KARANLIKTA ISLIK

ABONE OL
18:56 - 01/10/2020 18:56
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Biata canı gönülden teslim Medya Patronları, patronların sınırsız kredi kartlarına sıkı sıkı sarılmış Genel Yayın Yönetmenleri huzura kabul edilmelerinin tadını çıkarırcasına tıkış tıkış oturdukları koltuklarda saygıyla yerlerini aldılar.

Patronlar daha sonra asıl patron oldukları ithalat, ihracat, sanayi, işletmelerine sağlanacak getiriyi düşünerek kıpır kıpır eden Dolar ve Eurolarla nasırlaşmış, kalınlaşmış kalplerinin sesini bastırmaya çalışıyorlardı.

Arada bir kredi kartlarının dizili olduğu sol iç ceplerinin üzerine bastırdıkları pençelerini dışarıdan görenler hepsinin aynı anda para para diye atan yüreklerinin sıkıştığını sanırdı. Bunlar; en varlıklı, çok satan gazetelerin ve TV kanallarının paralı silahşorlarıydı.

Gözleri başbakanın titreyen badem bıyıklarının, bazen sarı bazen gri rengine odaklanmış, onunla göz göze gelme çabaları elastiki boyunlarını vıcık vıcık terle sıvamıştı.

Başbakan emirlerini sıraladı.

Huşu içinde dinlediler.

PKK cinayetleri yerine, Türkiye’nin altın çağını yaşadığını allayarak, pullayarak verilmesinde anlaşmaya varıldı.

Patronlar gazetelerinde, Televizyonlarında methiyeleri, genel yayın yönetmenlerine dikte ettirdikten sonra holdinglerinin kapısından mağrur ve güven içinde girdiler.

Aykırılar saf dışı edilmişlerdi.

Cumhuriyet Gazetesi, Aydınlık Gazetesi, Sözcü Gazetesi, Ulusal Kanal, Kanal B, Beyaz TV aforoz edildiler.

Devir Sultan Abdülhamit devri değil, devir Tayyip Erdoğan devriydi.

Ya biat edeceksin ya da bertaraf olacaksın.

Onurlu gazetecilik etiği, özgür basın dedin mi, kapı dışında kalakalırsın.

Daha ileri gidersen soluğu Silivri’de alırsın.

Yıl 1999.

Türkiye kararlı bir tavır koyma iradesini yaşama geçirme dönemecine girdiği yıldır.

Terörün sadece PKK’nın cinayetlerine karşı yurtiçinde değil, yurtdışında da devlet olma kuralını ortaya koymasıyla olanaklı olduğunu göstermeye başladığı yıldır.

Tavrını da koydu.

Yıllardır sürmekte olan PKK terörüne karşı Türkiye’nin siyasal kanadının ve silahlı kuvvetlerinin koyduğu tavrın blöf olmadığını gören Suriye, zoraki ‘’kaybol” notasıyla Apo’yu kapının önüne bırakıverdi.

Yurtdışı destekçilerinin ve PKK’nın çırpınışları işe yaramadı.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tüm kurumlarının kararlı tavrı; ne Yunanistan, ne Rusya, ne de İtalya’nın uçuk ve de kaçık siyasilerinin çabaları Apo’yu Türk Silahlı Kuvvetlerinin derdest etmesine engel olamadı.

Türkiye Cumhuriyeti saygın bir devlet olmanın gereklerini yerine getirince dışarıdan ve içeriden teröre verilen destek bitme noktasına geldi.

Abdullah Öcalan, elleri kelepçeli, gözleri bağlı, kafasına geçirilmiş çuvalla İmralı’da Kıdemli Albay Atilla Uğur tarafından sorgulaması yapılırken ilk sorduğu soru:

‘’Beni asacak mısınız?” Olmuştu.

Evvelsi gün, Tayyip Erdoğan’ın hem manevi hem maddi destek verdiği Haçlı ittifakının teröristlerince Kaddafi’yi canavarca linç edilmesinin benzeri Öcalan’a yapılsa yer yerinden oynamazdı. Ama burası Türkiye Cumhuriyeti Devletiydi.

Bağımsızlığını başka ülkelerin çıkarları ve himmetleriyle değil, özgürlüğün bedelini şehitleriyle ödeyerek kazanmıştı.

Türkiye Cumhuriyeti ne aşiret, ne de cemaat topluluğuydu.

Eksiklikleri olmasına karşın yinede Laik, Demokratik bir Hukuk Devletiydi.

