KANDİL GECELERİ

ABONE OL
19:03 - 01/10/2020 19:03
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Türkiyeli Müslümanlar arasında kandil geceleri diye bilinen geceler; Rebiulevvel ayının on ikinci gecesi olan Mevlid, Recep ayının ilk cuma gecesi olan Regaib, yine Recep ayının yirmiyedinci gecesi olan Mirac, Şaban ayının on beşinci gecesi olan Beraat ve Ramazan ayının yirmi yedinci gecesi olan Kadir Gecesidir.

Bu geceler, Osmanlılar döneminde II. Selim zamanından başlayarak, minarelerde kandiller yakılarak halka duyurulup kutlandığı için “Kandil geceleri” olarak anılmaya başlanmıştır. (1)

Kadir Gecesi

Bu gecelerden Kadir gecesi ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de müstakil bir sûre bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerim’in doksan yedinci suresi olan bu sûrede Allah-u Teâlâ, Kadir gecesinin bin aydan daha hayırlı olduğunu bildirmiştir. Bu gecenin Ramazan ayının yirmiyedinci gecesi olduğu söylenir. Ancak bu söylem kesin bir delile dayanmamaktadır.

Kadir gecesi ile ilgili hadislere bakıldığında Peygamberimizin (sav), gecenin tespiti konusunda müminlere tavsiyesi, Ramazan ayının son on gününün tek gecelerinde aranması şeklinde olmuştur. Buna göre Kadir gecesi Ramazan’ın yirmi bir, yirmi üç, yirmi beş, yirmi yedi ve yirmi dokuzuncu gecelerinden herhangi biri olabilir.

Yani Kadir gecesi, zamanımızda Müslümanlarca ihya edilmeye çalışıldığı gibi herkesçe bilinen bir gece olmayıp, aksine gizlenmiştir. Resulullah (sav) bile Kadir gecesinin Ramazanın kaçıncı gecesi olduğunu bilmiyordu.

Kadir gecesinin ihyası ile ilgili olarak Peygamberimiz’den herhangi bir ibadet tavsiye edilmemiştir. Fakat Âişe validemizin bildirdiğine göre Peygamberimiz Ramazan ayında, diğer aylarda görülmeyen bir ibadet gayretine girerdi. Ramazan’ın son on gününde ise gayreti çok daha fazla olurdu. Mesela, son on günde itikâfa girerdi. (2)

Bir gün Aişe validemiz, Peygamberimiz (sav)’e: “Ey Allah’ın elçisi! Kadir gecesinin hangi gece olduğunu anlarsam o gece nasıl dua edeyim?” diye sormuş, Peygamberimiz (sav) de ona: “Şu duayı oku” buyurmuştur: “Allahım! Sen affedicisin, cömertsin. Affetmeyi seversin. Beni de affet.” (3)

Beraat Gecesi

Beraat gecesinin fazileti ile ilgili olarak da Peygamberimizden nakledilen birkaç hadis bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesinde bu gecede Allah’ın dünya semasına tecelli edeceği, Kelb kabilesinin koyunlarının kılları adedince (çokluk belirtmek için kullanılmış bir ifade) günahkâr Müslüman bağışlayacağı ve kendisine edilen tüm duaları kabul edeceği anlatılmaktadır. (4)

Ancak birçok duyarlı âlim, bu hadislerin isnatlarında problem bulunduğunu, dolayısıyla hadislerin zayıf olduğunu ve bunlarla amel edilmeyeceğini belirtmişlerdir. Müfessirlerden Ebu Bekir İbnu’l-Arabî, Beraat gecesinin fazileti hakkında bir tek sağlam hadisin bile gelmediğini, dolayısı ile bu konu ile ilgili olarak hadis diye dolaşan sözlere itibar edilmemesi gerektiğini söylemektedir. (5)

Gerçekten de Peygamberimiz Muhammed (sav)’in ve sahabe-i kiramın mescitlerde bu geceyi ihya etmek için toplandığı, özel dualar ettikleri, bugün özellikle ülkemizde olduğu gibi bu geceye has namaz kıldıkları şeklinde tek bir rivayet dahi gelmemiştir.

