KERBELÂ’NIN İSLAM TARİHİNDEKİ YERİ (II)

ABONE OL
18:46 - 01/10/2020 18:46
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Hz. Hüseyin, Müslim’in kendisini Kûfe’ye davet eden mektubunu alınca harekete geçmeye karar verdi. Onun gitme hazırlıklarından haberdar olan Abdullah b. Abbâs, Iraklılara güvenmemesi gerektiğini, onu çağıran insanların kendisini her an terk etme ihtimali olduğunu söyledi. Buna karşılık Abdullah b. Zübeyr “şayet benim senin gibi taraftarlarım olsaydı oraya gitmekte hiç tereddüt göstermezdim” diyerek Hz. Hüseyin’i Irak’a gitme konusunda teşvik etti. [10] Abdullah b. Abbâs ertesi gün yeniden gelerek ona, Irak’a gitmekten vazgeçmesini, mutlaka bir hareket başlatmak istiyorsa Yemen’i tercih etmesinin daha uygun olacağını zira oradakilerin kendisini daha gönülden destekleyeceklerini ifade ettiyse de, Hz. Hüseyin’in kararını değiştiremedi. [11]

Hz. Hüseyin yolculuk hazırlıklarını tamamladıktan sonra Hicret’in 60. yılında Zilhicce ayının sekizinci günü (9 Eylül 680) ailesiyle birlikte Mekke’den Kûfe’ye doğru yola çıktı. Hareketi esnasından karşılaştığı herkes, ona Kûfelilere güvenmeyip geri dönmesi tavsiyesinde bulundu. Bunlar arasında meşhur şair Ferazdak “Kûfelilerin kalbi seninle, kılıçları ise Ümeyyeoğulları’yla birliktedir” diyerek Hz. Hüseyin’e Irak’a gitmemesi gerektiğini bildirdi. Ancak onun ikazı da etkili olamadı. [12]
Bu esnada kafileye, Mekke’den Abdullah b. Cafer’in gönderdiği mektup ulaştı. Abdullah b. Cafer, Hz. Hüseyin’e geri dönmesi için adeta yalvarıyor, bu hareketin bütün aileyi yok olmaya götürebileceği uyarısında bulunuyor, Mekke valisi Amr b. Sa‘îd’den kendisi için emân aldığını bildiriyordu. Ancak onun bu çabası da Hz. Hüseyin’in Irak’a gitme kararını değiştiremedi. [13]

Hz. Hüseyin, Kûfe halkının güvenilmezliğinden ötürü kendisine geri dönmeyi tavsiye eden muhataplarına, durumu bildiğini fakat Azîz ve Celîl olan Allah’ın emrine kimsenin karşı gelemeyeceğini söyleyerek mukabele etmiştir.

Yürüyüş esnasında Hz. Hüseyin’in Kûfe’de bulunan Müslim’e haberci olarak göndermiş olduğu sütkardeşi Abdullah b. Buktur’un da Husayn b. Numeyr’in devriyeleri tarafından yakalanıp Kûfe’ye götürüldüğü ve burada Ubeydullah tarafından işkence edilerek öldürüldüğü haberi geldi. Hz. Hüseyin bu son gelişme karşısında Kûfe’deki taraftarlarından tamamen ümidini kestiğini, bu noktadan sonra geri dönmek isteyenleri kınamayacağını bildirdi. Bunun üzerine, kendisine destek olmak için kafileye sonradan katılanlardan bir kısmı ayrılmaya başladılar. Sonuçta Hz. Hüseyin’in yanında sadece Mekke’den birlikte yola çıktığı akrabası kaldı. [14]

Bu esnada Irak’tan gelen Abdullah b. Mutî, Hz. Hüseyin’e “Allah adına senden geri dönmeni istiyoruz. Allah’a yemin ederim ki sen sadece keskin kılıçlar üzerine gidiyorsun. Sana bu haberleri gönderen kimseler şayet seni savaşmak durumunda bırakmamış olsalardı, senin için her şeyi hazırlamış bulunsalardı ve bundan sonra sen onların yanına gelseydin işte bu isabetli olurdu. Fakat şu sözünü ettiğimiz durumda senin böyle bir iş yapmanı uygun görmüyorum” diyerek uyarıda bulundu. Ancak Hz. Hüseyin, muhatabına şu cevabı verdi: “Senin sözünü ettiğin bu durumu biliyorum. Fakat Azîz ve Celîl olan Allah’ın emrine hiçbir kimse karşı gelemez.” [15]

Diğer taraftan Müslim b. Akîl’i etkisiz hale getiren Kûfe valisi Ubeydullah b. Ziyâd, Hz. Hüseyin’in Mekke’den hareket ettiği haberini alınca onun geçeceği yolları gözetim altında tutması için Husayn b. Numeyr komutasındaki askerî birliği harekete geçirdi. [16]

Bu sırada Hz. Hüseyin de yoluna devam ediyordu. Sâlebiyye denilen yere geldiğinde Müslim b. Akîl’in, Ubeydullah b. Ziyâd tarafından öldürüldüğü haberi ulaştı. Bu gelişme üzerine Hz. Hüseyin’in ile birlikte hareket edenlerden bazıları Kûfe’de artık yardımcıları kalmadığı için bu noktadan daha ileri gitmenin fayda sağlamayacağını, üstelik bunun hayatlarını tehlikeye atmak anlamına geleceğini söylediler. Ancak bu defa da Müslim’in çocukları babalarının intikamını almadan geri dönmeyeceklerini ilan ettiler. Hz. Hüseyin bu gelişme üzerine yola devam kararı aldı. [17]