Adil yargılamayla yargılanacağı bildirildiğinde:

‘’Ben devletimin emrindeyim. Devletimin vereceği tüm görevlere hazırım!” Diyordu.

Öcalan’ın, verdiği bilgilerle kendi örgütünün beli kırılmıştı.

Kendisine maddi destek veren işadamlarını, politikacıları, ülkeleri, uyuşturucu ticaret ilişkilerini bir bir anlatıyor, pişmanlıklarını yana yıkıla ortaya döküyordu. Bütün bunlar kayıt altına alınıyordu.

Öcalan, hiçbir baskıya, işkenceye maruz kalmadığını yargı sürecinde bütün dünyaya duyuruyordu.

Terör durmuştu.

Devlet artık ülkenin her tarafına hükmedebiliyordu.

Taki, Emperyalizmin lideri ABD’nin Ortadoğu’da sömürü Projesi olan BOP projesini uygulamaya başlamasına kadar. Projenin Taşeronu Türkiye, Eşbaşkanı ise 1991’den beri hazırladıkları Recep Tayyip Erdoğan’dı.

AKP iktidarında PKK’ya da umut ışığı yandı.

Kuzey Iraktaki aşiret reisleri Barzani ve Talabani ABD’nin himayesinde Irak Halkına ihanetinin bedelini efendilerinin bahşettiği makamlarla aldılar.

Türkiye’de İtibar sahibi oldular. Türkiye’ye geldiklerinde devlet töreni ile kırmızı halılarla karşılandılar.

PKK, AKP iktidarında kan dökmeye tekrar başladı.

TSK, Kuzey Irak’a giremiyordu.

.Barzani, PKK’lıları isteyen hükümete: ‘’Kedi bile vermem!” diyerek postasını koydu

Üstelik PKK’nın siyasal uzantısı meclise girerek, İmralı ve Kandil’in direktiflerine göre başkaldırıyı açıkça desteklemeye başladılar.

Açılım adı ile Kandilden gelen PKK militanlarının ayaklarına hâkimler gönderildi. Sınırlara kurdurulan çadırlarda PKK militanları aklanmaya çalışıldı. Türkiye artık bir çadır devleti konumuna düşmüştü.

Başbakanın şerefsizlik saydığı PKK görüşmesinin kasetlerinden başbakanın kendisi çıktı.

TSK’nın PKK’yı sindiren komutanları düzmece ihbarlarla Silivri Toplama Kamplarına hapsedildi. Kasetler ülkenin terör karşısında düştüğü acizliği gösterirken, başbakan ve bakanları muhalefeti suçluyorlardı

2002 de AKP’nin iktidara gelişinden bugüne kadar TSK 967 şehit verdi.

PKK ile yapılan pazarlıklar, verilen sözler neden halktan gizleniyor?

Ve vatanı böldürmemek için vatani görevini yaparken PKK kurşunlarıyla şehit düşen piyade Çavuş Birol Elmas’ın dramını medya es geçti. Geliri olmayan annesi ve biri engelli üç çocuğu ile elektrik parasını ödeyemediği için kesilen elektriği ölüm haberini alan yetkililer tarafından alel acele bağlanması Türkiye’nin içler acısı durumunu gösteren utanç göstergesidir.

Halka, Porşeye binmeyin diye azarlayan başbakanın borçlu devletin kesesinden aldırdığı, karısının, kızının ve de ailesinin düğün seferlerinde kullandığı uçakları, sayısı bilinmeyen lüks arabalarına ne karışan var ne soran var.

Her gün ülkenin her köşesinden gelen şehit asker ailesinin çığlıkları kulakları sağır ederken, insanları diri diri toprağa gömen Hizbullah katilleri ve insanların inançlarını kullanarak yetim hakkını hortumlayan Deniz Feneri vurguncuları İmamın Yargıçlarınca serbest bırakılıyor.

Gizli oturumda terörle mücadele konuşulacak.

Konuşulanları PKK öğrenecek, Halkın haberi olmayacak.

O nedenle gizli tutuluyor.

Halk ne yapıyor?

Ne yapacak!

Her yanı ölüm kokan sokaklarda, korkularını bastırmak için koro halinde:

Islık çalıyor!

Yıldız AKALIN

Not: Kıdemli Albay Atilla Uğur’un yazdığı: Abdullah Öcalan’ı Nasıl Sorguladım adlı kitabını okuduğunuzda gerçekleri daha açık göreceksiniz. Y.A

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.