KANDIRILMAK

ABONE OL
18:10 - 01/10/2020 18:10
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

KANDIRILMAK

15 Temmuz Cuma günü kime karşı yapıldığı net olarak belli olmayan darbe girişiminin siyasi iktidara değil, yaşanan süreçte Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) yapıldığı anlaşılmaktadır. Çünkü AKP iktidarıyla birlikte ve emperyalist güçlerin desteğiyle, göz bebeğimiz TSK’ye darbe üstüne darbe yapılmıştır.

Çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile TSK, dış güçlerin söylemiyle kafeslenmiştir. Türk Ordusu pasif bir konuma getirilmiş, ülke savunmasını yapamaz duruma düşürülmüştür. TSK’nin bu duruma getirilmesine sessiz kalınması, yıllardır ordumuza karşı yapılan kara propagandanın sonuçlarındandır. Siyasi iktidarın anayasaya aykırı olarak, Türk Ordusu’na KHK ile yaptığı itibarsızlaştırma ve etkisizleştirme düzenlemelerine muhalefet partilerinden, sendikalardan, demokratik kitle örgütlerinden ve kendilerini aydın sınıfına koyan insanlardan ses çıkmamaktadır.

Demokrasiye karşı askeri darbeleri eleştirenlerin, demokrasiye karşı sivil darbeler hakkında sesleri çıkmamaktadır. Üstelik askeri darbelere karşı olduklarını söyleyenler, askere yapılan darbeleri desteklemektedirler. Türk Ordusu’na yönelik 2008 yılından beri gerçekleştirilen darbeler, emperyalizmin Türkiye’nin istikrarsızlaştırılması projesindeki en önemli adımlarından birisidir. Türk Ordusu’na yönelik darbelerin en önemlisi Ergenekon ve Balyoz gibi düzmece davalarla yapılmıştır. Zamanın başbakanı Tayyip Erdoğan, bu davaların ‘savcısı’ olduğunu haykırmıştı, ortakları ise Fethullah Gülen ile tarikatının üyeleriydi. Şimdi o üyelerin itiraflarını hayretle ve ibretle izlemekteyiz.

TSK’de, Fethullah Gülen’in güdümündeki komutanlar kilit noktalara yerleştirilirken, askeri okulların sınavlarında Fethullah Gülen yanlılarına sorular verilirken birlikte yürüyenlerin “kandırıldık” diyerek bu işlerden sıyrılması düşünülemez. Zaten “ne istediler de vermedik?” sözü de bir itiraftır. 3 Ağustos Çarşamba günü Olağanüstü Din Şurasında konuşan Tayyip Erdoğan şunları söylemişti: ”Fethullah Terör Örgütü’nün gerçek yüzünü çok daha önceden ortaya dökememiş olmanın üzüntüsü içindeyim. Bundan dolayı hem rabbimize, hem de milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum. Rabbim de, milletim de bizi affetsin.”

Af dileme ile suçlar ve hatalar göz ardı edilebilseydi, o zaman mahkemelere de, hukuka da gerek kalmazdı. “Kandırıldık, ahmaklık ettik, bu üç harflilerin işi, 15 Temmuz gecesi öğrendik, Allah ile ilgili söylemlerinden ötürü biz onları iyi adamlar sanmıştık” gibi mantıksız bahanelerle, ‘Tanrı’dan ve milletten’ topluca af dilemenin hukuk devletinde yeri olmaz. Hukuk devletinde af ya da ceza, bilinmeyen sonraki yaşama bırakılmaz, bu dünyada çözümlenir ve Tanrı’dan af dilenmez. Suçunuz varsa yargılanırsınız, gereken neyse o yapılır. “Rabbim de, milletim de bizi affetsin” sözü sadece bir özeleştiridir ama yetmez. “Ben bu davaların savcısıyım” diyen Tayyip Erdoğan’ın, bu sürecin tüm mağdurlarına maddi ve manevi borcu vardır. Siyasi iktidar bu davalarla anayasayı çiğnemiştir, sivil darbe yapmıştır. Birlikte yürüdüğü Fethullah Gülen’in devleti ele geçirme projesinin ortağı olmuştur. Bu süreç, af dilemekle geçiştirilecek kadar basit değildir.

1972 yılında İzmir Sıkıyönetim Mahkemesi’nce ‘devletin temel nizamlarını dini esas ve inançlara uydurmak’ suçundan ağır hapse mahkum edilen Fethullah Gülen, 1974 yılında çıkarılan af ile kurtulmuştur. Kırk yılı aşkın süredir, dış güçlerin emrindeki bu imam emeklisini koruyup kollayan, bu dini tarikatın devlet içinde örgütlenmesine göz yuman tüm siyasetçiler, kişiler ve kurumlar suçludur. Ülkemizin bugünlere getirilmesine neden olanlar hakkında bir kez daha düşünmek gerekir.

Dünden, bugüne “ne istediler de vermedik?” söyleminden, “Rabbim de, milletim de bizi affetsin” noktasına gelinmiştir. Cehaletin ve ihanetin adı, demokratlık olarak sunulmaktadır. Emperyalist ABD ve AB’nin isteğiyle Türk ordusu, demokrasi adına etkisizleştirilirken, hiç kimseden ses çıkmamaktadır; demokrasi böyle mi korunacaktır? Eğer siyasi iktidar kandırılmışsa, aldatılmışsa işgal ettikleri koltukları bırakmalıdırlar ve hukuksal olarak da gereği yapılmalıdır. Vatanını seven, demokrasiye inanan, Kemalist ilke ve devrimleri özümseyenler kandırılmadı, aldatılmadı ve hep ülke yararına doğruları söyledi. Ne yazık ki Kemalistlerden kaçanların, kandırılanların, aldatılanların bugün geldikleri ve ülkemizi getirdikleri konum ortadadır…

Suay Karaman

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.