KADINA ŞİDDET ve NİSA/34

ABONE OL
18:20 - 01/10/2020 18:20
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

KADINA ŞİDDET ve NİSA/34

 
Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah’ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.
 
Ayetin açıklaması budur aslında!
 
İslamı ve Allahın ayetlerini karalama, eleştirme ya da reddetmeye neden gösterilen pek çok yanlış açıklama gibi, en büyüğü, özellikle de kadınlarca kullanılanı Nisa/34
 
Pek çok yorumcu, kadının dövülmesi gerektiğinden yana yorumlamıştır bu ayeti. Oysa, bu ayette dövmek değil, ayrılmak/ayırmak anlamı olduğu ve dayağın söz konusu olmadığı iddiasında olan yorumcular da bulunmaktadır. Demek ki tereddüte düşülen, çelişkili açıklanan bir sözcük var ayette. Kullanılan sözcüğün başka pek çok anlamı olup burada ayrılmak anlamı kullanılmış olmasına rağmen, her ne hikmetse, bazılarınca dövmek anlamı alınmıştır ısrarla!..
 
Tevekkeli demiyor Allah sıklıkla, “Düşünmez misiniz- akletmez misiniz” diye!..
 
Düşünülse, biraz araştırılıp acaba mı dense, işin aslı çıkacak ortaya lakin Ayetler tartışılmaz, sorgulanmaz; kesinlikle, kayıtsız şartsız kabul ve itaad dinidir İslam. Evet Allahı ve ayetlerinin aslını sorgulayamayız, tartışamayız lakin Arapça bilmeyişimizle, yapılan tercümeleri sorgulamalı, araştırmalı, tartışmalyız. Çünkü bunları da kayıtsız şartsız kabul edersek, yanlışlara düşebilir, yanlış fikir sahibi oluruz, dolayısıyla da, Allahın söylemediği bir şeyi söylediği iddiasıyla Allaha iftira atmış, karşı da gelmiş oluruz!..
 
Ayetin şu kısmını, (Allah, insanların bazılarını, bazılarından üstün kılmıştır) farklı algılamakta ya da işlerine geldiği için farklı dile getirmektedirler ve demektedirler ki: Allah erkekleri, kadınlara üstün kılmıştır.
 
Açıkça görülmekte ki “İnsanların bazılarını bazılarına üstün kıldık” diyor, erkek kadın ayrımı yapmıyor. Kadın – erkek ayırmaksızın, “Ey inananlar – Ey Müminler” diye hitap eden Allah, yükümlülüklerde ve hesabında eşit davranan Allah, hiç der mi ki erkekleri kadınlara üstün kıldık? Buradaki üstünlük, fizik güç kuvvet ve maddi kazanım  açısından üstünlüktür. Her iki cinsin de birbirlerinden ayrı üstünlükleri vardır; erkek fiziki güç, kuvvet anlamında kadından üstünken, kadının da erkekle mukayese edildiğinde, kendine özgü üstünlükleri vardır. O nedenledir zaten evliliklerdeki tamamlanmışlık.
 
O dönem çalışıp kazanan ve evi, kadını geçindirmek zorunda olan erkekti, gerçi şimdi de, pek çok evlilikte durum böyle. O nedenle ki “Erkekler kadınları gözetip kollayıcıdırlar diyor, yani bu gerçeği dile getiriyor, üstün olduğunu değil.
 
 
Bir sonrasındaki ayetle de birleştirerek özetlersek; Şiddetli geçimsizlik yaşadığınız eşlerinizle önce oturup konuşun, olmazsa yataklarında yalnız bırakın, yine olmazsa bir müddet ayrılın. Barışıp anlaşırsa hâlâ işi yokuşa sürüp bahaneler aramayın. Yücelik ve büyüklük Allah’a mahsustur; bundan hiç şüpheniz olmasın. Eğer eşlerin arasının iyice açılıp işin boşanmaya doğru gittiğini görürseniz tarafların ailelerinden birer hakem çağırın. Niyetleri gerçekten barışmaksa Allah niyetlerini boşa çıkarmaz. Allah her şeyi biliyor, her şeyi duyuyor; bundan hiç şüpheniz olmasın…” Dikkat edilecek olursa, “Yücelik ve büyüklük Allah’a mahsustur diye bir hatırlatma yapmıştır. Her halde bu sözü, durup dururken, sırf kendi yüceliğinden söz etmek adına etmemiştir. Erkeğe, “Sen kadından daha üstün, daha yüce, daha değerli değilsin, bunu unutma, hakkaniyetli ve dürüst davran, büyük olan sadece benim, benim dışımda hiçkimse, birbirinden üstün ve yüce değildir” demek ve bu gerçeği hatırlatmak istemiştir.
 
