KALUST SARKİS GÜLBENKYAN

ABONE OL
11:51 - 23/10/2020 11:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

KALUST SARKİS GÜLBENKYAN
Babasından;  “Yaşamda hiç yukarıya bakma!  Hep aşağıya bak !..” öğüdünü alan Mister Five percent = Bay Yüzde Beş 
Kalust Sarkis Gülbenkyan ( Vart Badrik) Kadıköy’ ün dünyaca ünlü bir çocuğu. 
Hala sürmekte olan Ortadoğu cehenneminin en büyük nedeni olan bir kişilik midir? Buna siz okuyucular karar verin!..
 
Aşağıda okuyacağınız yazı;  Kalust Sarkis Gülbenkyan’ ın bir biyografisidir. “Hep aşağıya baktığı için ”  bulduğu petrol sahalarla,  uluslararası petrol sanayinin doğmasında ve uluslararası siyasi ilişkilerde önemli rol oynayan Ermeni asıllı Osmanlı Devleti vatandaşıydı.

Vart Badrik adını Türkçeye çevirerek Gülbenkyan olarak değiştirmiş. 1910 yılında Jön Türk Hükümeti idaresinde Osmanlı Bankası’ nda danışmanlık yapmış, petrol bölgeleri üzerinde Almanya ile olan ilişkilerde önemli rol oynamış bir şahsiyet.

Bu yazıyı Savaş Manço Bey, bana okumam için gönderdi. Okuduktan sonra bu yazıyı daha geniş kitlelere ulaştırmak gerekli diye düşündüm. Kendisine paylaşmak istediğimi yazdım.  Kendisi de yazıyı fotoğraflarıyla bana gönderdi.

Bu yazı için hem kendi adıma hem de tüm okuyucular adına Savaş Manço Bey’ e teşekkürlerimi iletiyorum.

Oldukça uzun bir yazı. Ancak, ilgi duyanların bu konuyu okuyacağına inanıyorum.
İyi okumalar…
Nazlı Özdemir

ARAMIZDA 

Kadıköy’ümüzün dünyaca en ünlü çocuğu VEYA Bay yüzde beş VEYA Bilmeyerek Birinci Dünya Savaşı’nın nedeni dolayısıyla İkinci Dünya Savaşı’nın da nedeni ve izleyen yıllarda şiddetini arttırarak bugüne kadar süregelen Ortadoğu kaosunun veya cehenneminin de nedeni olmak VEYA Türkiye’nin kırmızıçizgileri VEYA Sarkis oğlu Kalust Gülbenkyan VEYA Ermenice Գալուստ Սարգիս Կյուլպենկյան VEYA Tek başına 20’nci yüzyıl, hatta belki de 21’inci yüzyıl dünyasını şekillendirip haritasını çizen adam
Sevgili okurlarım;
Yukardaki 7 başlıktan biri yazıma isim olarak yeterli idi ama hepsini peş peşe kullanmak, bence ilginç bir yazı özeti yapıyor. Yazıda geçen Kadıköy, Üsküdar, Moda sözcükleri ise İstanbul’umuzun Anadolu tarafındaki bazı semtlerinin adlarıdır. Birinci Dünya Savaşı döneminde Osmanlı devletinin Arap yarımadasındaki son valilerinden biri olan Macit Paşa ise büyükbabamız Apti beyin, o zamanlar İstanbul’da olan Mekteb-i Mülkiye’den (Şimdiki Ankara üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi) sınıf arkadaşı ve babaannemiz Nimet hanımın da (Barış Manço şarkılarında yaşattığı Gülpembe’si ve Süper babannesi) ağabeyidir. Bu nedenle de Macit Bey veya Vali Macit Paşa büyük dayımızdır. Rahmetle andığım Macit dayı öldüğünde 100 yaşını geçmişti. Moda’da bize yakın otururdu. Anlattığı ilginç anılarını zevkle dinlemek için sık sık Handan halamıza giderdik. 1914-1918 arasında yaşanan Birinci Dünya Savaşı ile ilgili olarak “Savaşta Dostumuz Almanya, düşmanlarımız da İngiltere ve Fransa idi ama savaş boyu, Arap yarımadasının her yerinde, savaşa katılmayan Amerika’nın petrol mühendisleri dolaşırdı ve bu ilginin nedenini bir türlü anlayamazdık” derdi… 
29 Mart 1869’a Kadıköy’lü bir ailenin, 7 yıl kadar daha önce Üsküdar’da kurulan Zeynep Kâmil hastanesinde, bir oğulları dünyaya geldi. Zeynep Kâmil o zaman Türkiye’nin en modern hastanesi idi. Yusuf Kâmil Paşa ile eşi Zeynep Hanım tarafından özel mülklerinde hastalara ücretsiz sağlık hizmeti vermek amacıyla yaptırılmış olan Zeynep Kâmil Hastanesi, Üsküdar’da sağlık hizmetini günümüze kadar sürdürebilmiş en eski sağlık kuruluşudur. Bir diğer özelliği de, İstanbul’un ilk özel hayır kurumu olmasıdır. Zeynep Hanım Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’ nın kızıdır. 1860’lı yıllarda, Nuh Kuyusu semtinde,  bostan tarlası olan bir arsa, hastane yapılmak üzere alınmıştır. Günümüzde de kullanılan ilk hastane binasının


