KARARTMA GECELERİ

ABONE OL
19:03 - 01/10/2020 19:03
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

20 Temmuz 1974 sabahı uçakların bombardımanından sonra Türk ordusu 6:15’ten itibaren havadan indirme ve denizden çıkartma başlattı. Denizden çıkarma Karaoğlanoğlu plajına yapılmıştı. Rumlar, Türkiye’nin 1963 ve 1967’deki gibi adaya müdahale edemeyeceğini düşünmüş, bu yüzden ilk başta etkili müdahale edememişlerdir. Ancak akşama doğru karşı harekâta başlamışlardır. Kıbrıs harekâtıyla birlikte özellikle Ege sahillerinde karatma geceleri başlamıştı. Aydın’da evlerimizin tüm camlarını siyah elişi kâğıdı ile kaplamıştık. Geceleri kesinlikle ışık yakmamamız gerekiyordu. Her an Yunan hava saldırısı bekleniyordu. Bu karartma gecelerinde genelde sıcaklar nedeniyle komşular kapıların önünde hasırlar serip, gündüzden hazırladıkları börek ve poğaçaları yiyip çay içerlerdi. Hoş sohbetler çiğdem çıtlatarak dinlenirdi. Bu karartma gecelerinin en dinlenilen öyküleri ise börekçi Ayşe ninenin cin ile insanoğlunu aşkını anlatan korkunç hikâyeleriydi. Bu börekçi Ayşe ninenin bir de güzeller güzeli bir torunu vardı. Tabii bu güzel kızın da gizli yavuklusu da bendim. Kıpır kıpır delikanlı olarak ta karartma gecelerinde en çok saklambaç oyununu pek severdik. Sadece ay ışığını aydınlattığı sokakta saklambaç oynarken kızla oynaştığımızdan uzun süre saklandığımız yerden çıkmazdık. İşte böyle karartma gecelerinden birinde;

Ayşe nine karşı evdeki komşuyu balkonda görünce

“gız Fatma ne yapyon, sen de gelsene”

“sağol Aşa nenem, İbram işten yeni geldi, pek yorgunuz, erken yatcaz gari böyün”

“eyi, eyi dinlenin gari”

Kapı önündekilerle sohbeti sürdüren Ayşe nine göz ucuyla da karşıdaki evi kesiyordu. Yaklaşık yarım saat sonra karşıdaki yarım yamalak kara kâğıtla kaplanmış banyo penceresinden mum ışıkları dışarı sızınca kinayence yanındakilere fısıldadı

“bak gödün mü şimdi eyice dinlendile gari” .

Ben de saf saf sordum:

“Ne diyorsun Ayşe ninem anlayamadım?”

Yanıt:

“Siz güçüksünüz anlayavermeyin gari” dedi.

Tabii ben ve torunu göz göze gelerek gülüştük

“he, pek küçüğüz gari”

İşte bizim oralarda karartma geceleri sanki hiç savaş tehlikesi yokmuşçasına hep böyle festival havasında geçmişti. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Kuyruklu yıldız altında izdivaç” adlı eserindeki gibi olaylar yaşanıyordu.

Hep Ege’nin öte yakasındakiler karartma gecelerini nasıl geçirdiler diye merak ettim. Yıllar sonra Yunanlı dostlarıma hep bu geceleri anlattırdım. Onların anlatımlarına göre, zengin olanlar çoluk çocuk Atina’ya gitmişler. Bazıları da işlerini bırakamadıklarından sadece çocuklarını Atina veya civarındaki illerdeki akrabalarına göndermiş. Genelde durumu iyi olmayanlar adalarda kalmış. Böyle bir fakir bir ailenin çocuğu olan Yorgo bana karartma geceleri ile ilgili unutamadığı bir anısını şöyle aktarmıştı:

“Karartmanın başlamasıyla birlikte tüm adadakiler evlerini bodrum katlarında yaşamaya başladı. Çoluk çocuk bodrumda bir odada geceyi geçiriyorduk. Kulaklarımız ise Türk uçaklarının sesini duyacağız diye radar gibi hep dinlemedeydi. Küçük bodrum penceresinden havada herhangi bir ışık belirtisi gördüğümüzde “Türkler geliyor” diye endişe duyuyorduk. Başımıza bu işleri açan Rumlara da çok kızıyorduk. İşte böyle gecelerden birinde karanlık bodrum odasında çocuk aklımla bir mantık yürüterek babama sordum “baba Türkler havadan gelirse uçak motorları sesinden duyarız, ama sessizce sahilden gelirlerse ne yapacağız?” Babam ani bir refleksle ağzıma bir tokat patlattı ve hemen ardından bana sarılarak ağlamaya başladı. Sürekli olarak benden özür diliyordu, sinirleri son derece gergindi. Bu babamdan yediğim ilk ve son tokat oldu”

İşte aynı denizin iki ayrı tarafından yaşayan insanların farklı ölüm korkusu algılamaları… Onlar bodrumdan çıkamazlarken, bizimkilerin gençleri sokaklarda flört yapıyor ve bazı evlerin küçük banyo pencerelerinden hafif mum ışıkları sızıyordu…

Ahmet İNCEL

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.