KEMALİZM VE ATATÜRK

ABONE OL
18:56 - 01/10/2020 18:56
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

19 Mayıs 1919’dan başlayarak bugünlere kadar gelen, gelecekte de sürecek olan Türkiye Cumhuriyeti karşıtlığı, bu dönemde iktidarın besleme ve biat etmiş medyasında başlatılan Atatürk’e sataşma artık dayanılmaz iğrençlik boyutuna getirilmiştir.

Daha önceleri liberallik maskesiyle bu görevi üstlenenlerin karşısına onlara karşıt olarak konuşmacılarda çağırılırdı. Anlaşılan odur ki; yalan ve iftiralarına yanıt vereceklere bile dayanamayacak kadar ondan nefret etmeleri kadarda korkmaktadırlar.

Bazıları Atatürk’e diktatör diyebilecek kadar ya bilgi yoksulluğu nedeniyle ya da beynine işlemiş tarihsel kinle aymaz, bazıları da; Atatürk’e evet ama Kemalizm’e hayır diye oryantal bir kıvraklığı yeğliyorlar.

İnsanlık tarihinde toplumların uygarlaşma sürecinde geçirmeleri zorunlu evreleri en az acı ve en az zorluklarla aşmalarını sağlayan çok az sayıda önderler vardır.

Bu önderlerin toplumlarının özgürlüğü ve mutluluğu için açtıkları yol, getirdikleri ilkeler diğer toplumlar için de esin kaynağı olur.

Bu az sayıda dâhi liderlerin ölümlerinden sonra uzun süre geçmesine rağmen anılmaları, diğer toplumların izleyeceği yolu kendi toplumlarına yaşatarak yol göstericilik işlevselliklerini sürdürdükleri içindir.

Yirminci yüzyılın dâhisi olarak kabul edilen Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden 73 yıl sonra gerek yurtdışında gerekse de Türkiye’de özlemle anılması ulusunun ve diğer mazlum halkların özgürlük mücadelesindeki öncülüğü ve gelecekleri için yaptığı devrimlerin ne denli yaşamsal olarak kalıcı olmasının kanıtıdır.

O nedenledir ki; ülkenin her köşesinde saatlerin dokuzu beş geçeyi gösterdiğinde insanların törensiz, zorlamasız saygı duruşunda bulunması, araçlarını durdurup klaksonlarıyla selamlaması onun kendilerine sunduğu insan olma onurunu onun çabasıyla kazanıldığının bilincinde olmalarıdır.

1927’de Stalin’in Çinli öğrencilere Nerede sizin Kemal’iniz? Diye sorması, 1940’ta Mao’nun Yeni Demokrasi’yi yazarken Nerede Çin’in Kemal’i? Demesi, Küba’da Castro’ya, Tunus’ta Habib Burgiba’ya, Hidistan’da Gandi’ye ve tüm mazlum ülkelerin kurtuluş savaşlarına esin kaynağı olması onun devrimci kişiliğinin dünya liderlerince örnek alınmasındandır.

Ahmet bin Bella önderliğinde Cezayir Ulusal Kurtuluş savaşını verirken Cezayir askerleri göğüslerinde Mustafa Kemal’in resimlerini taşıyorlardı.*

O yalnız Türkiye’nin değil, tüm mazlum ülkelerin Mustafa Kemaliydi.

Yakın tarihin en büyük devrimci demokratların başında Mustafa Kemal Atatürk gelir.

O dönemlerde Avrupa’da; Almanya’da Hitler, İtalya’da Mussolini, İspanya’da Franco, Portekiz’ de Salazar faşist bir dikta rejimini yaşatırken, Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet ülküsü ile gerçek demokrasiyi amaçlamıştı.

‘’Eliyle yemek yiyen, yere tüküren, kadın döven, kızlarını satan, gülmekten utanan, resmi, heykeli günah sayan, cinci hocalardan umar arayan, okuma yazma bilmez nesiller tarihe karışacak”

‘’Türkiye, her konuda çağdaş, uygar, zengin, çalışkan, demokrat, barışçı, Batı ile aynı düzeyde güzel bir ülke olacak”Diyen Mustafa Kemal Atatürk, devrimlerinin ana ilkelerini altı ana başlıkta toplamıştır:

Cumhuriyetçilik, Ulusçuluk, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, Devrimcilik.

Bu devrim ilkeleri; Çağdaş ve Uygar Türk Devletini, ülkesi ve ulusu ile bölünmez bir bütün olarak yeniden yaratan ve yaşama geçiren ilkeler ve eylemler bütünüdür.

Mustafa Kemal, bir düşünce adamı olarak ortaya koyduğu ona özgü ideolojisiyle bir kuramcı, Atatürk olarak o kuramını yaşama geçiren uygulayıcıdır.

Diktatörlükle, devrimciliği biri birinden ayıramayan ufku dar, devrimlerin ışığından korkan yarasa beyinliler Atatürk’ün Mussolini ve diğer faşist diktatörler üzerine söylediği sözleri bilmezler mi?

Atatürk’ün Pantürkizm’i reddetmesine kızanlar, 1. Dünya savaşına bu amaçla katılarak elindeki toprakların bile kaybedilmesine neden olan bu serüvenin sonucunu, Atatürk’ün uzgörüşlü yanını, ırkçılığı insanlık utancı olarak reddettiğini bilmezler mi?