Bazıları Duhan sûresinde geçen: “O gecede her hikmetli buyruk ayrılır ve katımızdan bir emirle ilgilisine yollanır” (6) ayetlerine bakarak o gecenin Şaban ayının on beşinci gecesi olan Beraat gecesi olduğunu söylemişlerdir. Buna dayanarak da Allah’ın o gecede kulların rızıklarını taksim ettiğini, ecellerini tayin ettiğini, bir sonraki Şaban ayının on beşine kadar olacak tüm olayları takdir ettiğini, dolayısıyla bu gece yapılacak olan dua ve ibadetlerin mutlaka kabul edileceğini iddia etmişlerdir.

Böyle bir anlayıştan sonra, peygamberimiz ve ashabının yapmadığı, bu geceye has bir takım ibadetler ortaya çıkmıştır. Hâlbuki Allah-u Teâlâ o sûrede şöyle buyurmaktadır:

“Hâ Mîm. Andolsun o apaçık Kitaba ki, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz uyarıcıyız. O gecede her hikmetli buyruk ayrılır ve katımızdan bir emirle ilgilisine yollanır.” (7)

Görüldüğü gibi Allah-u Teâlâ, işlerin taksim edildiği gecenin Kur’an-ı Kerim’in indirildiği gece olduğunu bildirmektedir. Kur’an’ın da Şaban ayının on beşinde değil; Ramazan ayında ve Kadir gecesinde nazil olduğunu diğer ayetlerden öğrenmekteyiz:

“Ramazan ayı ki o ayda insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kurban indirilmiştir.” (8)

“Muhakkak ki biz Kuran’ı Kadir gecesinde indirdik.” (9)

Âlimlerin büyük bir çoğunluğu da Duhân suresinde geçen “mübarek gece”nin kadir gecesi olduğunu söylemişlerdir. Müfessir Ebu Bekir İbnu’l-Arabî bu konuda şöyle demektedir: “Bu ayette geçen mübarek gecenin kadir gecesi değil de başka bir gece olduğunu iddia edenler, Allah’a büyük bir iftirada bulunmuş olurlar.” (10)

Bir de Beraat gecesi ile alakalı olarak halk arasında “Beraat gecesi namazı” olarak bilinen bir namaz vardır. 100 rekât olan ve her rekâtında Fatiha ve on defa İhlâs suresinin okunması gerektiği söylenen (11) bu namazın, miladi 1010 (h.400) veya 1056 (h.448) yıllarında Kudüs’te ortaya çıktığı da kaynaklarda belirtilmektedir. (12)

Regaib Gecesi

Recep ayında bulunan Regaib ve Mirac kandilleri ve faziletleri hakkında da herhangi bir dîni delil bulunmamaktadır. Yalnız Recep ve Şa’bân ayları hakkında bir kaç söz söylenmesi gerekmektedir:

Recep ayı “dört haram ay”dan bir tanesidir. Diğerleri Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarıdır. Bu aylarda savaşmak haram kılınmıştır. Dolayısıyla bu ayların diğer aylara göre bir fazileti bulunmaktadır.

Âlimler bu aylarda oruç tutmanın müstehab olduğunu söylemişlerdir. Fakat Peygamber (sav)’den ve ashab-ı kiram’dan özellikle bu ayda oruç tutmanın faziletine dair herhangi bir sahih rivayet nakledilmemiştir. Bir de halk arasında “üç aylar” olarak bilinen Recep, Şa’ban ve Ramazan ayları hakkında rivayet edilen: “Recep Allah’ın ayıdır, Şa’ban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır.” Sözü hakkında mutemed âlimlerin çoğu “bu hadis uydurmadır” demişlerdir.

