KAÇKARLARDAN BERLİN’E

ABONE OL
18:56 - 01/10/2020 18:56
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Eve gelir gelmez Berlin’de beni bir sürpriz bekliyordu. Kızım gibi sevdiğim kuaförüm Sevim Ürgün öğretmeni Ali Uzun’un kitabını hediye etti.

Bir Eğitim Gönüllüsünün Yaşam Öyküsü ‘nü bir roman tadında okudum. Başucu kaynak değerinde bu kitabın yazılması çok elzemdi.
Rize’nin Yolbaşı Köyünde başlayan yaşam öyküsü Berlin’e uzanıyor. Yaşadıkları, mücadeleleri, gözlemleri bir öğretmenin deneyimlerini aşıyor. Zira Ali Uzun hep öğretmenlik mesleğine yakın olmuş, ama bakanlıkta göreve kadar çeşitli idareci sorumluluğunu yüklenmiş.
Kitabın satırlarında sık sık öğrenmenin yaşı yoktur sözünü pekiştiriyor. Oğlu Hakan’ın diş doktoru olması tesadüflerin gücü olarak görülebilir. Diş doktorundan şu sözleri dinlerken yetişkin idi.
”… Bunun dışında çürük dişler, mide, kalp, göz hastalıkları ve sinüzit gibi daha pek çok hastalıklara, ayrıca ağız kokusuna da sebep olmaktadır. Dişleri sağlam olan insanların, yukarıda saydığım hastalıklara yakalanma riskleri daha azdır ve dolayısıyla ömürleri de o oranda artmaktadır.”
Yani bir insanın ne zaman öleceği alnında yazılı değil, vücuduna iyi bakımla ömür uzatılabilirmiş.
Elli yıl önce Türk işçileri Almanya’ya gönderilirken iki yılda geri döneceklerdi, ama bu olmadı. Nedenlerini sıraladıktan sonra şöyle noktalıyor.
”… Yukarıdaki açıklamalarda görüldüğü gibi, Türk işçilerinin iki veya üç yıl içinde Türkiye’de kesin dönme arzu ve özlemleri, ham bir hayal olarak kalıyor, içinde bulundukları gerçek durumları, buna bir türlü imkân ve fırsat vermiyordu.”
Bir öğretmenin görevi dershanenin dışına taşıyor. En azından Köy Enstitülerin devamı olan Öğretmen Okullarından mezun olanlar için bu tespit doğru.
Turizmle ilgili yazdığı mektupların katkısı ile, turizm alanında yoğun yatırımların başlaması ve göğsümüzü kabartan tesislerin kurulması sağlanmış olabilir.
Türkiye’de bürokrasideki sorunlar çok güzel, etraflı izah edilmiş. Yurt dışında hazırlanan raporların ilgililere ulaştırılmaması. Dosyaların işleme konmadan yazıların tozlu raflarda kalması. Bu nedenle yurtdışına memur gönderen devlet dairelerinde bütün sorumluların bu kitabı dikkatle okuyup, konuları tartışmaya açması gerekir.
Berlin’de birisi Ali Uzun’u tanıyor musun, diye bana sorsa evet derdim. Kitabı okuduktan sonra tanımıyorum demem gerekirdi diye düşündüm. Her birimizin hayatı her halde bir romandır.
 