kapısı üstündeki kitabede Zeynep-Kâmil hastanesinin kuruluş tarihi olarak 1862 yazmaktadır. Hastane cephesinde orijinal plana göre girişin üzerinde bulunan kitabede


“Fişifaun li’n nas” yani “Onda insanlar için sağlık vardır” (an-Nahl suresi 69. ayet) sözleri okunmaktadır. Yusuf Kâmil Paşa 1863 yılında Sultan Abdülaziz tarafından sadrazamlığa getirilmiştir. Zeynep Hanım ve Kamil Paşa ölümlerinden sonra hastane bahçesinde yaptırdıkları türbeye defnedilmişlerdir. (Not : Zeynep Kâmil hastanesiyle ilgili bu bilgiler, hastanenin tanıtım dosyasından alınmıştır). Kadıköy’ün dünyaca en ünlü ikinci çocuğu ve birinci kardeşim Barış Manço’nun (!) da gözlerini dünyaya açtığı yer olan bu hastaneyi böylece tanıdıktan sonra biz, o ünlü çocukların birincisine dönelim.

İstanbul’da Azerbaycan petrolü satan babası Sarkis Gülbenkyan aynı zamanda küçük bir bankacıdır. Lizbon’da, 20 Temmuz 1955’te, 86 yaşında iken dünyaya gözlerini kapayan Kalust Gülbenkyan hakkında değişik batılı kaynaklar, “Uluslararası petrol sanayiinin doğmasında ve gelişmesinde önemli rol oynamış,  uluslararası siyasi ilişkilerde etkili olmuş bir diplomat; Maceraperest; Silah kaçakçısı; Bankacı; Sağlığı hakkında son derece evhamlı bir milyarder; Sanat aşığı ve koruyucusu bir sponsor; Koleksiyoncu; Ermeni asıllı, Osmanlı Devleti vatandaşı bir işadamı” gibi tanımlamalar yaparlar. Yerli kaynaklarda ise nedense Kalust Gülbenkyan hakkında pek fazla bilgi bulamazsınız. Kalust ilköğrenimini Kadıköy’de, Aramyan-Uncuyan ilkokulunda, orta öğrenimini de Saint Joseph Fransız Lisesinde yapmıştır. Babasından küçük yaşta “Yaşamda hiç yukarıya bakma : hep aşağıya bak !..” öğütünü alan genç Kalust Avrupa’da sürdürdüğü öğreniminin ilk durağında Marsilya’da bir süre Fransızcasını geliştirmiş, daha sonra Londra’nın ünlü King’s College üniversitesinde jeoloji mühendisliği diplomasını almıştır. Yeniden İstanbul’a döndüğünde Osmanlı ordusunda İhtiyat Zabitliği (Yedek Subaylık) görevini yapmış ve bu görev sırasında Kuzey Arap Yarımadası ve Mezopotamya’nın Erkân-ı Harp (Genel Kurmay) stratejik haritalarının çiziminde çalışmıştır. Dolaştığı yerlerde “Hep aşağıya baktığı için bulduğu” petrol sahalarının koordinatlarını gizlice özel bir deftere kaydederek askerlik görevini yapan Sarkis, daha sonra bir Kafkasya gezisine çıkmış, Bakü petrol yatakları onu, petrolün geleceğin yakıtı olacağı konusunda ikna etmiştir. Gezi hatıralarını kitap olarak yayınlamış, ayrıca ünlü Fransız şarkiyatçılık dergisi “Revue Des Deux Mondes = İki Dünyanın Dergisi” için iki makale yazmıştır. Bu makalelerinin Osmanlı Devleti’nin ilgisini çekmesi üzerine, Osmanlı İmparatorluğu’nun petrol kaynaklarını ve özellikle de Mezopotamya’daki petrol rezervlerini ele alan bir raporu padişah II. Abdülhamit’e sunulmak üzere hazırlamıştır. Tuttuğu tüm gizli notlarını ise ilerde, bu petrol sahalarından kazanacakları paraların yüzde 10’unun garantilenmesi şartıyla İngiliz devletine satmak istemiştir. Uzun pazarlıklar sonucu yüzde 5’e razı olan Gülbenkyan tarihe Mister Five percent = Bay Yüzde Beş adıyla geçmiştir.