Ayrıca yine Recep ayının fazileti hakkında

“Kim o ayda şu kadar namaz kılarsa ona şu kadar sevap verilir, kim o ayda istiğfar ederse ona şu kadar ecir verilir.” Şeklinde hadis diye rivayet edilen sözlerin hepsi mübalağadır, hepsi mutemed âlimler tarafından tekzip edilmiştir. (13)

Özellikle Regaip gecesi ile ilgili olarak halk arasında meşhur olan Regaip namazıyla ilgili rivayeti, 1023 (h.414) yılında vefat eden Ali b. Abdullah b. Cehdâm isimli Mekkeli sûfî bir zatın ihdas ettiği/ ortaya çıkardığı kaynaklarda belirtilmektedir. (14)

Mi’rac Gecesi

Recep ayının yirmi yedinci gecesidir. “Mi’rac kıssasını okuyup recep ayının yirmi yedinci gecesini kutlamak ve bazı insanların bu geceye has zikir ve ibadette bulunmaları bid’attır. Recep, Şa’ban ve Ramazan aylarında okunan -gayrı sabit- dualar bid’at ve uydurmadır. Şayet bunlarda bir hayır olmuş olsaydı bizden öncekiler kutlamalarda bizleri geçerlerdi. İsra, Mi’rac veya mezkûr ayın ihyasına dair hiç bir delil kaim olmamıştır.” (15)

Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye de Recep ayının yirmi yedinci gecesi ile ilgili olan namaz hakkında şöyle der: “Muteber âlimlerin belirttiği gibi; İslam âlimlerinin ittifakıyla bu, (namaz) meşru değildir. Bu ancak cahil ve bid’atçı kimselerden sudur eder.” (16)

Bu gecede de mevlit okumak adet halini almıştır. Böylelikle bir bid’ata diğer bir bid’at daha eklenmiş bulunmaktadır. Mi’rac, Kuar’an’ın ”isra” olarak açıkladığı ve halk arasında Mi’rac olarak bilinen gecedir. Gecenin hikâyesi Mi’rac gecesinde kürsülerimizden hâlâ büyük bir coşkuyla anlatılır.

Bu hikâyede maalesef son Peygamber Hz. Muhammed, Hz. Musa’nın akıl verdiği zavallı bir kişiliktir. Hz. Musa ise bilge bir peygamber olarak Müslümanlara takdim edilmektedir. Elli vakit olarak farz kılınan Namazı bugün beş vakit olarak kılan Müslümanlar, Hz. Musaya ne kadar şükretseler! Azdır.

„Yarabbi içimizdeki beyinsizlerin yaptıkları yüzünden bizleri de helak edecek misin”? (17)

Şa’bân ayına gelince

Sahih rivayetlere göre Peygamberimizin Ramazan ayından sonra en çok oruç tuttuğu ay Şa’bân ayıdır. (18)

Üsâme b. Zeyd (r.a) şöyle bir hadis rivayet etmiştir: “Resulullah (s.a.v), Şa’bân ayında tuttuğu orucu hiçbir ayda tutmamıştır.” Kendisine: “Ey Allah’ın Resulü! Senin, Şa’bân ayında tuttuğun orucu başka bir ayda tuttuğunu görmedim” dedim. O da şöyle buyurdu: “Şaban, Receb ve Ramazan arasında insanlar gafil bulunuyorlar, oysa bu ay amellerin, âlemlerin Rabbi olan Allah’a yükseldiği aydır. Ben de amelimin (Allah Teâlâ’ya) oruçlu olduğum halde yükselmesini seviyorum.” (19)

Bu ayda oruç tutmanın Peygamber (sav)’in güzel bir sünneti olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Mevlid kandili

Peygamberimiz (sav), Ashab-ı Kiram, Emevîler ve Abbâsîler dönemlerinde herhangi bir kutlama örneğine rastlanmayan Rebiulevvel ayının on ikinci gecesi olan Mevlid kandili, ilk defa hicretten yaklaşık üç yüz elli yıl kadar sonra Mısır’da, Şii Fâtimî Devleti döneminde kutlanmaya başlanmıştır. (20)

Eyyûbîler döneminde birçok tören ve bayram kaldırılmış olduğundan Mevlid kutlamaları Erbil Atabegi Begteginli Muzafferuddin Kökböri (ö.629/1232) tarafından büyük törenlerle yeniden kutlanmaya başlamıştır. (21)

Muzafferuddin Kökböri’nin bu kutlamaları yeniden başlatmasının ardında, Musullu sûfi Ömer b. Muhammed el-Mellâ’nın bulunduğu belirtilmektedir. (22)

Peygamber Efendimizin doğum günü olan bu günün / gecenin faziletine dair de herhangi bir delil mevcut değildir.