Sonunda yine, “Allah her şeyi biliyor, her şeyi duyuyor; bundan hiç şüpheniz olmasın…” diyerek yine bir hatırlatmada bulunuyor ve diyor ki: İnsanlara yalan söyleyebilir, kendinizi haklı gösterebilirsiniz, adil davrandığınıza da inandırabilirsiniz lakin ben her şeyi duyar ve bilirim, ona göre dürüst olun diyor, doğruları konuşun, doğru davranın!..
 
Ayette geçen (ve’dribuhunne) sözcüğü, “vurmak, dövmek, yapmak, bırakmak, ayrılmak, göstermek, etmek, eylemek, koymak” vb. birçok anlama gelir.  Ayette kullanılan anlamı ise, “Onları dövün, vurun” değil, “Onlardan bir müddet ayrılın” dır.
 
Ayette geçen “nuşuz” sözcüğü ise “yükselmek, şişmek, ortaya çıkmak, meydana gelmek, ayağa kalkmak, normalin dışına çıkmak, isyan etmek, karı-koca birbirine karşı gelip kavgaya meydan vermek” demektir. Bizim,  şiddetli geçimsizlik dediğimiz şeyle aynı anlama da gelmektedir. Sözcüklerin anlamlarından yola çıkışla da kast edilenin, kadından kaynaklanan şiddetli geçimsizlik olduğu anlaşılmakta.
 
Ayrıca; “Sadakatsızlığından ve iffetsizliğinden korktuğunuz kadınlara” diye de belirtilmiş. Yani ancak bu gibi hallerde, bu yola başvurun, ayırın, ayrılın bir müddet demiştir. Öyle pek çok kimsenin anladığınca, vara yoğa, sebepli sebepsiz dövün dememiştir. Biraz olsun, akıl sahibi olanın gayet kolay anlayabileceği bir buyruktur.
 
Allah, bazılarının dile getirdiği gibi adaletsiz ve zalim olsaydı, sadakatsizlik ve iffetsizliğe meyleden kadına bile, bu denli bağışlayıcı olur muydu?
 
Biraz araştırılınca, meallerde,  ayette geçen darb ve nuşuz sözcüklerinin tümce içinde kullanılışına göre aldığı anlamla ifade edilmediği de açıkça görülüyor.
 
Bu ayettekinin yanı sıra, (darabe) kelimesinin Kur’an’da “sefere çıkmak, bir yerden bir süreliğine ayrılmak, açmak, ayırmak” anlamında kullanıldığı başka ayetler de vardır.
 
Örneğin: “Yeryüzünde ’sefere çıktığınızda’ (darabtüm) düşmanın üzerinize ani saldırı düzenlemesinden korkarsanız, namazı kısaltmanızda bir sakınca yoktur” (Nisa; 4/101)…
 
“Sonra Musa’ya şöyle vahyettik: Kullarımla geceleyin yürü, onlara denizde kuru bir yol aç, (fedrib) yakalanırız diye korkup kaygılanma.” (Taha; 20/77).
 
Bu bilgiler ışığında görüyoruz ki  “Kadınları dövün” ayeti olarak dillere pelesenk olmuş olan bu ayet, kadının dövülmesini önermekte değil, tam tersi,  kadını dövme olaylarının terk edilmesine, doğru olmadığına ve yasaklandığına işarettir!
 
“Bütün gece, Muhammed ailesinin etrafında her biri kocasından şikâyet eden yetmiş kadın dönüp dolaştı…” (İbni Mace, Ebu Davud) hadisinden de anlaşılacağı gibi, o dönemde de kadınlar dövülmektedir. Artan şikâyetler üzerine inen ayetlerde, dayak başta olmak üzere şiddeti yegâne çözüm yolu gören erkekler, bu işten vazgeçirilmeye çalışılmaktadır.
 
Zaten kadınlarını dövmekte olan erkeklere, şiddete maruz kaldıkları için, koşup Peygambere gelen ve bütün gece onun evinin etrafında şikâyetlenen “mağdur” kadınlar için, bir de gelen ayetlerde, “Onları dövün, dövmeye devam edin” denir mi? Olacak şey midir? Bu, Kur’an’ın daima mağduru koruyup kollayan, haktan, adaletten yana olup kadına büyük değer veren ruhuna terstir öncelikle. Üzerinde önemle durduğu kul hakkıyla ilgili hükümleriyle de bağdaşmaz.
 
