KİBİR VE KİBARLIK…

ABONE OL
11:45 - 23/10/2020 11:45
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Gelişmiş ülkeler ile bizim aramızda ne fark var diye hiç düşündünüz mü?
Geri kalmış ülkelerde “Kibir” yüksek, “Kibarlık” oranı düşüktür.
Gelişmiş ülkelerde ise “Kibarlık” yüksek, “Kibir” oranı düşüktür.
Kibirli olup-olmadığınızı anlamanın en güzel yolu kendinize dönüp bakmaktan geçer.
Sonuçta hepimiz ayni toprağın üstünü ve altını paylaştığımız bir dünyadayız. Hiç kimse bir diğerinden üstün değil. Sadece yaşam koşullarımız, doğduğumuz yerler ve yetişme tarzlarımız, edindiğimiz alışkanlıklar farklı. İnsanız oysa… 
Başta da söylediğimiz gibi kendimize dönüp bakalım lütfen. 
Nasıl mı? 
Gayet basit. 
Kılık ve kıyafetten başlayalım. Ne giyiyoruz? Nereden giyiniyoruz? Giydiklerimiz kirlenmesin diye nasıl bir davranış sergiliyoruz?
Yaşadığımız yerlere bir bakın. Nerede yaşıyoruz? Nasıl yaşıyoruz? Neden böyle bir yerde yaşıyoruz? Evimizin etrafını çevreleyen duvarların gerisinde vahşi bir dünya olduğunu mu düşünüyoruz? Yoksa kötülüklerden arınmış bir dünya mı var?
Kullandığımız araç ve gereçlere bir göz atın.  Arabamız, bisikletimiz, motorumuz mu var? her neyimiz varsa çalınacak diye korkuyor muyuz? Nasıl bir senaryo üretiyoruz?
Yediğimiz yemeği, gittiğimiz mekânı bir ölçüp-tartın. En son ne zaman bir esnaf lokantasına gittiniz? Pazarda, çarşıda telefon siparişi olmadan ne zaman alış-verişe çıktınız? Nereden ihtiyacınız olmadığı halde bir sürü şey aldınız?
Eğer bütün bunların özünde; başkasına hava atmak, kendimizi onlardan üstün görmek, kısıtlı imkanlarımıza rağmen durumumuzu abartıp zengin ve umursamaz gösteriyorsak, toplumdan soyutlanarak yaşamaya özen gösteriyorsak, toplumsal sorunlardan, ölümlerden, cinayetlerden etkilenmiyor isek, “Kibir” bizi esir almış demektir. 
***
Takıp takıştırdığımız şeyler, giydiğimiz kıyafetler, gittiğimiz mekanlar eğer bizi sokaktaki sıradan insanlardan uzaklaştırıyor ise, kendimizi bu insanlardan üstün görüyorsak, paçamıza yapışan bir sokak kedisinin başını okşamaktan kaçınıyorsak, açlıktan büyümüş meraklı gözleri ile elinizde mis gibi kokan ekmek paketine bakan çocuğa o ekmeği çıkarıp veremiyor veya bölüşemiyorsak vay halimize…
Yarın öbür gün kendimizi uzaklaştırdığımız bu insanların durumuna düşmeyeceğinizi kimse garanti edemez. 
Bir arkadaşım parasız ve işsiz kalmanın kendisi için uçurumdan düşmek gibi bir şey olacağını söylerdi. En büyük korkusu buymuş. O nedenle deliler gibi çalışmak ve kendini para biriktirmek zorunda hissetmişti. Daha sonra korktuğuna uğradı.  
Ancak, elinden kayıp giden yılların kıymetini bilemedi. Sınırları zorlamanın bir işe yaramadığını, hayatı önünüze çıkardıkları ile olduğu gibi yaşamak gerektiğini, zenginliğe de fakirliğe de katlanmak, ikisini de çok önemsememek gerektiğini anladı. Anladı ama, yıllarca pantolonu ütüsüz, gömleği kirli diye başının etini yediği karısın ne büyük bir haksızlık yaptığını yaşarken neler kaçırdığını belli bir yaşa geldiğinde anladı…
Oysa en büyük fakirliğin “Kibir” olduğunu kimse onun yüzüne söylememişti. 
*** 
Başkaları ile yarışmak adına yaşayanlar; kibirli-kibirli kurumlananlar, mütevazi olmanın o engin zenginliğini hiçbir zaman anlayamazlar. 
Yatı-katı-teknesi olduğu, en lüks araba ile sokaklarda gezme şansı bulunduğu halde “Yemeğe geçerken ya beni de al, ya da ben seni götüreyim” diyecek kadar arkadaşlığa önem veren, sırf insanlardan kopmamak ve sokaktaki insanın kokusunu unutmamak için otobüse, trene binen, gizli-gizli başkalarına -ama hakkedenlere- yardım edenlere, çektiği sıkıntıları unutmayanlara selam olsun. 
Geçtiğimiz hafta vasat bir insan gibi gördüğüm ancak üç ülkede yatırımı olan, sadelikten kopmamış, yüzünden gülücüğü eksik olmayan ve durumunun çok iyi olmasına rağmen bunu diline dolamayan vasat bir insan gibi gördüğüm, durumunu sonradan öğrendiğim bir “insan” ile tanıştım …
Bir an için kendimden yaptıklarım ve söylemlerinden ötürü utandım.  
Adama amma gereksiz hava atmışım ha!
“Kibir” meğerse beni de esir almış haberim yok… Sevgili Mustafa 16 yaşında bir trafik magandasının kurbanı olup hayattan kopmadan önce, 2006 yılında bu günleri ön görmüştü. 
Önemsememiştik. 
O da başka bir yazı konusu.
HAFTAYA: “Kapı dışındaki anahtardan, kapı arkasındaki sürgülere…”

Taner TÜMERDİRİM
[email protected]

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.