KÖLECİ DÜZENE DOĞRU

ABONE OL
18:56 - 01/10/2020 18:56
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi ile ilgili önerileri ilginç. Sekiz saatlik çalışma süresi neredeyse terk edildi ülkemizde. Asgari ücrete mahkûm edilen milyonlarca insan, şimdi de haftanın altı günü çalıştırılmak istenmekte.
”Bazı ülkeler gün ışığına bakarak çalışıyor. Biz de böyle çalışsak yaz saati ayarlamasına gerek kalmayacaktı. Yaz saatiyle 600 milyon kilovatsaat tasarruf sağlıyoruz. İnsanların üzerinde bıraktığı psikolojik etki ve verimlilik açısından mesai saatlerinin erkene alınmasından yanayım. Bu dönem gün ağarması 06.20’de ise saat 07.30’da mesai başlamalı. Amerikalı aynı saatte işe başlıyor da bizde neden olmasın? Kültürümüzde de bu tür şeyler var; bakkal 06.00’da dükkânı açar. Ağrı’da seçimlerde sandığı bir saat erken açıyorsam, niye işyerini de açmayayım. Bunu Bakanlar Kurulu’na önereceğim. Yılda üç milyar kilovatsaat, altı yüz milyon lira tasarrufumuz olur.” Her fırsatta AB değerlerinden söz eden iktidar partisi, çalışma saatleri söz konusu olunca ABD’yi örnek alıyor. Eskiyle kavga etmeyi, önceki iktidarların yaptıklarını kötülemeyi şiar edinen AKP sözcüleri, nedense bu konuda eski uygulamaları savunmaktalar.

Günlük çalışma sürelerinin sekiz saate düşürülmesi çalışanların demokratik kazanımıdır; insanca yaşamak için hakkıdır. Köleci, feodal toplumlar ile kapitalizmin vahşi sömürü ağını ördüğü yıllarda çalışma sürelerinin bir standardı yoktu. Gün doğumuyla başlayan günlük çalışma, gün batımıyla sona ererdi. Çalışanların sosyal ve insani gereksinmeleri göz önüne alınmazdı. Çünkü çalışan; bedeniyle, ruhuyla, emeğiyle işverenin malıydı. Gelenek denilen de budur. Gelenekler demokratik bir yaşamın ölçüsü olamaz. Toplumların modernleşmesi, insanın çağdaş bir yaşam düzeyine ulaşması geleneksel toplum yapısının değişmesiyle olur.
Çalışanların, iş yaşamları dışında da bir yaşamlarının olduğu kabul edilmeli. İnsanın sosyal bir varlık olarak gezme, eğlenme, dinlenme, okuma, sosyal etkinliklere katılma haklarının olduğu yok sayılamaz. Yaşamı iş ve ev arasına hapsetmek despotik bir düzenin işaretidir.
Dört yılda bir yapılan seçimlerde erken oy kullanmayı örnek olarak göstermek de tam bir bilgisizlik örneğidir. Erken mesai, büyük kentlerde büyük sorunlar yaratır. Hem çalışanlar hem de hizmetten yararlananlar açısından zorluklar ortaya çıkar. Bir kişinin gün doğumundaki mesaisine yetişmesi için neredeyse gece yarısı kalkması gerekecektir. Uyandıktan sonra yapılacak bir kahvaltı, alınacak bir duş işin verimi açısından önemlidir. İnsanları yatağından kalktığı gibi işe göndermek ilkelliktir.

Sözlerini şöyle sürdürüyor Sayın Bakan: ”70’lerde cumartesi çalışma uygulaması vardı, sonra kaldırıldı ve Türkiye hak etmediği refah seviyesini peşin satın almış oldu. Bu doğru bir yaklaşım değil. Biz niye daha çok çalışmayalım?” 1970’lerdeki uygulamayı örnek gösteriyor Hazret. Türkiye, Cumhuriyet’in kuruluşuyla başlayan bir süreçte yurttaşına insanca yaşam hakları tanıdı. Giderek daha iyi bir çalışma ortamı sağlandı. 1970’lerdeki refahı biz neden hak etmemişiz? Bu refahı halkımız, Cumhuriyet’le başlayan sanayiye dayalı kalkınmayla sağlamıştı. Üstelik biz o günlerde dışarıdan tarım ürünü alan değil, dışarıya tarım ürünlerimizi satan bir ülkeydik. Üstelik dünyanın en demokratik anayasasıyla da yönetiliyorduk. Hani kimi sağcı siyasetçilerin yurttaşımıza bol geldiğini söylediği 61 anayasası. Kalkınmadaki gerçeği görmek istemeyenlerin aklına hemen halkını köle gibi çalıştırmak geliyor.
Taşeron sistemiyle çalışma süreleri zaten uzatılmış ve emek ucuzlamış durumda. Bu sistemle toplumun örgütlenmesi de rafa kalktı.
Bakan Bey’in bu söyledikleri, AKP yönetiminin asıl ne istediğini de ortaya koymakta. Güneş doğarken kalk, işe git; gün batımında eve dön. Yemeğini ye, televizyonun karşısına geç, yalan rüzgârlarını izle, sonrasında uyu. Tüm yaşamın böylesine bir kısır döngü içinde geçiversin. Düşünme, yorum yapma, katılımcı ve sorgulayıcı olma, dayanışmayı, yardımlaşmayı unut. Tiyatroya, sinemaya gitme; gazete, dergi, kitap okuma. Okusan da okumak için değil, bakılmak için gazeteleri seç; çünkü zamanın ancak buna yeter. Eşi, dostu, akrabayı, arkadaşı görme. Ülkende ne olup bittiği de seni ilgilendirmez, nasıl olsa küresel tekellerle onların işbirlikçileri gerekeni yapıyorlar. Kendini özgür hisseden kafese kapatılmış evcil bir kuş gibi yaşamını sürdür. Çünkü sen, artık köleci bir düzenin esamisi okunmayan emek makinesisin.

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.