KADERİNİ YENİDEN YARATMAYA ÇALIŞAN TÜRK TOPLUMU…

ABONE OL
19:03 - 01/10/2020 19:03
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Almanya’da yaşayan 3 milyona yakın bir Türk toplumu var. Burada yaşayan büyük bir kesim, ”Çifte vatandaşlık” hakkından yararlanarak Almanya vatandaşı oldu. Çok az bir bölümüde hala Türk vatandaşı olarak onca zorluklarla mücadele etmeye devam ediyor. Her zaman temel haklar ve özgürlüklerden söz eden Almanya, (AB)`nin tüm gücünü elinde tutarak yönlendirerek, kendi ülkesinde yaşayan Türk kökenli vatandaşların çocuklarına ”kendi dillerinde” eğitim hakkı tanımadı.

Alman parlamenter Markus Soder; ”Ben bundan sonra okullarda Türkçe yazılar yerine haç motiflerini göreceğim” diye bağırırken; kendilerine Türk toplumunu yöneten idare eden temsil hakkı tanıyan yetkiler verenler ne hikmetse seslerini çıkaramadılar. Hala bu dernekler topluluklar kurumlar ne iş yaparlar anlamış değilim. Yüzlerce adı karmaşık sıralanmış bir sürü derneklerimiz var, elbette burada yaşayan Türk toplumunun haklarını savunanlara sözüm olamaz, ama hala her türlü zorlukların arasında sıkışıp kalmış, burada yaşam hakı olduğu halde, bilmediği aşamadığı sıkıntılarda, bu dernekler malum kurumlar ne yaparlar acaba?

Resim vermek, arada bir geceler düzenlemek, yada gazetecileri çağırarak iş yapıyoruz diye görünmeye çalışmak, yemek içmek eğlenmek, bu kaynaşmayı sağlıyorsa vahki vah halimize. Yönetim değerinden ehli olmayanların sırf kimlik arayışında olmak adına görüntü vermeye çalışması, asıl olan beklentilere değerlere zarar vermekten başka bir işe yarar mı? Türk toplumunun yıllardır çok ciddi sorunları var bu ülkede, adeta bir birimizle düşman iki toplum olarak burada yaşamaya başladık. Sevgiyi paylaşmayı dostluğu tüm güzel olan değerleri unuttuk adeta, ama bunlar varken. Türk toplumunu temsil yetkisine sahip olduklarını sananların yaptıklarına baktığımda ortaya çıkan sonuçsa hayal kırıklığı.

