadar Türk toplumu, özellikle Almanya da ne yazık ki inanç etkileşiminin içinden kurtulamadı, geldiği memleketindeki kırsal kültür etkisinden kurtulamadı bir türlü ve yaşadığı ülkenin kültürüyle bir arada yaşamaya kendini alıştıramadı. Yaşamak gelecek için yaşamak çalışmak çalışmak başka bir düşüncesi olmadı. Özellikle eğitim düzeyi çok gerilerde olanların geldiği Almanya’da, onlar ilk yılları zor yıllar olarak yaşadılar, bu ilk kuşağın verdiği hayatta kalma yarışı savaşıydı ya onca sıkıntıya zorluğa katlanacaklar ya da tüm umutlarını burada bırakıp geri dönecekler di. Savaştan yeni çıkmış bir Almanya, yabancı işçilere acımadı, bu günkü Almanya’ yı inşa eden onlardı bunu çabuk unuttu. Bugüne baktığımızda 70 yaş sınırındaki Türkler özellikle psikolojik travma içinde yürüyemiyor, ya da sadece hayatta kaldığı her günü şans olarak görüp şükrediyor. En önemlisi de ilk bakışta öne çıkan gerçek bir sorun var eğitim, ama ne yazık ki kendilerine Türk toplumunu temsil yetkisi verenler bu acı gerçeğin farkına varmamışlar, sadece sanal medya resimleriyle zamanı geçiştirmeye çalışmışlar. Birilerine bir şeyler yapıyoruz hesabına hazırlanan şişirilmiş dosyalara bakınca ortaya koyulacak bir şey var mı? Edebiyat akşamları, ya da diğer çalışmaların Türk toplumu adına sağladığı değişimlerin ortaya çıkardığı gerçek nedir? Almanya da Türk toplumu adına yapılanlara bakınca bu gerçekleri görmek mümkün. Özellikle zaman zaman yazdığım (TGD) ve (TGH) isimli dernekler var Türk toplumunu temsil ettiklerini söyleyen, içinde gerçekten sevdayla çalışanları burada elbette kutlarım, ama bunun dışında bu toplum adına gerçekten yaşamsal çalışmalara yer vermenin bir başka adını görememek üzüyor beni. Almanya da her geçen zamanın Türk toplumu adına daha zor yıllar olacağını unutmamak gerek, sancılı yılların zor yılların daha doğrusu yaşamanın zorlaştığı bir Almanya, işte bu anlamda derneklerimizin sırf geceyi geçiştirmek için değil, burada yaşayan Türk toplumu adına, kalıcı yaşamsal insan hak ve özgürlükleri noktasında çalışmaları daha etkinleştirerek sık sık bunları paylaşmaları gerekiyor.

