KAYIP MASALLAR

ABONE OL
19:05 - 01/10/2020 19:05
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Doğada her yıl bir daha gelmemek üzere bitki ve hayvan türleri kayboluyor. Anlatılmaya anlatılmaya masallar da kaybolmuş. Masallarda hep iyiler kazanır, kötüler kaybeder. Masalın kaybolmasıyla iyiler kaybetmiş oluyor.

Şu anda yaşadığımız kış ayları, gelen Nikolaus ve Noel Baba bu konuda aktif olmak için bize fırsat veriyor.
Türklerin okumaktan ziyade konuşmayı tercih ettiğini her fırsatta tekrar ediyoruz. Nedenlerini çok geriye, tarihe dönerek anlayabilmek mümkün olabilir.
İlk Dede Korkut masallarının yazılısı Dresden Devlet Kitaplığı’nda vardı. Masalları Orta Asya türklerinden derleyen macar yazarları idi. Macar dilinin Türkçe ve Fince ile akraba dili olmasının açıklaması olacak.
Masal ve destan yazma Cumhuriyet zamanında ilk olarak geliştirildi. Tarihte ilk kral kahramanı Gilgameş destanı sumerolog Muazzes İlmiye Çığ’ın tabletleri okuyup, tamamlayarak yazması Türkiye’de yine Cumhuriyet kurulduktan sonraki zamanda mümkün olmuştur.
İpek yolundan Avrupa’ya baharat, kumaş ve kâğıt gibi ürünlerin ve icadların kökenlerinin doğudan geldiğini biliyoruz. Aynı şekilde masalların kökenini araştıranlar birçok masalın kökenlerinin doğudan geldiğini söylüyor ve yazıyorlar. Örneğin Külkedisi masalının çıkış noktası Kuzey Vietnam olduğu tahmin ediliyor. Yazılı olmadığından dolayı elbette değişikliğe uğramıştır.
Anadolu’da harp zamanı bile askerler masal anlatanları dört gözle beklerlermiş. Ayrıca köylerde, yörüklerde her kabile kendi aile masallarını anlatırlarmış. Başka ailelerden masal anlatma hırsızlık sayılırmış. Ciddi bir şekilde cazalandırılırmış. Hafıza, düşünce hırsızlarına ekmek ve su verilmezmiş.
Masal o anda düşünülüp anlatılmalıymış. Yakılan ateşin etrafında, ara sıra duyulan at kişnemeleri, doğal bir ortamda anlatılıyor. Masal anlatma erkeklerin işiymiş. Köyden köye yolculuk bir kadına kolay gelmiyor, kadının yollarda kendini koruması zor olabilir.
Bu nedenle Elsa Sophia Kamphoevener (1878-1963) Anadolu masallarını derlerken erkek kıyafeti ile erkek rolüne girerek köyden köye, yayladan yaylaya dolaşıyor.
O zamanlar vezir ve padişahları ancak masal anlatıcıları Meddah’lar eleştirmeye cesaret ederlermiş.
Berlin’de okullarda, kütüphanelerde okuma geleneğinden yazılarımda yeri geldikçe bahsediyorum. Tanınmış politikacılar yapınca, örnek olması bakımından adlarını basın ve medyada duyuyoruz. Adları duyulmayan masalcı nine, dede, teyze ve amcaların arandığını biliyorum. Bilhassa türkçe okuyan yok, ilgililere en yakın okul ve kitaplıklara öneri götürmelerini tavsiye ediyorum. Bu aynı zamanda türkçemizi korumak adına bir vesile olabilir.
Bütün yıl süren yukarda bahsettiğim okuma geleneğinden başka,
5 – 22 Kasım arası Berlin’de masal günleri yapıldı Bu sene tam yirminci yılını kutladı. Bu etkinliğe Tiyatrom iki uzun masal gecesi olarak katıldi, her sene katılıyor. Bu satırları yazarken program önümde duruyor. Yazısı çok küçük, gözlükle bile zor okunuyor. Tarama esnasında gözden kaçırmış olabilirim. Ama ben bir tane bile türk masalına rastlamadım.
Önümüzde tam bir sene zaman var [*].
Märchentage
Altmış kuruluştan yalnız Merkez Müslüman Kuruluşu’nun
(Zentralrat der Muslime) adı geçiyor.
Tam yirmiüç ülkenin elçilikleri öğrencilere masal günlerinde kapılarını açıp kendi ülkelerinden masallar okudular. Almancaya çevrilmiş yeterince masal kitapları olduğu halde Türkiye Cumhuriyeti Elçiliği’nin adı geçmiyor. Yukarda bahsettiğim ülkeler yalnız Avrupa Topluluğuna üye ülkeler değildi. Almanca öğrettikçe anadilim türkçeye aşık oldum, Ama kültürümüzü yaşadığımız ülkelerin dilinde daha etkili yayabiliriz, diye düşünüyorum. Ayrıca türkçe okuma arzusu teklif edilebilir. Berlin Duvarı yıkılmadan önce Doğu Berlin’e kitap almaya giderdik. Zira Doğu Almanya kitaplarında türk yazarlarının eserlerine daha çok rastlanırdı.
Yazımın başlığına verdiğim adı Coca Cola firmasının yaptığı etkinliğinin bir projesinden aldım. Doğan Burda Derneği yayıncılığının bastığı Atlas bu kitapcığı vermişti. Kayıp Masallar adı ile bu proje gençleri masal araştırmaya teşvik ediyor.
Gençler yörüklerin yaşadıkları yayla ve köylere giderek anlatılan masalları derleyip kitapcık haline getirmişler. Hatta bir de film kayıdı yapmışlar. Bu projeyi Buğday Derneği destekliyor.
Artık televizyon yörüklerin hayatında da yer alıyor. Anlatılmaya anlatılmaya masalcı nineler de unutmuşlar. Ama bu proje ile hafızalarda kalanlar deşilince, hele bir köyde öğretmenin verdiği şu ev ödevi ile yeniden canlanmış:
“Herkes masalcı dede ve ninelerden duyduğu bir masalı yazsın.”
Yörüklerde masal anlatanlar yalnız erkekler değil, kadınlarda var.
Aslında iyi haber, haber değildir, tezinin etkisi ile birçok pozitif etkinliklerden haberimiz olmuyor. Türkiye’de çok güzel çalışmalar var.
Kayıp Masallar Proje Müdürü H. Çağlar İnce ve arkadaşları Kazdağları’nda Edremit Körfezi manzaralı bir Yörük köyünde evin on yaşındaki oğlu adaşı Çağlar’a biz yakında geleceğiz. O zamana kadar ninelerinden bize masal bulur musun, diyor. Çağlar’ın cevabı çağımıza çok uyuyor: “Tamam ağabey, internetten indiririm.” (sayfa 6)
Bu satırları okurken sevindim, internet elektronik teknoloji çok yaygın, ıssız köşelere kadar ulaşmıştı. Üzüldüm, insan ilişkileri yerini televizyon ve bilgisayar aldı.
Beynimizin çok az bir kısmı çalışıyor. Çok yakından tanıdığımız insanların adını bile aklımızda tutamıyoruz. Yunan filozofu Aristoteles (394 – 322 MÖ) yazının yayılmasından şikâyet ederdi. Yazı ile hafıza zayıflıyor, egzersiz yapmayınca akılda tutma zorlaşıyor.
 
