KADIN VE SPORA TARİHSEL BAKIŞ

ABONE OL
11:55 - 23/10/2020 11:55
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Değerli ha-ber. com okurlarım bu gün spor kamuoyunda bunca güncel haber varken sizleri tamamen bunların dışına çekerek! Kadının sporla olan kısa bir tarihsel gezintisine çıkaracağım. Ancak şunu unutmamamız gerekir ki! Atatürk’ün Türk sporuna kazandırdığı en önemli unsurlardan biri de, bayan sporculardır. Türk kadını, Atatürk’ün devrimleri ve kesin direktifleriyle Türk sporunun içindeki yerini aldı. Sporcuların kızları, kız kardeşleri ve hatta eşleriyle başlayan bu girişimler, kısa zamanda geniş kitlelere yayılır. Bunda’da, Atatürk’ün büyük katkısı vardır ve Dünyada ilk defa beden eğitimini zorunlu kılan devlet adamı o olmuştur (Fransa’da yayınlanan “L’Auto)

Bayan sporunun başlangıcında tarihsel süreç içerisinde inişli çıkışlı bir yol çizdiği bir gerçektir. Lycurgus´un Ispartalı kadınlara sunduğu kurallarda, kızların koşular ve top oyunlarının yani sıra güreş gibi sporları da üstlenmelerini buyurur. Böylece ailesini, toplumdaki yerini, üstelik evin erkeğini aratmayacak güç ve azme sahip olma iradesine kavuşacağı kanaatindedir. Ispartalılar kadınlara ´´güçlü bir çizgide ilerleyen verimli anne imajına´´ sahip olup bu rolü taşıma görevini verirlerdi. Bu kadınların erkeklerden fiziksek ve sağlıksal acıdan geri kalmayıp cesaretli olmaları sağlanırdı o dönemde. Ancak, Atinalı kadınlar ise tam tersi, spordan uzak, evlenip daha sakin ve ehlileştirilmiş bir hayat sürmeyi tercih ettikleri literatürden görmekteyiz.

Romalı bayanlarda Ispartalı kadınlardan ziyade Atinalıların yaşam tarzını uygular. Bazı turnuvalarda ve özel eğlencelerde ortaçağ ve Rönesans kadınları ise folklor oyunları, koşular ve okçuluk gibi etkinliklere katıldıkları görülmüştür. Ancak düzenlenen çoğu yarışmalar daha çok kadınlar için bir eğlence olarak algılanırdı o dönemde. Bayanların uygulayabileceği fiziksel aktiviteler sınırlıydı. Avcılık ve tenise izin vardı. Sporcu olmaktan ziyade izleyici pozisyona sahiplerdi. Ortaçağda daha çok erkekler dövüş ve kadınlar izlerdi. 16. yüzyılın sonuna doğru kadınlar ufak rollerle tiyatroda etken olmaya başladılar.

Sanayileşmiş toplumun gelişmesi ile kadının spordaki faktörü biraz alışılmış kültürden uzaklaşıp daha kaygısız ve rahatlaşmış bir duruma gelir. Bunun en yakın örneği İngiltere’nin çalışan kadının boks maçlarında iç çamaşır şovu sergilediklerini gösterebiliriz.

1900´lü yılların başında ciddi spor dallarında yarışmalarda bayanları elverişli bulmayıp onlara daha uygun düşen, hassasiyet içeren, terbiyeli, nazik, zarif, narin ve kibar fizik eğitimi ön planda yer alır. Ancak ilerleyen zamanla birlikte kız okulları alternatif olarak tenis, kriket ve hokey gibi oyunlar sunulmaya başlanır.

Amerikalı misyonerler, Çin ve Japon eğitimcileri kız ve kadınlara modern sporu tanıtır. 20. yüzyılın baslarında kız ve kadınlara sunulan modern spor dalları Avrupa ve Amerika’ya doğru yaygınlaşır. Artık iş alanlarında da çalışan başarılı iş kadınına boksör, güreşçi ve halterci kadınlarımıza rastlamak mümkün hale gelir. Golf, yüzme, kayak, buz pateni gibi sporlar öncelikli olarak önem kazanır.

Bu tarz sporların kuralları bayanlara daha uygun hale getirilir. Bayanların en çok seçtiği spor dallarına söyle bir baktığımızda, ritüel agresiflik yani açıkça yaşayıp uygulanan agresifliğin kategorisine ilgi büyük olduğu dikkat çekiyor. Bunların arasında voleybol, basketbol ve futbol gibi sporlar öne çıkıyor. 1972´den itibaren olimpiyat oyunları olarak sayılan golf, tenis, okçuluk, jimnastik, yüzme, dalma gibi aşırı saldırganlık yüklü sporlara ilgi var ancak kürek çekme, futbol, buz hokeyi gibi biraz daha yorucu ve ağır olan dallarda yasayan yoğunluk şaşırtıcı. Sporcu kadın kendinden emin, fedakâr ve basarîli bir şekilde Ulusal, Avrupa ve hatta Dünya şampiyonaları için yarışıyor. Kadın oyuncular profesyonelleştikçe saldırganlıkları da tıpkı erkekler gibi daha bir yoğun şekilde spor hayatlarına yansıyor.

Bazı gözlemciler, kadınların bu tür fiziksel agresiflikleri ve her ne pahasına olursa olsun kazanma azmine bağlantılı olarak değerlendiriyor. Bu sporları uzun vadeli kullanan bayanlar belli bir zaman sonra kendine özgü olan hassas, suskun ve muntazam yapılarına geri döner. Uluslararası alanlarda da antrenörler bu faktörleri göz ardı etmeyip sporcularını saldırılara karsı direnç kazandırıp korkularını yenmelerini sağlar. Michael Smith örnek olarak Japon voleybol takımının geçtiği eğitim rejimini anlatır. Oyuncular maç sırasındaki ağrı ve acıları algılayamayacak kadar vahşileştirilip tamamen oyuna adapte olmaları sağlanır. Böylece erkeklerle ayni standarda vararak oyun sergilerler.

Kazanma arzusunu yerine getirebilmek için her türlü çıkar yola başvurarak, kadında erkekler gibi hileye başvurmaktan çekinmiyor. Bayanların spora katılması, bastırılmış agresifliğin hızla genişleyip yükselmesine yol açıyor. Kadının özellikle fiziksel şiddet üzerine ilgiyle yoğunlaşması, ona yakıştırılan´´huzur veren cins´´ imajını siliyor.

Kadının hemen hemen sporda erkek ile ayni vasıflara sahip olmasına rağmen çoğu zaman mağdur duruma düştüğü bir gerçek. Genç kız ve kadınların erkek antrenörleri tarafından tacize uğrayanlarının rakamı yüksek. Vekil sıfatı ile yaklaşıp kötüye kullananın sayısı çok. Bu mevzu üzerinde durulup özellikle kız ve erkek çocukların yaşamlarını etkilememek için acilen çözümler gerekir diye düşünüyorum.

Türk kadını 1926 yılında Ömer Rasim Koşalay’ın girişimleri ve çalışmalarıyla ilk kez atletizm pistlerinde göründü ki Dünya kadınlarının, Olimpiyat Oyunlarında, ilk kez 1928 yılında piste çıkmaları göz önüne alınacak olursa bu, Türk sporu nam ve hesabına sevindirici bir olaydır

Dileğimiz; Türk kadınının dünya organizasyonlarında daha çok yerini alması ve başarılı olmasıdır.
En içten saygılarımla…

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.