KERBELÂ’NIN İSLAM TARİHİNDEKİ YERİ (III)

ABONE OL
18:46 - 01/10/2020 18:46
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Ömer b. Sa‘d, Kerbelâ’ya ulaşmasının ardından Hz. Hüseyin’e niçin Kûfe’ye gelmeye karar verdiğini sordu. Hz. Hüseyin de kendisini bizzat Kûfelilerin davet ettiğini, fakat yeni şartlar sebebiyle derhal geri dönebileceğini ifade etti. İkisi arasındaki karşılıklı görüşmeler gerek açık, gerekse gizli bir şekilde devam etti. Sonuçta herhangi bir çarpışmaya meydan vermeden meselenin halledilmesini isteyen Ömer, hem Hz. Hüseyin’in tekliflerini ihtiva eden, hem de kendisinin nasıl bir yol takip etmesi gerektiğini soran bir mektubu Ubeydullah’a gönderdi. Kısa süre sonra gelen cevapta vali, ondan Hz. Hüseyin’e halifeye biati teklif etmesini, ayrıca onun su ile bağlantısının da tamamen kesilmesini istedi. Bu hadise Hz. Hüseyin’in şehit edilmesinden üç gün önce gerçekleşti. [23]

Yeni şartlarda Hz. Hüseyin’in yanındakiler ancak çok zor şartlarda su alabildiler. Bu esnada Hz. Hüseyin, Kûfe ordusu komutanına ya geri dönmesine, ya sınır şehirlerine gidip cihad etmesine ya da Yezid’in yanına giderek meseleyi bizzat görüşmesine izin verilmesini istedi. Bu talep de derhal Ubeydullah b. Ziyâd’a ulaştırıldı. Vali kendisine yapılan tekliflerin hiç birini kabul etmedi. Üstelik yanında bulunan Şemir b. Zilcevşen’e talimat vererek Ömer b. Sa‘d’a gitmesini, Hz. Hüseyin’i teslim olmaya çağırmasını, aksi takdirde onunla savaşmasını emretti, şayet bu emirlerini yerine getirirse kendisinin de Ömer b. Sa‘d’a itaat etmesini, kabul etmezse onun başını vurarak askerlerin komutasını üstlenip Hz. Hüseyin’e saldırmasını istedi. Vali, ayrıca Şemir ile birlikte doğrudan Ömer b. Sa‘d’a şu şekilde yazılmış bir mektup gönderdi: “Ben seni Hüseyin’e onunla savaşmaktan geri kalman, onu ilerletmen, ona uzun süre tanıman, ya da bana karşı ona şefaat etmen için göndermedim. Şimdi iyi dinle. Şayet Hüseyin ve beraberindekiler benim vereceğim karara razı olup teslim olurlarsa, onları bana gönder, kabul etmeyecek olurlarsa onları öldürünceye kadar savaş. Bizim emirlerimizi uygulayacak olursan, dinleyip itaat edenler nasıl mükâfatlandırılırsa, biz de seni aynı şekilde mükâfatlandırırız. Kabul etmeyecek olursan da askerlerimizin başından ayrıl ve komutayı Şemir’e bırak”. Ömer b. Sa‘d, Kûfe’den gelen bu emir sebebiyle rahatsız oldu, ancak görevini Şemir’e devretmeyerek Hz. Hüseyin’e karşı düzenlenecek saldırıyı bizzat idare etmeye karar verdi. [24]

9 Muharrem gecesi yanındakileri toplayan Hz. Hüseyin, Kûfelilerin asıl hedefinin kendisi olduğunu, dolayısıyla isteyenin burayı terk ederek canını kurtarabileceğini, gidenlerin de hiçbir zaman kınanmayacağını söyledi. Ancak yanında yer alanların tamamı sonuna kadar kendisiyle birlikte olacaklarını bildirdiler.

