KINALI KUZULAR

ABONE OL
18:51 - 01/10/2020 18:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Televizyonlar haberleri veriyorlar.
Terörün acımasızca katlettiği gencecik Memetlerin evlerinden yükselen acı çığlıklar yüreğimi dağlıyor.
Diğer kanalda mayına basan askerin tabutuna kundakta yatan bebeğini şefkatle okşar gibi sarılan annenin çaresizliği insana insanlığını unutturuyor.
Mahsuni’nin dizeleri dökülüyor dudaklarımdan:
Bilmem ağlasam mı, ağlamasam mı?

Bir karamsarlık, umutsuzluk sarıyor ruhumu.
Şehit düşen teğmenin çerçeveli fotoğrafını taşıyan 6-7 yaşlarındaki oğlunun soru dolu gözlerindeki şaşırmışlığı izlemeye dayanamıyor, başka kanala geçiyorum.
Meclisi olağanüstü toplantıya çağıran muhalefete yanıt veren hükümet sözcüsü alaycı, küçümser edayla:
Birkaç Mehmet öldürüldü diye meclis toplanmaz!” Deyince midem bulanıyor, kusamıyorum.
Diğer kanalda başbakan cami önünde Kılıçdaroğlu’nun boyuna takmış; ”Boyun kadar konuş, kilon kaç senin…” kahroluyorum, ülkem adına utanıyorum…
CHP Milletvekili PKK tarafından kaçırılıyor.
Solda rağbet görmeyince basın tarihine Muhbir Gazeteci olarak geçerek aydınları, gazetecileri, bilim adamlarını sanal suçlarla kurguladığı iftiralarla hapsedilmeleri karşılığı AKP’den milletvekili seçilen Şamil Tayyar, fırsat bu fırsat diye piyasaya çıkarak yeni hedefler gösteriyor. Hangi cinsten bir yaratık, diye düşünüyorum, çıkaramıyorum.
Terörün Meclisteki uzantıları, katillerle sarmaş dolaş, öpüşüp koklaşıyorlar.
O dağları bu katillere dar eden komutanlar Silivri’de tutsak edilmiş.
Meydanı boş buldular, sivil, asker, çocuk, kadın fark etmiyor, ayırımsız, acımasız katlediyorlar. Yumruklarımı sıkıyorum, öfkeyle.
Başbakan artık Millet Meclisinde konuşmuyor, cami önünde koruma ordusuyla fetvalar veriyor:
”Suriye’de kardeşlerimiz katlediliyor!” Diye bağırıp duruyor.
”PKK Şemdilli’de üç askerimizi şehit etti.” haberini veren kanal Cami önünde başbakana uzatıyor mikrofonu. Başbakan: ”Eset’in yanına kalmayacak bunu böyle bilesiniz.” Diyor.
”Teröre karşı hangi önlemi alacaksınız? Sorusuna; Oğlum Bilal umreden gelince tatile çıkacağız.” Müjdesini veriyor.”Siz hangi ülkenin başbakanısınız?” Sorusunu kimse soramıyor, o gazeteci maskeli korkaklara acıyorum.
Gaziantep’te ki katliamın suçunu Esat’a yükleme töreninde halk cami avlusuna alınmayarak, tepkileri duymak istemeyen zevata bir Allahın kulu çıkıp ta; Dünyada generallerin üstlendiği istihbaratın başına getirdiğiniz başçavuş, aylarca hazırlık yapan katiller yerine PKK ile yeni muhabbetlere mi dalmıştı? Diye soramaz mı?
Eski sosyalist, şimdilerin dindar kültür bakanı Ertuğrul Günay, mollavari uzatılmış sakalıyla şehit cenaze töreninde bando cenaze marşı çalarken, Türk Ordusunun subayına hışımla bağırıyor; ”Bandoyu kes, vatandaş tekbir getirecek!” .Subay şaşkın, şaşkın Laik Cumhuriyetinin bakanına bakakalınca bakan tekrar öfkeyle ”Kesin, kesin şu bandoyu” diye tepiniyor. Subay söylenecek söz bulamazken bir polis devreye giriyor:”Kesin bandoyu bakanım emrediyor!” Bando susturuluyor tekbirler başlıyor.
Ülkenin Genel Kurmay Başkanı uyum içinde şehit cenazelerinde başbakana esas duruşta bağlılığını gösteriyor.
NTV’ de her yaptığı programda biatin katıksız örneğini veren Oğuz Haksever, her programda yaptığı cinliği Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun karşısına İsmet Berkan ile Cengiz Çandar’ı çıkarıp seyirciyi aptal yerine koymasının kepazelik olduğunu bağırmak istiyorum.
Karanlık bir gecede öldürmeye programlanmış katilin sinsice ulaştığı karakolda sırtından vurduğu teğmenin tabutuna selam durup kucağındaki bir aylık bebeğiyle ”ağladığımı göremeyecekler” diye haykıran gencecik kadının gururuna secde edesim geliyor.
Uçuruma yuvarlanan askerleri kurtarmak için koşuşturan yöre halkının insanlık örneği içtenliği bana rahat nefes aldırıyor.
Sokakta davul zurna sesleri, araba düdüklerinin kesintisiz çalışına öfke duyarak dışarı fırlıyorum.
Olanları görünce kötümserliğime, karamsarlığıma utanıyorum.
Sokakta bayraklarla donatılmış arabalardan yükselen haykırışlar nefesimi kesiyor.
Üzüntüyü ve gururu yaşıyorum birlikte.
Öyle bir duygu kaplıyor ki içimi, göğsüm kabarıyor.
”En büyük asker bizim asker!”
Gençler, yarın askere gidecek arkadaşlarını uğurluyorlar.
Peşlerine takılıyorum umutla.
Mahallelerine gelişleri ayrı bir azamet. Sokakta insanlar çılgınca alkışlıyor.
Anaları, bacıları çıkıyor kapıya.
Kaygılarını belli etmeden gülmeye çalışıyorlar.
Televizyonlar sıra sıra şehit cenazelerini gösterirken o gençler düğüne gider gibi şenler.
Korkuyu göremezsiniz gözlerinde.
Bunlar birilerinin bir-kaç Mehmet dedikleri Mehmetçiklerdir.
Bunlar vatanı ana bildikleri için korkusuz yiğitlerdir.
Bunlar bizim yiğitlerimizdir!
Çürük raporu ile askerlikten kıvırmayı bilmezler.
Umre yerine vatan için şerefli nöbetlerine giderler.
Ne gemicikleri olur, ne devle arazisinde villaları.
Bunlar halkın çocukları.
Dün Çanakkalede, Dumlupınarda, Sakarya’da Afyon’da vatan için çarpışan Memetlerin torunları.
Bunlar ülkemin Kınalı Kuzuları!
Ne Derviş Mehmet’in torunları ne de Şeyh Sait’in torunları.
Vahdettin’e özentilerinin, Damat Ferit’e benzeyenlerin, Sevr özlemcisi işbirlikçilerin vatan kaygısı olur mu?
Biz kurtuluş savaşını yalnız emperyalizmle değil işbirlikçi hainlerle, Vahdettinlerle de savaşarak kazanmıştık.
Biz bugün ki savaşı da öyle kazanacağız.
Ama mutlaka kazanacağız.
Yeter ki, uyuyan devler uyansın!
Ozanın dediği gibi içimden bağırmak geliyor:
”Hava kurşun gibi ağır
Bağır, bağır, bağırıyorum.
Koşun,
Kurşun eritmeye çağırıyorum.”

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.