1914 yazında patlak veren Birinci Dünya Savaşından Osmanlı devleti çok büyük kayıplarla çıktı ve 15 Mayıs 1919 günü İstanbul galip devletlerce işgal edildi. 19 Mayıs 1919’u izleyen süreçte ise Türk ulusu, Samsun’da atılan ilk adımın arkasından Kurtuluş savaşımızı başlattı, kazandı ve 23 Nisan 1922 günü Ankara’da ilk kez Millî Meclis’ini açtı. Bundan sonra sıra artık yeni Türkiye’nin tüm dünya devletleri tarafından tanınmasına gelmişti. Galip devletler Türkiye’ye, İsviçre’nin Lozan kentinde, 20 Kasım 1922’de başlamak üzere bir “Barış konferansı” önerdiler. Türkiye bu teklifi kabul etti ve Mustafa Kemal Paşa, Yunanistan ile yapılan “Mudanya ateş kes görüşmelerine” katılan İsmet Paşa’nın Lozan’a baş temsilcimiz olarak gönderilmesini uygun buldu. İsmet Paşa Dışişleri Bakanlığına getirildi ve çalışmalar hızlandırıldı. Bu aşamada Galip Devletler, Osmanlı devletinin ipini çeken bir “Diplomatik gaf” yaparak İstanbul Hükûmeti’ni de Lozan’a davet ettiler. Hemen o gün bu duruma tepki gösteren TBMM de, 1 Kasım 1922 günkü oturumunda saltanatı kaldırdı… Lozan Barış Antlaşması 20 Kasım 1922’de, Galip Devletler ile Türkiye arasında başladı ama taraflar bazı konularda, bilhassa Türkiye’nin Güney sınırları üstünde anlaşamadıkları için, Türk heyeti 4 Şubat 1923 günü yurda döndü ve ülke hemen yeni bir savaşın hazırlıklarına başladı. Rusya olası gelecek bir savaşta Türkiye ile beraber olacağını ilan etti. Yeni bir savaşı göze alamayan Galip Devletler ise Türkiye’yi yeniden Lozan Barış görüşmelerine başlamaya çağırdı. Bu sefer 23 Nisan 1923 günü toplanan konferans bilhassa Türkiye’nin Güney sınırları konusunda çok çatışmalı geçti. Sonunda Türk tarafının verdiği tavizler sonucu 24 Temmuz 1923’te anlaşma imzalandı. Buraya kadar yazdıklarım her Türkün bildiği, en azından bilmesi gerektiği şeyler. Gelelim şimdi az bilinenlere…  Milli Yemin anlamına gelen Misak-ı Milli, Osmanlı Mebusan Meclisi’nin 28 Ocak 1920’deki gizli oturumunda kabul edildi ve 18 Şubat günkü oturumda da,  Edirne Mebusu Şeref Bey’in önergesiyle, tüm dünyaya ilan edildi. Sınırın nereden geçeceği, şehir, dağ ve tepe adları sayılarak belirtilmeyen Misak-ı Milli haritası ilkesel olarak tanımlandı. Bu haritada Arap çoğunluğun bulunduğu yerler Mısak-ı Milli sınırlarının dışında kaldı. Mustafa Kemal Paşa ise ilk defa 1 Mayıs 1920’deki Meclis konuşmasında ve son defa 30 Ocak 1923 tarihli açıklamasında olmak üzere, çeşitli beyanlarında Musul vilayetini dahil ederek Misak-ı Milli sınırlarını şöyle tanımlamıştır : “Bu hudut İskenderun körfezinin güneyinden, Antakya’dan, Halep ile Katma istasyonu arasında Carablus köprüsünün güneyinde Fırat nehrine ulaşır. Oradan Deyrizor’a iner, oradan doğuya uzatılarak Musul, Kerkük ve Süleymaniye’yi içine alır.”