Her çocuk akşamları geç yatmak ister, uyumak istemez. En iyisi ışıkları söndürünce, şimdi sıra sende diyerek bir masal anlattırmak. Böylece fantazi becerileri körelmiyecektir.
Sevgili okurlarım, en yakınınızdaki bir çocuğa veya bir yetişkine anlatmanız ümidiyle bir masal ile yazımı noktalamak istiyorum.
Padişah ile Çoban [sayfa 20]
Zamanında padişahın oğlu çözümü olmayan hastalığa yakalanmış.
Doktor doktor gezmişler, bir çözüm bulamamışlar. En sonunda birisi, bir Yörük köyünde koyun otlatan çobanın yanına git. O çoban, gamsız kedersiz birisidir. O çobanın göyneğini alırsan sen bu hastalıktan kurtulursun, demişler.
Araya araya bu dağdaki yörüğü bulmuşlar. Padişahın oğlu çobana demiş ki, ben bir amansız hastalığa yakalandım. Çözümümde sensin. Senin bu göyneğini alırsam ben bu dertten kurtulacakmışım. Bunu dediği andan itibaren bizim Yörük çoban iki elini şakaklarına alıp düşünceye dalmış. Tabii padişahın oğlu şaşırmış. Neden böyle oldu? Biz seni dertsiz, gamsız, tasasız bir kişi biliyorduk.
Çoban, koskoca padişahın oğlu gelmiş benden göynek istiyor. Ama benim ona verecek bir göyneğim bile yok. Ben düşünmeyeyim, ben dert etmeyeyim de kim dert etsin, demiş.
Hoşça kalın, masalsız kalmayın!
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen
 
[*]
Her sene Kasım ayında masal günleri organize eden:
Märchenland – Deutsches Zentrum für Märchenkultur
Tel.: 030 2809 36 03
Kaynaklar:
Kayıp Masallar, Doğan Burda Dergi Yayıncılık, Atlas
(kitapçık sayfa 6, 20)
Es war einmal. Unsere beliebtesten Märchen, S.5, Falkenverlag
ISBN 3-8068-4170-5
An Nachtfeuern der Karawanserail, Elsa Sophia von Kamphoevener,
Rowohlt, 2004, 8.Auflage, 3 Bände
ISBN 3-499-12400-9

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.