Malumunuz, ayetin gönderilmesinden önce o dönem erkeklerin, maddi güçlerine oranla, birkaç ya da onlarca kadından oluşan haremi vardı. İstediği kadınla birlikte oluyor,  istediği şekilde kullanıyor, bir mal, bir eşya gibi görüyor, horlayıp aşağılıyor, canı isterse seviyor, isterse dövüyor, işi bitince de tekmeyi vurup sokağa atılıveriyordu. “Karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin – Erkektir, sever de, döver de” gibi söylemler de, o günkü, tek bildikleri bu olan Arap toplumunun eseri ve bizlere mirası olsa gerek. Kadını insan yerine koyarak oturup konuşmak, çözüm aramak gibi pek çok insani yöntemi tercih etmeyen, uygulamayan, o günkü Arap toplumunu medenîleştirmenin amaçlandığı bir ayette, zaten dövmekte olan, bu gayrımedeni erkeklere, dövün denmesi mantıken de kabul edilebilir değil, Allaha da yakışır değil ve ilkelerine çok ters..
 
Yine Nisa suresinde bahsi geçen ve yine doğru dürüst anlamayıp da, “Dört kadın alın demiş” diye suçlayanlara da sormak ve hatırlatmak istiyorum yeri gelmişken. O güne dek tek kadınla evlilik vardı da, Allah, dört tane mi alın dedi? Allah dört kadın alın diye emretmedi, bir kadın alınmasını emretti, dörde kadar da izin verdi! Bu izin de, keyfe göre, her kafasına estiğince değil, zaruri haller içindir. O zaruri haller olmadığında, izin yoktur. Zorunlu haller de, savaş sonrası, pek çok erkeğin ölmesiyle, pek çok kadının dul, kızın yetim kalması durumundadır ve onların himaye altına alınması, koruma, kollanması amacı taşımaktadır. Yani dört tane alın diyerek, bir olan sayıyı, dörde çıkartmadı, onlarca sayıyı dörde indirdi ama öylesi şartlar da koydu ki kolay kolay hiçbir erkeğin gerçekleştirmesi mümkün değil. Sonra da ekledi; “Sizin için hayırlı olan tek eşliliktir!..
 
Her şeyleri bir yana, o günkü Arap toplumunun, nasıl bir toplum olduğunu anlamaya da, İslamiyetten önce, kız çocuklarını diri diri gömüyor oluşları yeter sanırım!..
 
Hz. Peygamber’in hayatına baktığımızda, ömrü boyunca evli olduğu kadınlara, tek bir kez bile el kaldırmadığını görüyoruz. Bir ara hanımlarıyla sorun yaşayınca önce onlarla konuşmuş, sonra yatağını ayırmış ve bir müddet (iki ay kadar) onlardan ayrılmıştır. Sonra anlaşma sağlanınca tekrar dönmüştür. Bu uygulayışı da gösterşiyor ki ayette dövmek diye bir öneri yoktur. Zaten bir mealin doğru yapılıp yapılmadığını anlamak için, Hz. Peygamberin, yaşam ve davranışlarının o ayete uygun olup olmadığına bakmak yeterlidir.
 
Hatta bir gün, Hz. Ebubekirin kızı olan eşi Hz. Aişe, babası da yanlarındayken, Hz. Peygamberin bir sözüne karşı çıkmış; Hz. Ebu Bekir çok kızarak, “Sen Allahın elçsine nasıl karşı çıkarsın” diyerek elini kaldırıp vurmak üzereyken, Hz. Peygamber elini tutup vurmasını engellemiş ve bu yaptığının doğru bir davranış olmadığını söylemiş; “Onlar bize Allahın emanetleridir” demiş.
 
Ayette geçen (darb) sözcüğünün vurma anlamını esas alanlar, zaman içinde, bunu yumuşatma cihetine giderek; “Etki ve iz bırakmayacak, kemiğini kırmayacak, herhangi bir uzvunu çirkinleştirmeyecek; dürtmek ve benzeri şekilde olacak…” (Kurtubi), “peş peşe aynı yere vurulmayacak, güzellik mahalli olan yüze vurulmayacak, kırk vuruştan fazla olmayacak… (Şafi) Asla ölümüne sebebiyet vermeyecek, kamçı ve sopa ile olmayacak, bükülmüş mendil gibi bir şeyle olacak…” (Razi)  gibi kendilerince pek çok dövme biçimi icat etmişler, bir türlü dövmekten tamamıyle vazgeçememişlerdir.
 
Düşündürücü değil mi sizlerce de; ayetin açık gerçeğine, Hz. Peygamberin uygulayışına rağmen, neden bazı tefsir ve mealciler ısrarla bu dövmek denen insanlık dışılıktan vazgeçememektedirler?!!
 
Erkek oluşlarından diyebilir miyiz?!
Ya da sadist bir yanları olduğundan…
Ne dersiniz, sizce hangisi?!!
 
Perihan Reyhan Alkan

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.