Ubeydullah b. Ziyâd’dan gelen son talimatla birlikte artık savaş kaçınılmaz hale geldi. Saldırı vaktinin yaklaştığını fark eden Hz. Hüseyin Muharrem’in 9’u Perşembe günü (9 Ekim 680), Ömer b. Sa‘d’a haber göndererek ertesi sabaha kadar saldırıyı ertelemelerini, gece boyu ibadet edip mağfiret dileyeceklerini bildirdi. Komutan bu teklifi kabul etti. Gece yarısı yanındakileri toplayan Hz. Hüseyin, Kûfelilerin asıl hedefinin kendisi olduğunu, dolayısıyla isteyenin burayı terk ederek canını kurtarabileceğini, gidenlerin de hiçbir zaman kınanmayacağını söyledi. Ancak yanında yer alanların tamamı sonuna kadar kendisiyle birlikte olacaklarını bildirdiler. Bunun üzerine Hz. Hüseyin savunma amacıyla çadırların birbirlerine yaklaştırılmasını, kadın ve çocukların da ortada toplanmasını istedi. [25]

Ertesi gün (10 Muharrem Cuma 61/10 Ekim 680) her iki taraf sabah namazını kaldıktan sonra savaş vaziyeti aldı. Hz. Hüseyin saldırı emri bekleyen Kûfelilere tekrar uzun bir konuşma yaptı. Kendisinin bizzat Kûfe ordusunda bulunan kişilerin davet mektupları sebebiyle burada olduğunu söyledikten sonra Mekke’ye mektup gönderenlerin isimlerini saydı. Ancak oradakiler biz böyle bir şey yapmadık diyerek Hz. Hüseyin’e yaptıkları davet çağrılarını inkar ettiler.[26]

Bu esnada ilginç bir olay gerçekleşti: Mekke-Kûfe yolunda Hz. Hüseyin’i karşılayan ve onun geri dönmesine engel olan ilk Irak birliğinin komutanı Hürr b. Yezid, Ömer b. Sa‘d’ın ordusundan ayrılarak Hz. Hüseyin’in saflarına katıldı. Daha önceki davranışlarından dolayı kendisinden özür diledi ve onun yanında savaşacağını bildirdi. Ardından da arkadaşlarını Hz. Hüseyin’e karşı savaşmamaları konusunda uyarmaya çalıştı. Ancak konuşmaları herhangi bir netice vermedi. [27]

Hürr’ün Hz. Hüseyin tarafına geçmesinin ardından Kûfe birliğinin komutanı Ömer b. Sa‘d’ın Hz. Hüseyin tarafına atmış olduğu okla savaş başladı. Hz. Hüseyin’in yanında bulunanlar onu korumak amacıyla etrafını sarmış vaziyette savaşıyorlardı. Bu hususta en fazla gayret gösterenlerden birisi de Kûfeli Hürr b. Yezid idi. Ancak az sayıdaki Hz. Hüseyin taraftarlarının dört bir yandan yapılan yoğun hücumlara mukavemet göstermeleri mümkün değildi. Diğer taraftan komutan Ömer b. Sa‘d, Husayn b. Numeyr’e doğrudan Hz. Hüseyin’i hedef alan bir saldırı gerçekleştirmesini emretti. Bu saldırı neticesinde Hz. Hüseyin’i korumaya çalışanlar sırasıyla öldürüldüler. Nihayet geride sadece Hz. Hüseyin kaldı. Ancak Kûfeli askerlerden yanına gelen herkes geri dönüyor hiç kimse onu öldürmeye cesaret edemiyordu. Nihayet Şemir’in teşviki ve kesin emriyle askerler hep birlikte saldırdılar. İlk önce Mâlik b. Nusayr isimli Kûfeli onun başına vurarak yaraladı. Aynı anda Kûfeli komutanlardan Husayn b. Numeyr’in attığı ok Hz. Hüseyin’in boğazına saplandı. Bunun hemen ardından Şemir yanındaki on kişiyle yaralı vaziyette bulunan Hz.Hüseyin’in üzerine yürüyerek öldürücü darbeler vurdu. Bu son saldırı neticesinde Hz. Hüseyin şehit edildi. Kûfeliler onu öldürdükten sonra eşyalarını yağmaladılar. Çadırlarda bulunan mallar gasp edildi. Askerler bu esnada çadırlardan birinde Hz. Hüseyin’in hasta vaziyette yatan oğlu Zeynelâbidin adıyla tanınan Ali’yi buldular. Şemir onu da öldürmek istediyse de yanındakiler çocuk yaşta, üstelik hasta olan bir kişinin öldürülemeyeceğini söyleyerek onun cinayetine engel oldular. Sonuçta Hz. Hüseyin de dâhil olmak üzere Kerbelâ hadisesinde 72 kişi Kûfeliler tarafından öldürüldü. Kaynaklarda çarpışmalar esnasında Kûfelilerin de 88 kayıp verdikleri rivayet edilir. [28]

