İSTİFA ETME KÜLTÜRÜ VE TÜRKİYE

ABONE OL
11:52 - 23/10/2020 11:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

İSTİFA ETME KÜLTÜRÜ VE TÜRKİYE


Siyasette gereği oluştuğunda istifa edebilmek erdemdir. Kişinin kendi onuruna sahip çıkmasıdır. Türkiye`de bu kültür henüz oluşmamıştır. Tam aksine, istifa etmenin toplumsal sorumluluk ve etik değerler bakımından artık kaçınılmaz olduğu durumlarda bile, koltuğu bırakmamak, adeta bir gelenek olmuştur Türkiye`de. Türkiye bu yanlıştan kurtulmalıdır. Bunun sağlanabilmesi için, seçmene, halka büyük görevler düşmektedir. Halk bu durumlarda direnmeyi, demokratik yollardan zorlamayı öğrenmelidir.

4 Kasım 2015 günü, yakınımızdaki ülke Romanya Başbakanı Viktor Ponto ve Romanya hükümeti istifa etti. Bunun güncel gerekçesi, başkent Bükreş`te bir gece kulübünde ekim sonunda çıkan yangın ve 32 gencin yaşamını yitirmesi. Ölen gençlerin sayısı son olarak 50’ye yükseldi. Yangından hemen sonra on binlerce Romanyalı arkası kesilmeyen protestolarla, başbakan ve hükümetin istifa etmelerini istedi ve istifa edinceye değin de protestoların süreceğini açıkladı. Protestocular başbakanı ve hükümeti yangına karşı gerekli önlemleri almamakla suçluyordu. Ayrıca protestocular başbakanı vergi kaçakçılığı, rüşvet, para aklamakla suçluyordu ve derhal istifa etmesinde ısrar ediyordu. Halkın beş gün süren kararlı protestoları, başbakan ve hükümetin istifa etmelerini sağladı.

7 Mayıs 2015’de İngiltere`de yapılan Parlamento seçimlerini Başbakan David Cameron`un Muhafazakâr Partisi kazandı. Seçimlerde başarısız olduklarını belirten İşçi Partisi Başkanı Ed Miliband, Liberal Demokrat Parti Başkanı Nick Clegg ve Sağcı Parti Başkanı Nigel Farage derhal istifalarını açıkladılar.

Hollanda`da Sosyal Demokrat Parti Başkanı ve koalisyon hükümetinde başbakan yardımcısı olan Wouter Bos, Mart 2010 seçimlerinde Amsterdam Belediye Başkanı Job Cohen`in daha şanslı olduğunu söyleyerek, Parti Başkanlığı görevini kendiliğinden Cohen`e devretti.

GERÇEK DEMOKRASİLER TÜRKIYE`YE ÖRNEK OLMALIDIR

1 Kasım seçimlerinden sonra, Cumhuriyet Halk Partisi’nde yoğun tartışmaların başlaması bekleniyordu. Aslında bu tartışma süreci, hükümeti kurma görüşmeleri ve olasılığı olmasaydı, 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra başlamış olacaktı. Ana muhalefet partisi başkanı olarak Kemal Kılıcdaroğlu’nun, yapılan beş seçimde başarısız olması, bu görevi daha iyi yapabilecek birine devretmesi gerekmez miydi? Ve artık en geç 1 Kasım seçimlerinden sonra gerekmez mi?

Bu değişimi sağlama amacıyla, Cumhuriyet Halk Partisi’nde çok sayıda eski milletvekili, eski yönetici ve belediye başkanı: “Yeni CHP’lileşme süreci sona ermelidir. CHP; özüne, kimliğine ve gerçek gücüne kavuşturulmalıdır” başlığı altında bir bildiri yayınladılar. Bildiride Türkiye’nin AKP tarafından getirildiği duruma ve CHP’nin gerçek siyasi kimliğine yakışan temel ilkelere vurgu yapılmaktadır.

