KARDEŞLİK ÖRGÜTÜ VE NEMRUT…

ABONE OL
11:27 - 23/10/2020 11:27
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Arama motorlarında yapacağınız kaynaklarda Nemrut ile ilgili olarak Adrian Gilbert ismine rastlarsınız.  Dünya’da ezoterik sırları ve özellik ile Nemrut’u araştırdığı belirtilir. Çeşitli kaynaklarda hep 1972 yılı işaret edilir.  Nemrut ile ilgili öykünün anlamının farklı olduğunu, Orion ve Sirrus´yıldızlarının Nemrut ile ilgili önemli bir sırrı sakladığına; bir gün bunun öğrenileceğine, ancak bunun Nemrut Dağının altında yatan sır veya sırlar çözüldüğü zaman bunun olabileceğini dair iddiaları var. Hele bir Kardeşlik örgütü iddiası var ki akıllara zarar…

Okurları merakta bırakmamak için ilgimi çeken bir pasajı aktarayım:

 “Kardeşlik Örgütü” Anadolu´daydı Nemrut´un Sırrı Nemrut Dağı hep gizemli iddialara hedef oldu; hatta uzaylıların gizli üssü olduğu bile iddia edildi; kesin olan tek şey dağda bilinmeyen veya henüz keşfedilmemiş tünellerin olduğu ve efsanevi Commagene Kralı I. Antiochos´un kayıp mezarıdır. Dağın gizemi, çok değişik alanlara yöneliyor; Hıristiyanlığın burada başlamasından tutun da, İsa´nın doğumundaki simgesel anlama ve de Noel´in yanlış zamanda kutlanmasına kadar… “The Orion Mystery ve The Mayan Prophecies” kitaplarının yazarlarından araştırmacı Adrian Gilbert, bu sırrı kovaladı, Rusya´dan Fransa´ya ve Mısır´a, Filistin´den Güneydoğu Anadolu´ya uzanan yorucu bir çalışmadan sonra edindiği bilgileri, inanılmaz iddialarla bütünleştirerek, bir kitap yazdı ve gizem büyüdü.

***

Gelelim bizi ilgilendiren tarafına.

Henüz yeni keşfedilen Göbekli tepe kazı alanı yağmurdan-yaştan, güneşten korunup, muhafaza altına alınırken; Komagene krallığının medarı iftiharı 2206 m. Yükseklikte yer alan Nemrut; maalesef ihmal edilmiş.

Bundan kırk yıl önce ilk kez eski yoldan katırlarla tırmanıp tepesine eriştiğimiz Nemrut; Dünya’da güneşin en güzel doğduğu ve battığı yerlerden biri. Dağın Tepesinde yer alan heykelleri görmeye her yıl çeşitli ülkelerden binlerce turist geliyor.

Geçtiğimiz yıl bir gezi programı dahilinde Nemrut’a tırmandık.  Para basan bir ziyaretçi merkezi ve hangi akla hizmet ise yağmurda yağışta kayganlaşan parlak merdivenler dışında, korumaya yönelik yeni bir şey yapılmamıştı.

***

Kar serpelediği anda veya yağmurda tepeye çıkmak ve kış manzarasından yararlanmak ise şu sıralarda mümkün değil.

Açık hava müzesi olarak kabul edildiği için kış süresince tavsiye edilmiyor. Havalar iyileştiğinde minibüsler ile döne, döne virajlı bir yoldan tepeye ulaşıyor, daha sonra yöreye özgü, dizayn edilmiş; kamyondan bozma taşıyıcılar ile merdivenlerin başlangıcına ulaşıyorsunuz.

Biz ilk kez çıktığımızda üç yerde mola vermiş, hayatımızda ilk kez katıra binmiştik. Tabii, bizim için büyük macera idi. Bir daha çıkmaya da tövbe etmiştik. Ancak kırk yıl sonra tövbemizi bozmakta hiçte kötü etmemiştik.

O yıllarda, Heykeller bugünkü kadar çatlak ve dökülmüş değildi. Çok fazla koruma bandı da yoktu. Görevlide azdı. Şimdi ise pek çok görevli mevcuttu ve heykellere zarar verilmemesi için ikaz ve uyarılar yapılıyordu. Nefis bir gün batımı izleyip, merdivenler kayganlaşmadan aşağı indik.

***

Ancak; ertesi günü Göbekli tepeye gidince oldukça şaşırdık.

Çünkü Göbekli tepe bir zamanların terk edilmişliğinden kurtulmuş; modern bir kazı alanına dönüştürülmüştü. Ege kıyılarındaki ören yerlerini gezerken içecek bir şişe su bulamamış, rehber ve harita temin edememiş, nereyi gezdiğimizi anlamadan dolaşmıştık.  Bütün bunlara rağmen ören yeri giriş ücreti ödemiş, acı-acı gülümsemiştik.

Göbekli tepe’ye verilen önem ve özen karşısında hayret etmemek, Türk arkeolojisi adına gurur duymamak mümkün değil.

Ülkedeki bu değerlerin korunması ve kollanmasında ki tezatlar, insanı derin-derin düşündürüyor… Arkeolojik araştırmalar,  her türlü tehlike ile, iftira ile karşı-karşıya kalan kadroların sessiz-sedasız çalışmaları ile ilerliyor. Önceden yaşananlardan mümkün olduğunca dersler çıkarılması gerekiyor.

***

Dünyanın ilk üniversitesi olan Harran Üniversitesi kazılarının, kısıtlı ödeneklerle ve cansiperane çalışan görevliler ile ağır-aksak yürüdüğü bir gerçek.  Pek çok kazı alanında buluntuları temizlemek için eski diş fırçalarına dahi muhtaç olunduğunu biliyoruz.

En önemlisi; bir daha geri gelmeyecek şekilde zamana ve eski eser hırsızlarına yenik düşen bu değerlerin beklemeye tahammülü yok. Ülkeden kaçırılan tarihi eserlerin “alt tarafı taş…” olarak görülmesi hepimiz için bir kara leke olup, yabancı müzeleri süslemektedir.

Ülke gelirini arttırmak için turizm önemli bir kaynaktır.

Dünya mirası listesinde yer alan yerlere biraz daha dikkat ve ilgi göstermek, özellikle insanımızı bu konuda aydınlatmak gibi önemli bir görevimiz var.

Yok olup gittikten sonra dövünmenin hiçbir yararı olmayacaktır.

Taner Tümerdirim

[email protected]

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.