İslam tarihi kaynaklarında Yezid b. Muaviye’nin Hz. Hüseyin ve taraftarlarının başına gelenlere çok üzüldüğü, hadisenin bu noktaya gelmesinde Ubeydullah b. Ziyâd’ı sorumlu tuttuğu ve ona lanet okuduğu rivayetleri mevcuttur. Ancak Yezid’in bu hususta Ubeydullah’a karşı herhangi bir yaptırım uygulamamış olması, onun gelişmeleri gerçek anlamda onaylamadığı görüşüne şüphe düşürür mahiyettedir.

İslam tarihçileri Kerbelâ hadisesini teferruatıyla aktardıktan sonra, bu olaya doğrudan veya dolaylı müdahil olanların sorumlulukları üzerine bir takım değerlendirmeler yapmışlardır. Bunun sonucunda hadisede birinci derecede sorumlu olanlar halîfelik makamında bulunan ve hadisenin siyasî mesuliyetini yüklenen Yezid, onun Kûfe’deki valisi Ubeydullah b. Ziyâd ve emrindeki komutanlar, Hz. Hüseyin’i şehirlerine davet edip sonra da yalnız bırakan, üstelik Kerbelâ’da bizzat kendi elleriyle katleden Kûfelilerdir. Zira Hz. Hüseyin’in katilleri arasında Ümeyyeli veya Şamlı hiç kimse yoktur. Kûfe valisi Ubeydullah b. Ziyâd, Kerbelâ’da meydana gelen katliamın görünen sorumlusu olmakla birlikte, hadisenin siyasî ve gerçek sorumlusunun devlet başkanlığı makamında bulunan Yezid’in olduğu açıktır. Hz. Hüseyin başta olmak üzere yakınlarının şehit edilmesi, ayrıca daha sonra gerçekleşecek olan Medine istilâsı ve Mekke’nin muhasarasıyla birlikte Kâbe’nin mancınıklarla tahrip edilmesi hadiselerinin baş sorumlusu olması sebebiyle Yezid b. Muaviye, İslam tarihi boyunca Müslümanların hafızasında belki de en çok nefret edilen şahıs olmuştur. O kadar ki, onun ismi insanlar arasında hakaret sıfatı olarak kullanılmıştır ki, bu anlayış günümüzde de devam etmektedir.Hz. Hüseyin ve onunla birlikte öldürülenlerin kesik başları çarpışmaların hemen ardından vali Ubeydullah b. Ziyâd’a götürüldü. Ömer b. Sa‘d da iki gün sonra Hz. Hüseyin’den kalan kadın ve çocukları Kûfe’ye sevketti. Geride bırakılan şehit cesetleri bölgede yaşayan Benî Esed kabilesi mensupları tarafından Hâir denilen yere defnedildi. [29]

Hz. Hüseyin’in ve arkadaşlarının başlarıyla kadın ve çocuklar Kûfe’den başkent Şam’a götürüldü. İslam tarihi kaynaklarında Yezid b. Muaviye’nin Hz. Hüseyin ve taraftarlarının başına gelenlere çok üzüldüğü, hadisenin bu noktaya gelmesinde Ubeydullah b. Ziyâd’ı sorumlu tuttuğu ve ona lanet okuduğu rivayetleri mevcuttur. Ancak Yezid’in bu hususta Ubeydullah’a karşı herhangi bir yaptırım uygulamamış olması, onun gelişmeleri gerçek anlamda onaylamadığı görüşüne şüphe düşürür mahiyettedir. Anlaşılan odur ki, Yezid, hadiseden dolayı üzüntüsünü göstermekle birlikte, bu üzüntüsünün gereğini yerine getirmemiş, sorumlular hakkında herhangi bir tahkikat yapmamıştır. Üstelik Ubeydullah, onun zamanında Kûfe’de olağanüstü yetkilerle görev yapmaya devam etmiştir. Bundan dolayı, üzülmek bir yana, istemediği yöntemlerle de olsa en büyük siyasî rakibinden kurtulmuş olması sebebiyle Yezid’in sonuçtan memnuniyet duyduğunu söylemek bile mümkündür. Bununla birlikte Yezid, yanında bulundukları süre zarfında Hz. Hüseyin’in geride bıraktığı ailesine özel misafiri muamelesi yapmış, bir süre sonra her türlü ihtiyaçlarını karşılamak suretiyle yanlarına muhafız birlikleri görevlendirerek onların salimen Medine’ye ulaşmalarını sağlamıştır. [30]

