KANIMIN RENGİ “KIRMIZI”

ABONE OL
11:32 - 23/10/2020 11:32
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Geçen gün Tıraş olurken yanağımı kesmişim.

Küçücük kesikten sızan kanın miktarını görünce epey şaşırdım.

Bir yandan da renginin açık kırmızı olmasına sevindim.

Çevremizde olup biten bunca şeye rağmen damarlarımızdaki kanın koyulaşmaması ve maviye dönmemiş olması da dayanıklılığıma işaret diye sevindim.

Öyle ya, ya mavi aksaydı?

Dışarıdan bakınca bütün damarlarım mavi gözüküyor da…

***

Bu küçücük kesikten bu kadar kan aktığına göre, kolu-bacağı kopanlardan; kurşunlarla, bombalar ile delik deşik olanlardan kim bilir ne kan akıyordur diye düşünmeden edemedim.

Kim ne derse desin insanın insana ettiğini, akrep akrebe etmiyor.

Bunca yıldır televizyonlarda savaş filmleri izlemek, polisiye dizilerin tiryakisi olmak, akıl tutulması yaşadığımız; doktor programları, yemek programları, vurdulu kırdılı ağa dizileri izlemek içimizde dindirmeye çalıştığımız acıları tetiklemiyor mu?

Ve kaba kuvvet hayatımıza egemen olmuyor mu?

Oysa bir insanın sözleri ile de olsa canını acıtmak, gururunu incitmek, onuru ile oynamak bunu yapanların içini sızlatmalı… Kaldı ki, canına kıyacaksınız.

***

Şöyle bir düşündüm de, acaba benim de kendi-kendime itiraf edemediğim, intikam almak istediğim birileri var mıydı?

Evet. Ölümü öldürmek isterdim. Zamansız gelen, beklenmedik anda sevdiklerini sizden alan ölümü…

Uğradığım bunca haksızlığa, aldatılmışlığa, güvenimin suiistimal edilmesine rağmen, sadece bağırıp çağırmak ve yaptıklarından nadim olup-olmadıklarını öğrenmek dışında çevremde kimse kalmamış. Hatta bazıları ile yeniden dost olmayı, onları olduğu gibi kabullenmeyi başarmışım.

İnsanı terbiye etmek için gelecek günlerin adaletine sığınmak, kadere güvenmek; olacakları görmek için sabırlı davranmak gerektiğini düşünüyorum. Kalan ahir ömrüm de, bunca yıl biriktirdiğim ders bundan ibaret.

Malımızı çalana da, hakkımızı yiyene de, haksız yere iftira atana da katlandığımı düşünüyorum.

Bazı insanların başına gelenleri gördükçe de acı-acı düşünüyorum.

Tek üzüldüğüm şey,  her zaman için yarar sağlayacak olan çocuk ve gençlerin önünün o veya bu şekilde kesilmiş olmasından ibaret.

***

Eğitim denilen şey insanları öldürmeyi değil, hep beraber nasıl yaşanması gerektiğini öğretir.  Medeniyet denilen şey ise insanın yaşamını kolaylaştırmaya çalışmasıdır.

Bize düşen görev; insanlığı kaosa sürükleyen düşünce ve eylemlerin doğru olmadığını herkese haykırmak olmalıdır.

Eline yetki geçenin kendi krallığını ilan ettiği; yaşam biçiminde gemi azıya aldığı, yanlışları düzeltmek yerine yeni yanlışlar eklediği; makamlarının ulaşılmaz olduğu bir zaman diliminden geçiyoruz.

Bu gerçek, sadece yaşadığımız ülkenin sorunu değildir. Dünya da pek çok ülke ayni sıkıntılarla boğuşuyor.

Maalesef kökeninde de,  Liyakat denilen şeyi kendi düşünce sistemlerine göre kurguladıklarında sonuçlar farklılaşıyor. Değişik bir insan ve medeniyetler birleşmesine sahip, farklı bir kültür mozaiği oluşturan ülkeler bunu bir zenginlik fırsatı olarak görüyorlar. Ancak durum bizde böyle değil.

Ülke genelinde milli kültürümüze, birlikte yaşama alışkanlıklarımıza, varlıkları ile zenginlikler katan insanları dini ve etnik azınlıklara bölmeye devam ediyoruz.  Kendine Türk olmayı, Türkiye’de yaşamayı bir şeref addeden, yüzlerce yıldır bu topraklarda kendi dini veya kültürel alışkanlıklarını sürdüren insanları dışlamak, onları kendi yaşadığı yerlerden ve alışkanlıklardan ayırmaya veya ayrı tutmaya çalışmak vatana ihanet olarak yorumlanmalıdır.

Düşünün;  Yüzlerce yıldır bu ülkenin bireyi olarak vergisini ödemiş, askerlik görevini yerine getirmiş, şehit olmuş, vatan toprağını birlikte savunmuş, birbirinden kız alıp vermiş, akraba olmuş insanları dışlamak olsa-olsa bir zamanlar Adolf Hitlerin ırkçılık mantığından başka bir şey değildir.

Gerçi bu paranoyaya kapılmayıp, ülkesindeki Yahudileri el üstünde tutmuş,  işbirliği yapmış olsaydı,            -insan olarak tarihte yaptıklarını asla tasvip etmiyorum- bugün Almanya’yı kimse tutamaz, dünya düzeninin Avrupa yakasındaki en büyük güç olurdu.

***

Neyse ki kanımızın rengi kırmızı aktığı sürece beyazla buluşma şansımız var. Bize düşen görev; doğru bildiğimiz şeyleri söylemek; yazmak ve hayatımıza uygulamak olacaktır.

Tavsiyem; ülkeyi bekleyen ve dış güçlerden kaynaklanan, bazılarının farkında olmadığı tehlikeleri fark etmek ve fark ettirmektir.

Taner Tümerdirim

[email protected]

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.