Yazımın başkahramanı ve konferansın en az 3 dilini (Türkçe, Fransızca ve İngilizce) bilen Kadıköy’lü Kalust Gülbenkyan ise galip devletler tarafından konferansa “Bilirkişi” olarak çağrılmıştı. Daveti yapan galip devletler yani İngiliz Birleşik Krallığı, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya, Gülbenyan’ın Fransızca ve İngilizce bilgisinden çok, onun bir Osmanlı vatandaşı olarak Türkçe’yi çok iyi konuşmasına, bölgeyi çok iyi tanımasına, jeoloji ve harita bilgisine, diplomatlığına ve ayrıca inatçı ve etkileyici kişiliğine güvenip onu önceden bilirkişi olarak bir şekilde Türk tarafına teklif ve kabul ettirtmişlerdi. Mustafa Kemal Paşanın emriyle “Misak-ı Millî Sınırları” diye ısrar eden İsmet Paşanın önünde hışımla ve kırmızı kalemle haritaya düz bir çizgi çizip inatla “Türkler bu kırmızıçizginin Güneyine kat’iyyen geçemezler!” demesi Lozan’a son şeklini vermiş ve “Genç Türkiye’nin sınırlarını Kalust Gülbenyan’ın kırmızıçizgileriyle belirleyen” Lozan Barış Antlaşması taraflarca yani bir taraftan Türkiye ile diğer taraftan İngiliz Birleşik Krallığı, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya arasında, “Sınır gerekirse ilerde taraflarca anlaşılarak değiştirilir”  şerhi de eklenerek, 24 Temmuz 1923 günü imzalanmıştır.


 Atatürk ise İsmet İnönü’nün Lozan’dan Millî Yemini kabul ettiremeden dönmesini bir yenilgi olarak algılamıştır. Bu olayın, Kurtuluş Savaşı ikilisinin arasını açan ilk olay olduğu söylenir. Öte yandan bir şekilde “Sınır gerekirse ilerde taraflarca anlaşılarak değiştirilir” şerhi de bir sefer işletilmiş ve bu haritaya 1938’de Hatay ili eklenmiştir. Son resim ise XVI’ncı yüzyılda, Avrupa’da çizilmiş bir haritadır.


