KISA BİR ALMANYA GEZİSİNİN ARDINDAN

ABONE OL
19:06 - 01/10/2020 19:06
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

2-10 Şubat tarihleri arasında önce Berlin’de sonra da Hamburg’da yeni çıkan kitabımın okuma günlerine katıldım. Bu gezinin en hoş tarafı eski dostlarla karşılaşmak, onlarla hasret gidermekti. Uzun yıllarını Almanya’da geçirmiş birinin ister istemez bu ülkeyle duygusal bağları oluyor, dostluklar oluşuyor, o ülkeden ayrılınca da özlemler duyuluyor. Bu yazımda öncelikle gezim sırasında Berlin’de ve Hamburg’da şahsıma ilgi gösteren tüm dostlarıma teşekkür etmek istiyorum.

Almanya’yı ve orada yaşamını sürdüren vatandaşlarımızla ilgili gelişmeleri Türkiye’den de izliyorum. Özellikle ha-ber.com yayına başladığından bu yana bazı başka basın-yayın organlarında yer almayan gelişmelerden de haberdar olabiliyorum. İletişimin yaşamımıza kattığı olumlu unsurlar bunlar. Ancak, Almanya’daki havayı tam olarak hissedebilmek için kısa da olsa ara sıra olan bitenin içinde olmak gerekiyor. Bu kez de öyle oldu ve Türkiye’nin gün içinde defalarca değişen gündeminin aksine günlerce herhangi kayda değer bir gelişme yaşanmayan Almanya’da dönüp dolaşıp kendimi yeni baştan “entegrasyon” tartışmasının içinde buluverdim. Tabiatıyla birden bire sanki yepyeni bir konuymuş gibi ortaya atılan bu “temcit pilavı” bizim vatandaşlarımızı da ister istemez sonu gelmeyecek tartışmaların içine çekivermiş. Hadi bakalım, herkes “entegrasyonla” yatıp “entegrasyonla” kalkmaya başlamış yine. Çık çıkabilirsen işin içinden. Açıklanan raporun özü de bu Türkler en az entegre olan grup vs. vs.

Şimdi bu sonuçlara ve bu tartışmalara hangi gözlükle bakarsanız ona göre bir yorum yapabilirsiniz. Fakat ben, geçen hafta Berlin’deki okuma akşamında özellikle vurguladığım bir hususu, kimlik ve entegrasyona ilişkin olanını burada yeniden belirtmek istiyorum. Bir toplumda o toplumu oluşturan bireylerin her birinin birden fazla kimliğinin olması doğaldır. Yani, siz hem Türk, hem Alman yurttaşı, hem Müslüman, hem Kreuzberg’li, hem de mesela Türkiye’de Yozgatlı olabilirsiniz. Her biri farklı bir kimliktir. Bunların arasından sadece bir veya ikisini öne çıkarıp, kimlik sahiplerini grup olarak düşünüp kolektif kimliklerine dayanarak o grubu toplumun içinde farklı bir düzleme taşımanın hiçbir yararının olmadığını bugüne kadar yaşananlar gösterdi sanıyorum. Eğer hala “Türkler entegre olamıyor” gibi bir yargıyla yola çıkarak konuyu “bir kimlik ve bir grup” olarak algılarsanız varacağınız herhangi bir sonuç yoktur. Varın istediğiniz kadar araştırmalar yapın, her gün yeni bir rapor yayınlayın, bir takım ünlüler televizyonlara çıkıp dehşetengiz açıklamalarda bulunsun, bunların hiçbir olumlu getirisi yok. Tam tersine, bunun aslında içinde yaşadıkları topluma zaten “entegre” olmuş bulunan vatandaşlarımızın moralini bozup, anlamsız tartışmaların dipsiz kuyusunda onların kendilerini dışlanmış ve “öteki” olarak hissetmelerinden başka bir sonuç da getirmeyeceği kesindir. Bu, bugüne kadar böyle oldu, bundan sonra da böyle olacak. Asıl yapılması gereken, kimliğine falan bakılmaksızın her bireyin toplumun fırsatlarından eşit olarak yararlanmasını ve külfetlerini de eşit olarak yüklenmesini sağlayacak ortamı oluşturmaktır. Yoksa bir takım toplum mühendislikleri ile boş ve heyecansız gündeminizi yapay bir şekilde doldurur durursunuz.

Her şeye karşın ben bizim Almanya’daki yurttaşlarımızın ezici çoğunluğunun içinde yaşadıkların toplumun ayrılmaz bir parçası haline geldiklerini, eğer ille de bu deyimi kullanmak gerekiyor ise, “entegre” olduklarını düşünüyorum. Onun için bence çıkan raporlarda ne yazılırsa yazılsın, herkes işine gücüne baksın diyorum.

Dr. O. Can Ünver

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.