Almanya kendi ülkesinde Alman diliyle eğitim veren kurumlardan başka bir eğitim veren çalışmaya izin vermiyor. Ama biz bunu bildiğimiz halde olmadık hayal peşinde koşarak inatlaşmaya gidiyoruz. Merkel, ”Almanca resmi dildir, ve başka bir dille eğitim şansı yoktur” dediği halde bunu kendimize değil orada yaşayan toplumumuza bile anlayış biçiminde anlatacak bir kurum yok. Türkiye’de Alman Üniversitesi kurulması için İstanbul beykoz’da 120 dönüm yer ”Fidanlık” yok edilirken, Almanya’da ”Türk lisesi” açılması konusundaki öneride kıyametler koptu. Almanya’da Türk lisesi açılması doğru bir kararmı derseniz bu çok yönlü tartışılması gereken bir konu bana göre. Merkel konuşmasının bir bölümünde, ”Almanya’da Türk’lerin okulları olabilir. Ama bu Almanca öğrenmemek için bir bahane olmamalı. Yeni kuşakların topluma uyumlu olmasını istiyoruz”. Burada Batı’nın iki yüzlülüğü nasılda ortaya çıkıyor. Merkel ülkesinde farklı bir dille eğitimin, kendisine göre gelecekte yaratacağı sıkıntılarını çok iyi biliyor. Şimdi bu ikiyüzlülüğü ”Temel hak ve özgürlüklerle bağdaştırmak mümkün mü dersiniz? Türkçe’yi zaten unutmadık mı unutturmadılar mı? Bütün bu değerlerin dışında sırf bu ülkede yaşamak adına. Çocuklarımızın daha sonra karşılaştıkları ciddi bir gerçek var. Alman okullarında eğitim görenler sonradan kendi kimliklerini, dillerini, kültürlerini ve ulusal değerlerini unutup yaşadıkları ülkenin birer gönüllü ajanları misyonerleri olmuyorlar mı farkında olmadan? Almanya’da hükümetler, Türk çocuklarını ”entegrasyon” programlarıyla, ”kendi kimliklerini” unutturmaya çalışıyor. Bunları sonrasında resimde kalan Türk görünümlü ”Truva” atlarına benzetip nişanlar ödüller veriyor. Ankara ise hala başta Almanya’da yaşayan Türk toplumunu kendi kaderiyle başbaşa bırakmanın yaşanan sıkıntılarından habersiz olmayacak senaryolar üreterek uyutmaya çalışıyor. Peki bütün bunlar olurken, yüzlerce dernek ve sivil toplum örgütlerimiz ne iş yaparlar acaba? Konuşamayan bir proje üretmeyen gereğinde elini masaya vurmasını bilmeyenler için bu sözüm. Onlar resim vermesini çok iş yaptıklarını gösteren konuşmalar yapmayı, ve içi boş anlamsız geceler düzenleyerek basına haber vermeyi çok iyi biliyorlar, işte bu bizi Batı’nın dilinden kurtaramayan olmayan saygınlığımızı bizden uzaklaştıran değerlerinin unutulması.

Şimdi TBMM Genel kurulunda kabul edilen bu çalışmanın Alman Türk toplumuna neler kazandıracağı belli değil. Yurtdışındaki Türk’lerin yüzlerce sıkıntısı sorunu var aşılamayan çözüm bekleyen. Ben her yazımda bir Yurtdışı ilişkilerden sorumlu Bakanlığın kurulmasını önerdim. Dışişleri Bakanlığı artık yurtdışına sadece Elçi yada Konsolosluklar atamaktan ziyade, daha rasyonal çalışmalar içinde olmalı derim. Türk toplumu asıl başka bir tehlikenin içinde farkında olmadan, artık eğitim kültürel yapılanma, entegrasyon ve bütün bunların önemsenmediğini görüyorum. Sadece yaşamış olmak adına kalıcı bir yapılanmayı sağlamaya çalışıyor Türk toplumu, oda hayatta kalmak, burada kalıcı olmak, gelecek korkusunun içinde yer almamak, işte korku sendromu burada kendini gösteriyor. Eski sevgileri paylaşmayı unutan bir toplum, dostlukarın paylaşımların içinde olmadığı bir beraberlik, iki farklı bir toplum olmak, kendi içimizdeki bizi tüm değerlerimizle kemiren kurdu atamamak. Birbirinden artık korkar hale gelen bir toplum yansımalar, çocuklarımızın aldıkları onca eğitim sonucunda gelecek korkusu yaşamaları ve iş bulamama korkusu. Grileşen bir Almanya’nın gelecekteki yaşayacağı ”Demokratik değil Demokrafik” sonu yaşayacağını şimdiden görmüş olmaları gerçeği. Bir zamanlar yıkılmış bir Almanya’ya yön veren kaldıran çehresini değiştiren bunun için ömrünü sağlığını tüketen bu ülkede var olan evrensel haklarımızı bile yıllarca elimizden almalarına kimse dur demedi.

Şimdi kendi kaderini yeniden yaratmanın mücadelesini veren onurlu bir Türk olmanın gücünü. Batı’nın tüm ikiyüzlülüğüyle görmesinin zamanıdır diyorum.

Prof. Dr. Levent Seçer

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.