Kerbelâ’nın asıl sorumlularının Yezid, valisi Ubeydullah ve onu önce davet edip ardında da bizzat katleden Kûfelilerin olduğu hususunda tarihçiler arasında genel bir ittifak vardır. Ancak bununla birlikte bazı tarihçiler, hadisenin bu şekilde neticelenmesinde Hz. Hüseyin’in de ihmal ve sorumluluğunun bulunduğuna dikkat çekerler. Onlara göre pek çok sahâbe önderi ona Mekke’yi terk edip Kûfe’ye gitmemesi, mutlaka harekete geçmesi gerekiyorsa bunun yerine Yemen’i tercih etmesi konusunda uyarıda bulunmalarına rağmen Hz. Hüseyin, tek başına karar vererek ikazları dikkate almamış, istişare prensibine aykırı davranmıştır. Üstelik düşmanla muharebeye giderken de ihtiyatlı davranıp yanında kendisini koruyacak kadar asker bulundurmamış, sonu belli olmayan bu harekete girişerek aile fertlerinin de canlarını tehlikeye atmıştır. Kûfelilerin güvenilmez insanlar olduğunu babası ve ağabeyinin tecrübelerinden açıkça bilmesi, ayrıca temsilcisi olarak gönderdiği Müslim b. Akîl’in öldürüldüğünü haber almasına rağmen geri dönmemiş ve Kûfe’ye hareketini sürdürmüştür. Onun bu davranışı Ehl-i Beyt’in büyük bir kısmının yok olmasına sebep olmuştur. [31]

Şiiliğin temel şahsiyeti ve hareket noktası resmiyette Hz. Ali olmakla birlikte, Kerbela olayı sebebiyle Hz. Hüseyin’in adı daha öne çıkmıştır.

Kerbelâ hadisesi sadece siyasî neticeler doğurmamış, politik nitelikli başlayan Şia hareketi ideolojisini belirleyen en önemli âmil olarak kabul edilmiştir. Şiilik bundan sonra sadece Ali taraftarı olma boyutunu aşmış, ona bağlı olanları, Müslümanları yönetmeyi Hz. Ali evladının devredilmez hakkı olduğu inancını bir dinî hüküm olarak kabul eden bir grup haline getirmiştir. Şiiler, Emevîlerin veraset yoluyla iktidarın devri anlayışına tepki olarak hilâfetin sadece Hz. Ali soyundan gelenlerin hakkı olduğu tezini savunmaya, hatta bunu bir akîde olarak benimsemeye başlamışlardır. Nitekim daha sonraki süreçte Ehl-i Beyt adına atılan bütün siyasi adımların ve fikrî temellendirmelerin referans noktası Kerbela hadisesi olmuştur. Hulasa Hz. Hüseyin’in şehit edilmesi Şia mezhebinin siyasi hayat kaynağı, adeta doğum tarihi olarak telakki edilmiştir. Nitekim Şiiliğin temel şahsiyeti ve hareket noktası resmiyette Hz. Ali olmakla birlikte, bu olay sebebiyle Hz. Hüseyin’in adı daha öne çıkmıştır. Şiiler tarafından Hz. Hüseyin’in şehit edildiği tarih büyük ihtifallerle hatırlanır ve görkemli törenler yapılırken Hz. Ali’nin şehit edilmesi hadisesi ve yıldönümü aynı ilgiyi hiçbir zaman görmemiştir. Gerçekten günümüzde de İmâmiyye’nin gönül ve duygu dünyasını Hz. Hüseyin sevgisi yönlendirmektedir. Onun trajik sonu İslam edebiyatında başlı başına bir tür oluşturmuş ve özellikle taziye törenlerinde okutulmak üzere “maktel”, “Maktel-i Hüseyin” adı verilen mersiyeler kaleme alınmıştır. [32]