Kûfe’ye doğru yoluna devam eden Hz. Hüseyin, Zû Husum denilen yerde Kâdisiye’de konaklamış bulunan Husayn b. Numeyr’in gönderdiği Hürr b. Yezid komutasındaki askerî birlikle karşılaştı. Onların görevi Mekke’den gelen kafileyi sürekli olarak gözetim altında bulundurmak ve Kûfe’ye ulaştırmaktı. Hz. Hüseyin muhataplarına kesinlikle Ubeydullah’ın yanına gitmeyeceğini bildirdi. Hürr b. Yezid ise “Ben seninle savaşmak emrini almadım, sadece seni Kûfe’ye götürünceye kadar senden ayrılmamakla emrolundum. Kabul etmeyecek olursan seni Kûfe’ye götürmeyeceğim. Ancak sen de Medine’ye ulaştırmayacak bir yola koyul. Bu konuda ben İbn Ziyâd’a yazarım, sen de Yezid veya İbn Ziyâd’a yaz. Belki Allah bana seninle ilgili herhangi bir şeye katılmaktan esenliğe kavuşturacak bir yol açar”. Bunun üzerine Hz. Hüseyin Kûfe yolu ile Medine yolu arasında farklı bir güzergâha doğru harekete geçti. Iraklı askerler de kendisini takip ediyorlardı. Kısa süre sonra Ubeydullah b. Ziyâd’ın mektubu geldi. Kûfe valisi, Hürr b. Yezid’e Hz. Hüseyin’in sarp ve müstahkem yerlere sığınmasına engel olmasını, onu susuz ve insanların uğramadıkları bir yerde konaklamaya zorlamasını emretti. Bunun üzerine Hz. Hüseyin yanındakilerle birlikte Ninova bölgesinde yer alan ve günümüzde Bağdat’ın 100 km. güneydoğusunda bulunan Kerbela [18]

denilen yere indirildi. (2 Muharrem 61/2 Ekim 680). [19]

Bu arada Kûfe’den gelen bir topluluk, Hz. Hüseyin’in haberci olarak göndermiş olduğu Kays b. Müshir es-Saydâvî’nin Ubeydullah b. Ziyâd tarafından yakalanıp kalenin üzerinden atılmak suretiyle öldürüldüğünü bildirdiler. Artık Hz. Hüseyin için Kûfe’de en küçük bir ümit ışığı kalmamış oldu. [20]

Hz. Hüseyin kafilesinin Kerbela’da konaklamasının dördüncü gününde Ömer b. Sa‘d b. Ebû Vakkâs, emrindeki orduyla bölgeye ulaştı. Sa‘d, kısa süre önce vali Ubeydullah tarafından Rey[21] valiliğine tayin edilmişti. Ancak Hz. Hüseyin’in harekete geçtiği haberi alınınca vali, bu hadiseyle ilgilenme görevini Sa‘d’a havale ederek, kendisine şayet bundan kaçınırsa Rey valiliğini unutmasını söyledi. Sa‘d, her ne kadar ısrarla bu vazifeden affını istediyse de muvaffak olamadı. Yakınlarının Hz. Hüseyin’in kanına bulaşmaması uyarılarına rağmen Rey valiliğinden vazgeçemediği için gönülsüz bir şekilde Hz. Hüseyin üzerine gönderilen ordunun komutasını üstlendi. [22]

Devam edecek…

Rüştü Kam

[10] Mes‘ûdî, Mürûcü’z-Zeheb, III, 64-65; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, V, 328-329; İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 159-160.

[11] Dineverî, el-Ahbâru’t-Tıvâl, s. 223-224; Taberî, Tarih, V, 382-385; İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 160-163. Bu konuda değerlendirmeler için bk. Kılıç, Ünal, Yezid b. Muaviye, s. 247-253.

[12] Halîfe b. Hayyât, Tarih, s. 176; Dineverî, el-Ahbâru’t-Tıvâl, s. 226; İbn Abdirabbih, el-Ikdü’l-Ferîd, IV,384; İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 166.

[13] Taberî, Tarih, V, 386-389; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 275-277; İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 163-164.

[14] Dineverî, el-Ahbâru’t-Tıvâl, s. 224; Taberî, Tarih, V, 394, 401.

[15] Dineverî, el-Ahbâru’t-Tıvâl, s. 228-229; İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 168-169.

[16] Dineverî, el-Ahbâru’t-Tıvâl, s. 228; Taberî, Tarih, V, 394-399.

[17] Dineverî, el-Ahbâru’t-Tıvâl, s. 227; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 277-278.

[18] Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân, I-V, Beyrut 1975, IV, 445.

[19] İbn Kuteybe, el-İmâme, II, 5-6; Dineverî, el-Ahbâru’t-Tıvâl, s. 228-232; Ya‘kûbî, Tarih, II, 243-244; Ta-berî,Tarih, V, 401-404., 408-409; İbn Abdirabbih, el-Ikdü’l-Ferîd, IV, 379; Mes‘ûdî, Mürûcü’z-Zeheb, III,70; İb-nü’l-Cevzî,el-Muntazam, V, 335-336; İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 169-170, 172-174.

[20] Dineverî, el-Ahbâru’t-Tıvâl, s. 226; Taberî, Tarih, V, 405.

[21] Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân, III, 116-122.

[22] Dineverî, el-Ahbâru’t-Tıvâl, s. 232-233; Taberî, Tarih, V, 409-410; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, V, 336.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.