“AKP, 13 yıllık tek başına iktidarının özellikle son dönemlerinde; Emeği ezen, sömürüyü yaygınlaştıran, küçük üreticileri ve reel ekonomiyi dışlayan, kuralsız “neo-liberal rant ekonomisi” politikaları ile, ülkemizin büyüme potansiyeli sığlaştırılmış, refahın paylaşımı kısırlaştırılmıştır. Cumhuriyetimizin, Ulus Devletimizin; “kurucu değerleri ve ilkelerini”, onun ‘devrimci, ilerici, çağdaş’ iddialarını, içine sindiremediğini daha da açık biçimde göstermiştir. Cumhuriyetimiz ve demokrasimizin çimentosunu oluşturan “laiklik ilkesini” çiğnemeyi ve tamamen göz ardı etmeyi, çağdışı siyasetinin çıkış noktası yapmıştır. “Erkler ayrılığı” ilkesi ve “hukuk devleti” kurallarını umursamamış; “yargının bağımsızlığı” ilkesini askıya almış; “insan hakları ihlalleri” ve “polis devleti” uygulamalarına yaygınlık kazandırmıştır. Dış ilişkilerde; “bağımlı, teslimiyetçi ve ilkesiz” duruşuyla; “ulusal bağımsızlığımız ve çıkarlarımız ile dış güvenliğimiz” zaafa, “iç barışımızda derin kanamaya”, yol açılmıştır. “Yasama ve yürütmede içine girilen etik dışı ilişkiler ile, dokunulmazlık zırhına bürünmüş siyaset bir haksız kazanç ve sömürü alanına dönüştürülmüş; kamu yönetiminde yaygın vurgun ve yolsuzlukların önü açılmıştır”…

“Ülkemizi çöküşe taşımakta olan bu koşullara karşı Partimiz; ‘Cumhuriyetimizin kurucu değerleri ve Atatürk devrimleri” ile “çağdaş Sosyal Demokrat hareketin evrensel değerleri’ temelinde ‘etkin, ilkeli ve ileri vizyonlu bir siyasi mücadeleyi ve liderliği ortaya koyamamıştır’. Halkın dinamik kesimlerine öncülük edememiş, toplumsal muhalefeti bütünleştirip harekete geçirecek bir dayanışmayı sergileyememiştir”.

“Bunun temel nedenini; Partimize hakim olan ‘üst yönetim zaafı’ ile bu boşlukta Partimize dayatılan ‘sözde YCHP yapılanması’ oluşturmuştur… ‘Sözde YCHP’leşme’ ile, Parti Programı ilkelerimiz, köklü siyasal ve toplumsal iddialarımız, tarihsel ‘Kurucu Parti’ misyonumuz adeta yok sayılmıştır… Partimizin ilerici mücadele gücünü oluşturan örgütümüzün ‘bütünlüğü, birikimleri, dayanışma ruhu’ yıpratılmıştır… Partimizin gerçek CHP’li kadroları tasfiye edilmiş, ‘hafızası’ adeta silinmiştir… Partimiz, kendi içinde, ‘asli değerleri, birikimleri ve kadroları’ ile yabancılaştırılmıştır”…

“Bugün Partimizi; ‘gerçek CHP kimliğine, köklerinin ve tarihsel misyonunun bilincine’ kavuşturacak, örgütümüzü ‘devrimci dinamiği’ ile buluşturacak, yeni bir ‘şahlanışa, özüne dönmesine ve köklü değişime’ ihtiyaç vardır. Bunun için; Partimizin KURULTAYI derhal OLAĞANÜSTÜ toplanmalı; örgütümüzün iradesi duruma el koyarak, ‘Partimizi ve Ülkemizin geleceğini’ düzlüğe taşımalıdır”…

Dileğim odur ki, Atatürk`ün kurucusu olduğu CHP, bu temel amacı kararlılıkla savunacak ve seçimlerde başarılı olacak, yeni bir Genel Başkana ve yönetime en kısa sürede kavuşur. Türkiye’nin buna ivedi gereksinimi vardır.

Hakkı Keskin

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.