Ebû Şâme el-Makdisî, Şehâbeddin el-Kastallânî, İbn Hacer el-Askalânî, Celâleddin es-Suyûti gibi bazı alimler Peygamberimizin dünyaya gelmesi sebebi ile sevinmenin, bu gün münasebetiyle Peygamberimizi ve misyonunu insanlara anlatmanın, muhtaçlara yardım etmenin, Peygamberimize şiirler (mevlid gibi) okumanın güzel birer amel olduğu nu söyleyerek, bu gibi Mevlid kutlamalarının “bid’at-ı hasene” sayılması gerektiğini söylemişlerdir.

Mâlikî fakihi İbnu’l-Hâc el-Abderî, Ömer b.Ali el-Lahmî el-Fâkihânî, İbn Teymiyye, Muhammed Abduh, Abdulaziz İbn Bâz ve Hammûd b. Abdillah et-Tuveycîrî gibi âlimler ise mevlid kutlamalarına “bid’at-i seyyie” gözüyle bakmış ve buna şiddetle karşı çıkmışlardır. (23)

Dinde sonradan ortaya çıkan ve hakkında herhangi bir delil bulunmayan bu gibi durumlar hakkında Allah Resulu (sav) şöyle buyurmuştur: “İşlerin en kötüsü sonradan ihdas edilenler/ ortaya çıkarılanlardır.” (24)

“Sonradan ihdas edilen her şey bid’attir ” (25)

“Her bidat dalalettir, her dalalet de ateştedir.” (26)

Sonuç

Ne Kur’an’da ve ne de sünnette bugün geniş halk kitleleri tarafından kutlanan kandil gecelerine işaret vardır. Mübarek kabul edilen bu geceler, Peygamber Efendimiz ve ashabından çok sonra Mısır ve Kudüs’te kutlanmaya başlamış, daha sonra İslam dünyasının çeşitli bölgelerine yayılmıştır. Bu kutlamalar kesinlikle İslam’ın bir emri veya bir tavsiyesi değildir. Müslüman toplumlar tarafından ortaya çıkarılmış ve gelenek haline gelmiştir. Osmanlı padişahlarından II. Selim döneminden itibaren ‘kandil’ adını alan bu geceler miraciye, regaibiye, mevlid gibi çeşitli etkinliklerle ihya edilmiştir. Kandil gecelerini kutlayan her toplum kendi kültüründen ona bir şeyler eklemiş ve böylece bu geceler gelenekselleşmiştir.

İslam tarihi; sadece Rasul ve Nebi’lerin yolunu izleyen ve onlara itaat edenlerin, ancak Allah katından gelen yardımlarla kurtarıldıklarına dair örneklerle doludur. Bu ümmet de Rasulü’ne uyarsa, “Necat” bulacaktır. Çünkü diğerleri hep helak olmuşlar ve azabı hak etmişlerdir.

Özel gün ve gecelerin kutlanması tabiki gereklidir. Kutlamalara yanlıştır demek de doğru olmaz. Bu tür etkinliklerle müslümanların biraraya gelmesi birlik ve beraberlik açısından, kulluk bilinci açısından, ümmet bilinci açısından fevkalade önemlidir.

Hatipler de bu özel gün ve gecelerde kulluk ve ümmet bilinci açısından aydınlatıcı ve yönlendirici konuşmalar yapmalıdırlar. Olması gereken de budur. Üstelik bu tür vesilelerle müslümanların devamlı aktif halde kalmalar sağlanacaktır.

Yanlış olan, yukarda adı geçen özel gün ve geceleri kutlamayı İslâm’ın emri gibi halka takdim etmektir. Bu gecelerin genel af geceleri olarak takdim edilmesidir. Kutlamayı da sadece mevlid okuyarak, tesbih çekerek, zikir yaparak yapmaktır.