Haritada Latince “Türk İmparatorluğunun görüntüsü” yazıyor. Avrupalı, Türkiye Cumhuriyeti’nden bir önce kurduğumuz devlete, en tepede olduğunda bile “Osmanlı İmparatorluğu” dememiş ve onu kestirmeden “Türk imparatorluğu” diye tanımlamıştır…
Biz yine Kalust Gülbenyan’a, yaptıklarına ve gücüne dönelim. Lozan’dan çok önceki yıllarda temelini attığı serveti, Arabistan petrollerinden elde edilen kârların yüzde beşleri ile yıldan yıla artarken, Kalust Gülbenkyan da 20’nci yüzyılın başlarında, dünyanın en büyük servetlerinden birisinin sahibi olmayı başarıyordu. Yaptığı işlerden bir bilginiz olması için kaç örnek vereyim. Mesela 1898’de Paris ve Londra’daki Osmanlı elçiliklerine mali müşavir tayin edilmesiyle Gülbenkyan bir yandan da aynı zamanda bir Osmanlı Dışişleri memuru sıfatı edinmişti ama bu arada da İngiliz vatandaşlığını alıyordu. Mesela 1910’da Jön Türk hükümeti idaresinde Osmanlı Bankası’na da danışmanlık yapmaya başlamış, petrol bölgeleri üzerindeki nüfuzunu artırmaya çalışan yeni oyuncu Almanya ile müzakerelerde rol oynamıştır. Mesela 1907’de, zamanın bir Hollanda sömürgesi olan Endonezya’da keşfedilen petrol kaynaklarını değerlendirmek için 1890’da kurulmuş olan Hollandalı Royal Dutch şirketini 1897’de kurulmuş olan İngiliz Shell Transport and Trading Corporation ile tanıştırıp bir İngiliz-Hollanda ortaklığı haline getirilmesiyle doğan petrol devi Royal Dutch Shell’in kuruluşunda yer alarak petrol sektörüne doğrudan giriyordu. Sonuçta bu yeni şirket, ABD de John D. Rockefeller tarafından kurulmuş, zamanının diğer petrol devi Standard Oil’e direk rakip olarak ortaya çıkmaktaydı. Mesela Gülbenkyan Royal Dutch Shell çerçevesinde Basra Körfezi kıyı şeridindeki petrol yataklarının işletilebilmesi için (özellikle Osmanlı İmparatorluğu ve İran nezdinde) gerekli girişimleri yürütmekle de sorumluydu… Bu çerçevede, 1912’de Irak petrol yataklarını işletmek üzere, Royal Dutch Shell’in % 25, Alman yatırımcıların toplam % 25, Türkiye Milli Bankası ‘nın % 35 ve Kalust Gülbenkyan’ın da % 15 hissesine sahip olacağı Turkish Petroleum Company (T.P.C.) kurulmuştur. 1913-14’de Anglo-Persian Oil Company’nin de ortaklığa dahil olmasıyla hisselerde yeni ayarlamalar yapılmış, Gülbenkyan’ın hissesi % 5’e indirilmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasıyla kurulan Irak hükümeti ile Turkish Petroleum Company arasındaki müzakereleri de Gülbenkyan yürütmüş, ve T.P.C.’nin 1925’de gerekli imtiyazı almasını sağlamıştır. Ancak bu aşamada A.B.D. şirketleri de devreye girmiştir. Bunun üzerine Gülbenkyan bir kez daha taraflar arasında arabuluculuk yaparak, Anglo-Persian Oil Company, Royal Dutch Shell Group, Compagnie Française des Pétroles ve Near East Development Corporation (Amerikan petrol şirketlerinden oluşan bir konsorsiyum) arasında Red Line Agreement (Kırmızı Çizgi Anlaşması) olarak bilinen anlaşmanın 1928’de akdedilmesini sağlamış, Osmanlı İmparatorluğu’nun eski toprakları üzerinde anlaşma taraflarının sözsahibi olacağı petrol yatakları arasındaki kırmızıçizgileri, alışkanlıkla yine bizzat kendisi çizmiştir. Yüzde beşlik payını Turkish Petroleum Company’nin yerine yeni kurulan Iraq Petroleum Company bünyesinde de muhafaza etmiştir.
Günümüzde ise Kalust Gülbenyan , Gülbenyan vakfı ve, vasiyeti üzerine, Lizbon’da kurulan Gülbenkyan müzesi ile anılır. Müzede Gülbenkyan’ın yaşamı boyu topladığı eski ve değerli tablolar, bilhassa Doğu ülkelerinden getirdiği kıymetli antikalar ve halılar dahil, 6.000 kadar paha biçilmez parça vardır. Gülbenyan vakfı kültür, sanat ve bilim dallarında olduğu kadar, Ermeni dünyasının bütün meselelerinde de aktiftir. Gülbenkyan, 1930’lu yıllardan itibaren hayatının sonuna kadar ilgisini sanat koleksiyonculuğu üzerinde yoğunlaştırmıştır. Önceleri Paris’te topladığı koleksiyonunu daha sonra güvenlik mülahazalarıyla kısmen Londra’ya aktarmış, aktardığı parçalardan bazılarını sonradan British Museum ve National Gallery’ye bağışlamıştır. 1942’de, II. Dünya Savaşı’nın ortasında, tarafsız Portekiz’e yerleşme kararı alan Gülbenkyan, hayatının kalan kısmını burada geçirmiş ve 6000 parçalık paha biçilmez koleksiyonunun tamamını tek bir çatı altında toplamaya dönük çalışmalar üzerinde yoğunlaşmıştır. Lizbon merkezli olarak faaliyetlerini uluslararası ölçekte halen sürdüren ve dünyanın en büyük vakıflarından biri olan Kalust Gülbenkyan Vakfı’nı kurmuş, müze hayali ise ölümünden sonra gerçekleşmiştir. Ermeni diasporasına ve Kudüs’teki Ermeni Patrikliğine yaptığı yardımlarla da tanınmaktadır. Londra’da St. Sarkis Ermeni Kilisesi’ni inşa ettirmiş, 1930’da Bogos Nubar Paşa’nın ölümüyle 2 yıllığına General Union of Armenian Welfare (Genel Ermeni Yardımlaşma Birliği)’nin başkanlığını yapmıştır.