Bununla birlikte bu derneklerin her dönem kendisini sorgulaması ve temsil ettiği topluma karşı da sorgulama yetkisi vermesi gerekmez mi? Çeşitli etkinlikler düzenlemek, özellikle eğitim konusunda topumu bilinçlendirmek, gazete ve kitap okumaya heveslendirmek, insan hak ve özgürlükleri, çağdaşlık, akıl ve bilimselliğin ne kadar gerekli olduğunu anlatmak, Atatürk sevgisinin devrimleri ve çağdaş düşünce anlayışının sık sık sergilenmesi. Burada hemen aklıma gelen bir gerçek te, ne yazık ki Avrupa ve özellikle Almanya da (ADD) Atatürkçü düşünce derneklerinin de etkisiz kalması. Bugüne kadar ne yaparlar anlaşılır gibi değil, kendi içlerinde kısır kalmaları etkisiz kalmaları kalıcı etkin çalışmalar yapmamaları, daha doğrusu çok sesliliğin hala neresindeler bilinmiyor? Türkiye’de adeta unutturulmaya çalışılan küfredilen resimlerinin tozlu mahzenlere kaldırılıp heykellerinin kırıldığı anlarda ne yaptılar? Avrupa da yaşayan Türk toplumu Atatürk sevgisinden uzak kaldı bunun sorumluları kimler? Merak ediyorum federal ve yerel meclislerde çok sayıda Türk vekil var, acaba bugüne kadar hangi konuda ellerini taşın altına koydular bu toplum için Atatürk için? Asıl önemli olan diğer bir husus inanç saygınlığı. Ama bugün insanların duygularını inanç saygınlığını kullanarak Avrupa da eğitim bilim ve aklın gerisinde bırakılmasına çalışan din tacirleri var, sanırım yapmak istediklerinde şu ana kadar başarılı olmuşlardır. Kimse kimsenin inançlarını sorgulama hakkına sahip değil, ama bunun yanında eğitim sanat edebiyat ve kültürel değerlerinde yansıtılması gerekmez mi? Akıl bilgi eğitim bir arada olursa bilinçlenmiş bir toplum olarak kendi yaşamsal haklarımızı savunmanın yanında, şu anda ülkemizde yaşananlara baktığımızda bu değerlerin ne kadar önemli olduğunu görmemiz zor olmayacak. Dünyanın hiçbir yerinde bir başka Türkiye var mı? ama bugün tıkanan siyasal çöküşün getireceği gerçeği de ancak bilinçli eğitimli bir toplum olarak görmemiz mümkün. Avrupa da yaşayan Türk toplumu adeta kırsal kültür etkileşiminin içine çekilmiş durumda. Türkiye’den farklı bir durum yok, özellikle TV kanallarında saatlerce daire satışlarını veren reklamlar, kaş burun yüz meme gerdan kalça ameliyatlarını yapan kliniklerin verdikleri saatlerce süren yayınlar, elbette reklam kazanımları olacak buna bir itirazım yok, ama toplumun aklıyla alay eder gibi sürekli ardı ardına yayınların sürmesi olur şey değil. Diziler içi boş senaryolar hiçbir kültürel anlamı olmayan mistik diziler, zengin kız oğlan ya da ağanın entrikaların yaşandığı bir gecede yazılmış senaryolar. Bir dizi başına bölüm başına devasa paralar alan bir haftalık oyuncular figüranlar ve bun dizileri saatlerce seyreden Türk toplumu. Şimdi Batı’nın değişimini ve kendi ülkesinde yaşananları nasıl görebilir merak ediyorum. Ama asıl üzüldüğüm şey de burada yaşayan Türk toplumunu işte bu çağdaş değişim anlayışının ötesine bırakan acı gerçekler. Tüm bu gerçekleri burada yaşayan Türk toplumu ne zaman görecek bilmiyorum. Ama şimdi her zamankinden daha çok cumhuriyete, demokrasiye, aydınlığa, bilim ve aklın değerlerine, kazanımlarına ihtiyacımız var. Kaygılarımın yerini 2018 yılında mutluluk huzur demokrasi ve çağdaş cumhuriyetin yaşanası bir yıl ve yılların almasıdır. Türk toplumu içerde ve dışarda bu tıkanmayı hak etmiyor, hak adalet insanca bir yaşam düşüncenin yargılanmadığı hapsedilmediği korkmayan mutlu bir toplum olabilmek. Bunu da sisteme hâkim olanların sağlaması gerekiyor. Kısır tartışmalardan kaçınıp otoriter bir anlayışın ötesinde uluslararası saygınlığını kazanmış, ülke çıkarlarını ön planda tutan, savaş değil barış diyen, tüm halkının sesinin yansıtıldığı cumhuriyetin demokrasinin teminatı olan, parlamenter sisteme dönmek tek çaredir. Türkiye bunu yapacak güçtedir. Yeni bir yıl da mutlu huzurlu ve korkularını yenmiş özgürlüklerin yaşanası çağdaş bir Türkiye görmek tek dileğim.

Prof. Dr. Levent Seçer

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.