Bu geceleri, şu kadar rekat namaz kılma gecesi haline getirerek müslümanları yanlış bir anlayışa doğru yönlendirmektir.

Müslümanları uyanık halde tutacak etkinlikler bia’ad da olsa mutlaka yapılmalıdır. Zaten bu tür etkinliklerin bid’at olmaması mümkün değildir. Bazı bid’atlar dini zenginleştir ve kuruluktan kurtarır, bazı bid’atlar da dini tahrif amaçlıdır.

Dini tahrife yönelik, din elbisesi giydirilerek istismara kapı açan maddî ve manevi her etkinlik zararlıdır. Bu etkinliklerin ve söylemlerin adına hurafe denir. Amaç dini ve dince değerli sayılan değerleri tahrif etmektir.

Unutmamamız gereken en önemli kural şudur: İslâm dîni Allah’ın dinidir, peygamberlerin, âlimlerin ve mezheb imamların dîni değildir.

Son sözü yine sözün Sahibine bırakalım:

Allah şöyle buyuruyor: “Eğer O’na itaat ederseniz hidayete erersiniz.” (27)

“Haktan sonra sapkınlıklardan başka bir şey yoktur.” (28)

Rüştü Kam

(1) Nebi Bozkurt, “Kandil”, Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA), İstanbul, 2001, c. 24, s. 300.
(2) Buharî, Fadlu Leyleti’l-Kadr 5, Müslim, Îtikâf 8, (1175); Ebu Dâvud, Salât 318; Tirmizî, Savm 73; Nesâî, Kıyâmu’ l-Leyl 17.
(3) Tirmizi, Daavât, 84.
(4) Tirmizi, Sıyam, 39; İbn Mace, İkamet, 191
(5) Bkz: Ebu Bekir İbnu’l-Arabî, Ahkâmu’l-Kur’ân, 2. Bs., y.y., 1968, c. 4, s. 1678 (Duhân Sûresi, 2. ayetin tefsiri)
(6) Duhân, 44/4-5
(7) Duhân, 44/1-5
(8) Bakara, 2/185
(9) Kadir, 97/1
(10) Ebu Bekir İbnu’l-Arabî, a.g.e., c. 4, s. 1678.
(11) Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, İstanbul, 1986, s. 188.
(12) Aliyyu’l-Kârî ve Fâkihî’den naklen; Halit Ünal, “Berat Gecesi”, DİA, c. 5, s. 475.
(13) Bkz: Yusuf el-Kardâvî’nin Recep ayı ile ilgili bir fetvası: http://www.islamonline. net/servlet/ Satellite?cid= 1122528600570& pagename=IslamOnline-Arabic Ask_Scholar%2FFatwaA%2FFatwaAAskTheScholar
(14) İsmail b. Ömer İbn Kesir, el-Bidâye ve’n-Nihâye, Beyrut, trs., c. 12, s. 16; Nebi Bozkurt, “Kandil”, DİA, c. 24, s. 301.
(15) Şukayri, Es-Sunenu ve’l-Mubtede’at s. 143.
(16) age. s.143.
(17) Araf 155
(18) Buhari, Savm, 52; Müslim, Sıyâm, 176; Tirmizi, Savm, 36; İbn Mâce, Sıyâm, 30.
(19) İbn Mace, Sıyâm, 70.
(20) Ahmet Özel, “Mevlid”, DİA, c. 29, s. 475.
(21) Ahmet Özel, a.g.e., aynı yer.
(22) Ahmet Özel, a.g.e., s. 476.
(23) Ahmet Özel, a.g.e., s. 477-478; Ahmet Özel, “Mevlid: Tarihi ve Dini Hükmü”, Dîvân İlmî Araştırmalar Dergisi, Bilim ve Sanat Vakfı, İstanbul, 2002/1, sayı: 12, s. 243-246.
(24) Müslim, Cuma, 43.
(25) Nesâi, Îdeyn, 22; İbn Mâce, Mukaddime, 7.
(26) Müslim, Cuma, 43; Ebu Davud, Sünnet, 6.
(27) Nur:54
(28) Yunus:32

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.