Bir gün, 1977 yılında okul müdürüm öğretmenler odasına beni çağırdı, cin gibi zekice bakan gözlerle, Ali Uzun ile beni tanıştırdı. Eğitim Müşaviri öğretmenlerini tanımak istiyor. İlk defa Türkiye tarafından sahiplenme duygusunu hissettim. Yalnız konsolos öğretmenlerinin değil, benim gibi senato öğretmenlerinin de Eğitim Müşaviri olmak niyetindeydi.
Bu yakınlığı hissetmem sadece iki sene sürdü böyle güzel Almanca bilen Eğitim Müşaviri kırk yıllık öğretmenlik deneyimimde ilk ve son olmuştu. Neden geri çağrıldığını, daha sonra idareci fonksiyonu olan üst düzeyde fırsatı bırakıp, neden senato öğretmeni olarak Berlin’e geri gelmesini Türkiye’nin düzensiz düzenini bu kitabı okuyunca anladım. Büyük çapta her ilçede kutladığımız 23 Nisan Çocuk Bayramı eğlencelerinin o şekilde güzel kutlanması yine ilk ve son olarak anılarımda kalacaktı.
Yine konsolosluk ve senato öğretmenlerin birlikte Öğretmenler Günü kutlaması da o tarihten sonra bir daha tekrarlanmadı.
Türkiye, henüz modern ve gelişmiş bir devlet seviyesine ulaşmadı Burası Türkiye, Boş Ver diyen veya öyle davranan üst düzeyde çalışan görevlilerin hangi yolla bu seviyeye ulaştığını da bu kitapta öğreniyor insan, tahminler pekiştiriliyor.
Rüşvete karşı mücadelesini şu sözlerle anlatıyor:
”… Dairemin iskân izninin verilmesi konusunda, bana yalan söyleyip zorluk çıkaran ahlâksızlardan mutlak surette hesap soracağım! Kontrolümü tamamen kaybetmiştim.”
Bu sözlerle ahlâk kavramını ne güzel anlatmış.
Ali Uzun, ömrü boyunca imkânları ve gücü oranında insanüstü bir gayretle vatanseverliğini sözlerle değil, uygulayarak göstermiş. Karşılaştığı engelleri sıralamış bu kitabında.
”… Sırası geldikçe bu konuya tekrar dönecek, sözde bir hukuk devleti olan ülkemizde, adeta bir aşiret zihniyetinin hüküm sürdüğünü, örnekleriyle ortaya koyacağım.”
Bu kitabı okumalıyız, bugün değişen ne var, araştırmalıyız.
Burası Türkiye, Boş Ver diyenlere cevabımız hazır olmalı.
Kaçırılan fırsatları şu satırlarda okuyoruz:
”Demokrasisi oturmuş ve kalkınmış ülkelerde, devlette devamlılık esastır. Başarılı olan projeler ve işler, iktidarlar değişse de, devam eder, hiçbir zaman kesintiye uğramaz. Bizim gibi demokrasisi yarım yamalak yürüyen ülkelerde ise, gelen her yeni iktidar, bir önceki iktidarın yaptıklarını tamamen ortadan kaldırır ve her şeye yeniden başlar. Bunun için de o ülkelerin iki yakası, kolay kolay bir araya gelemez.”
Bu kadar açık ve cesurca yazılmış bu kitabı yurtdışı temsilcilikleri çok ciddiye almalı, geçmişte yapılan hatalardan ders çıkarmalıdırlar.
Devletin yanında, aydınlara düşen görevler sıralanmış satır aralarında.
Ali Uzun, yaş haddi nedeniyle 2007 yılında emekli olmuş. Bu durum nadir rastlanıyor. Çoğunlukla Türkler hasta olarak, malulen emekli oluyorlar.
(c) İlter Gözkaya – Holzhey
 
Yazarın, bu duruma gelmesini iyi Almanca bilmesi, işinin ehli olması ve elbette mutlu ve huzurlu bir evlilik müessesini yürütmesine bağlıyorum. Kendisine ikinci baharında mutluluğunun devamını ve huzur diliyorum.
Bundan önceki makalemde okumak için iyi bir kitabı olanın da şanslı olduğunu yazmayı unutmuştum. Derneklerin bu kitabı tartışmaya açacağını zannediyorum, tavsiye ediyorum.
İyi okumalar!
 
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen 
 
 
Kaynak ve kitap tavsiye:
Ali Uzun, Kaçkarlardan Berlin’e
Pegem Yayınevi, iletişim: [email protected]
ISBN 978-605-364-151-3

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.