Kerbela hadisesi, yakın ve uzak neticeleri açısında İslam tarihinin önemli ve karmaşık olayları arasında kabul edilir. Kerbela sebebiyle gerek devlet başkanı Yezid gerekse Emevî hanedanına karşı toplumda büyük infiale sebep olmuştur. Nitekim Hz. Hüseyin’in öldürülmesine tepki olarak çeşitli şahıs ve gruplar tarafından, farklı gayeler güdülerek pek çok isyan gerçekleştirilmiştir. Sonuçta bu olay, Emevîlerin Müslüman kamuoyunun desteğini önemli ölçüde kaybetmesine sebep olmuş ve hanedanın yıkılışına kadar yönetim aleyhtarı faaliyetlerin en önemli propaganda malzemesi haline gelmiştir. Hadiseyi gayeleri uğruna en iyi kullananlar ise Horasan’da başlattıkları isyan sonucunda iktidarı Emevîlerin elinden alan Abbâsîler’dir. Bundan dolayı İslam tarihçileri Emevî devletinin yıkılış sebepleri arasında Hz. Hüseyin’in öldürülmesini öncelikli olarak zikrederler.

Bitti

Rüştü Kam

[23] Dineverî, el-Ahbâru’t-Tıvâl, s. 233; Taberî, Tarih, V, 410-412.

[24] İbn Kuteybe, el-İmâme, II, 6; Dineverî, el-Ahbâru’t-Tıvâl, s. 233-235; Taberî, Tarih, V, 413-416; İbnü’l-Cevzî,el-Muntazam, V, 336-337; İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 170-171, 175-176.

[25] Dineverî, el-Ahbâru’t-Tıvâl, s. 235; Taberî, Tarih, V, 417-422; İbn Abdirabbih, el-Ikdü’l-Ferîd, IV, 380; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, V, 338-339.

[26] Taberî, Tarih, V, 423-426; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, V, 339.

[27] Dineverî, el-Ahbâru’t-Tıvâl, s. 235-236; İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 180. Bu konuda bk. Sarıcık, Murat, “Kerbelâ Olayında el-Hürr b. Yezid ve Hz. Hüseyin’le Mücadelesi”, Süleyman Demirel ÜİFD, sy. 2, Isparta 1995, s. 103-148.

[28] İbn Kuteybe, el-İmâme, II, 6; Dineverî, el-Ahbâru’t-Tıvâl, s. 236-238; Ya‘kûbî, Tarih, II, 244-245; Taberî, Tarih,V, 427-455; İbn Abdirabbih, el-Ikdü’l-Ferîd, IV, 380; Mes‘ûdî, Mürûcü’z-Zeheb, III, 71; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, V, 340-341; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 279-296; İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 179-188.

[29] Dineverî, el-Ahbâru’t-Tıvâl, s. 238; Taberî, Tarih, V, 455-459; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, V, 341; İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 190-191.

[30] İbn Kuteybe, el-İmâme, II, 6-7; Dineverî, el-Ahbâru’t-Tıvâl, s. 238-240; Taberî, Tarih, V, 459-471; İbnü’l-Cevzî,el-Muntazam, V, 341-346; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 296-300; 194-198.

[31] Bu konuda bilgi ve değerlendirmeler için bk. Kılıç, Ünal, Yezid b. Muaviye, s. 275-288.

[32] bk. Fığlalı, E. Ruhi, “Hüseyin”, DİA, XVIII, 521. Bu konuda geniş bilgi için bk. Ebû Mihnef, Maktelü’l-İmam el-Hüseyn, (thk. Hasen Abullah Ebû Salih), ? 1997; Taberî, İstişhâdü’l-Hüseyn, (thk. Seyyid Cemîlî), Beyrut 1985.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.