Sevgili okurlarım;
Avrupa’da, 2014 Ağustosundan beri Birinci Dünya Savaşı konuşuluyor ve 4 yıl süreyle daha da konuşulacak. Ben ise, belki adımın Savaş olmasından dolayı, yıllardır savaşların altında yatan nedenleri düşünür ve araştırırım. Bence 14-18 harbinin en önemli çıkma nedeni, daha sonraki devirlerde kömürün yerini alacak ve “Makine’den Motor’a” evrimini yaratacak olan petroldür ve bu nedenle de, Osmanlı devletinin elindeki petrol kaynaklarının diğer büyük devletlerce (kimileri onlara “Emperyalist Devletler” diyor) paylaşılmaya mahkûm edilmesidir. Unutmamamız gereken şudur: 1914 – 1918 arası 20 milyondan fazla dünya ve insan çocuğunu yiyen ve ardından da 40 milyondan fazla yaralı, hasta, kayıp ve sürülmüş insan bırakan bu savaşın aslında bir tek büyük kaybedeni vardır: 5 milyonu geçen can kaybından başka milyonlarca kilometrekare petrol kokulu toprağı ile beraber adını ve kimliğini de yitiren Osmanlı İmparatorluğu!
“Uluslararası petrol sanayiinin doğmasında ve gelişmesinde önemli rol oynamış,  uluslararası siyasi ilişkilerde etkili olmuş bir diplomat, maceraperest, silah kaçakçısı, bankacı, sağlığı hakkında son derece evhamlı bir milyarder, sanat aşığı ve koruyucusu bir destekleyici, koleksiyoncu, Ermeni asıllı Osmanlı Devleti vatandaşı bir işadamı” tanımlarının hepsine uyan Kalust Gülbenkyan ise; benim deyimimle; “Bilerek veya bilmeyerek Birinci Dünya Savaşı’nın nedeni; dolayısıyla İkinci Dünya Savaşı’nın da nedeni ve izleyen yıllarda şiddetini arttırarak bugüne kadar süregelen Ortadoğu kaosunun veya cehenneminin de nedeni” olmuştur. Bence Kadıköy’ümüzün “Dünyaca en çok ünlü bu çocuğu” dünyanın gelmiş geçmiş en zeki ve en akıllı çocuğudur da belki ama yazgısı beni mutsuz ediyor!

Barış ve Sevgi dileklerimle
Savaş MANÇO

 

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.