Bilirler ama onlar kendilerinden başkasını kör ve cahil olarak varsaydıkları için bilerek yalan söylemeyi beceri sayarlar.

Bilmezler mi ki; Diktatörler, halkların, ulusların kazanılmış haklarını, özgürlüklerini ortadan kaldırarak egemenliğin koşulsuz kendilerinin olduğunu dayatırlar.

Devrimcilik ise, halkın özgürlüğünü, çağdaşlığını, eşitliğini ve egemenliğin koşulsuz ulusun olmasını savunurlar ve onun savaşını verirler.

Mustafa Kemal Atatürk, devrimlerini gerçekleştiği dönemde; halkın sadece yüzde üçü okuma yazma biliyordu. Kadınlar nüfus sayımlarında bile insan yerine konup sayılmıyorlardı.

Ankara’da devlet kurumlarında çalışacak okuryazar bulunmuyordu. Sanatkârlık sadece Müslüman olmayan azınlıkların elindeydi.

Ne fabrika, ne yol, ne okul vardı.

Halk onlarca yıl süren savaşlarda bitkin, aç ve yoksuldu.

Mustafa Kemal ve ona inananlar bu ürkütücü ve olanaksızlıktan yeni bir vatan, yeni bir ulus yarattılar.

Bunun için Mustafa Kemal Atatürk, önce halkının hakkı ve yakışanı olan devrimleri ortamın oluşması, uygun zamanlamalarda gerçekleştirdi. Bu devrimleri bıkmadan usanmadan halkına anlattı, onların olurunu alarak gerçekleştirdi.

Bir nesil ömrüne sığmayan devrimlerini kısa sürede başarması onun devrimci dehasıdır.

Hangi diktatör; ölümlerinden sonra saygıyla sevgiyle, anılır, aranır?

Hangi diktatör; Ümmet cemaatinden, özgür bireylerin oluşturduğu bir ulus yaratmıştır?

Hangi diktatör; Bilimi yaşamda en gerçek yol gösterici olarak görmüştür?

Hangi diktatör; Kadın erkek eşitliğini savunmuş, kadınlara seçme seçilme hakkı verdirmiştir?

Hangi diktatör; Kadını ortaçağın gerisinde bir anlayışla çarşafla, peçeyle köleleştiren çağdışlılığı kaldırıp atmış, kadını özgürlüğüne kavuşturmuştur?

Asırlarca Rumlardan aldığımız fes’i, Yahudilerden aldığımız takke’yi, Hintliden aldığımız sarığı İslam’ın gereği diye dayatanlar, bugün Rahibe’nin taktığı Hıristiyanlık sembolünü Türban diye dayatmaya çalışıyorlar. Ve kadınlarımızı, kızlarımızı toplumun eşit bireyleri yerine evlerinde erkeğin cariyesi olarak tutmaya çalışıyorlar.

Türbanı Siyasal İslam’ın sembolü sayanlar, sarık, fes, takke yerine İtalyan, Fransız modacılarının mankenliğini yapmaktalar.

Son dönemlerde; Ezber bozma” adı altında yeni mandacılar, karşı devrimciler, cemaat ağaları, hanedan özlemcileri tarafından insanlığın büyük değerlerine, aydınlanmanın, çağdaşlığın öncülerine karşı psikolojik bir savaş başlattılar.

Genç kuşaklara; Geçmişini hatırlamayın diyerek, onlara Cumhuriyet Türkiye’sini kollama görevi veren Mustafa Kemal’i unutturmak istiyorlar.

Kemalistlere ve devrimci demokratlara saldırılar artmakta, onları sindirmek için her kirli yola başvurmaktalar.

Atatürk’ün eseri olan Türkiye Büyük Meclisinde, Atatürk’ün partisinin milletvekili karşı devrimci düşüncenin temsilcisi tarafından ulusun kürsüsünden zorbalıkla indiriliyor.

Bu saldırı o milletvekiline değil, halkın kendisine, CHP’ne yapılan saldırıdır.

Önce CHP ve tüm demokrasiden yana olan devrimciler, demokratlar, sosyalistler, yurtseverler, Çanakkale’de, kurtuluşta omuz omuza savaşan Kürtler, Çerkezler ve diğer kökenden Türk Ulusu’nu oluşturanlar bu ideolojik, psikolojik saldırıları üstlenen işbirlikçilerin, bölücülerin, satılık kalemlerin ve efendileri emperyalistlerin oyununu bozmak için yine birlikte omuz omuza Atatürk’ümüzün:

‘’Benim en büyük eserim” dediği Türkiye Cumhuriyetine sahip çıkalım.

Ama bilelim ki:

Mustafa Kemal, Atatürk’tür

Atatürk, Mustafa Kemaldir.

O bizim her dara düştüğümüzde Söylev’inde çıkış yolunu bulacağımız önderimiz:

Mustafa Kemal Atatürk’tür!!!

Yıldız AKALIN

* Ne acıdır ki Menderes iktidarında Türkiye Hükümeti, Atatürk’ten esinlenerek kurtuluş savaşı veren Cezayir yerine işgalci Fransa’yı desteklemişti. (Bu günlerde Libya gibi Suriye gibi AKP hükümetinin Fransa’dan yana olduğu gibi!)

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.