”İSTER ASARIM İSTER KESERİM”

ABONE OL
11:53 - 23/10/2020 11:53
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Yıl 2010, günlerden 23 Nisan. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 23 Nisan nedeniyle koltuğunu 4’üncü sınıf öğrencisi Elgin Koçubaba’ya devrederken şöyle der „Artık ben çok yoruldum. Koltuğumu Başbakan’a bırakıyorum”. Elgin Koçubaba ise heyecanlanarak Başbakan Eroğan’a dönerek „Ben konuşmama başlayayım mı” diye sorar. Başbakan „yetki artık senin, ister asarsın ister kesersin, her şey sende” diyerek içindeki yönetim üslubunu ortaya çıkarmış olur. Hani doğrudan söylenemeyen ama bilinçaltında yatan gerçekler istem dışı ortaya çıkıverir ya bazen, işte öyle bir şeydir bu yaşananlar. Bilinçaltı, insanın bastırılmış duygularını sakladığı yerdir. Ünlü düşünür ve psikoanalist Sigmund Freud’a göre insan beynindeki düşüncelerin çok az bir bölümü dışa vurulur, çoğu bastırılmış duygulardır. Freud bilinci okyanustaki buz dağına benzetir. Suyun üzerinde bulunan yaklaşık yüzde onluk kısım bilinçtir, altında kalan yaklaşık yüzde doksanlık kısım da bilinçaltıdır. Kimi zamanlarda bilinçaltında gizli kalan ve yoğunlaşmış olan duygular kişinin kendini rahat ettiği zamanlarda, yani otokontrol mekanizmasının gevşek olduğu durumlarda, örneğin şakalaşırken ya da rüyada ortaya çıkar.

Aynı gün Sayın Başbakan Erdoğan, 23 Nisan nedeniyle koltuğunu devrettiği „küçük Başbakan” Elgin Koçubaba’ya, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Türkiye ziyaretinde kendisine hediye ettiği beyaz güvercini de vermiş. Erdoğan, barış güvercinini verdikten sonra şöyle demiş: “Bu güvercin bir hafta kendisinde duracak. Her hafta el değiştirerek elden ele barış uçuşuna devam edecek.” Peki, buradaki çelişkiyi nasıl yorumlayacağız? Bir taraftan Başbakan Erdoğan koltuğuna oturttuğu küçük Başbakana „yetki artık senin, ister asarsın ister kesersin, her şey sende” diyor diğer taraftan ona „barış güvercini” takdim ediyor. Burada bir çelişki bir bilinçaltı muhasebesi görmüyor musunuz? Savaşı da barış da benim iki dudağım arasında mı demek istiyor?

Bilinçaltındaki bu muhasebe Başbakanın yürütmenin başı olarak içinde bulunduğu tezatları da beraberinde getirmektedir. Aslında Başbakan’ın gönlünde yatan tıpkı küçük Başbakana vermiş olduğu tavsiye niteliğinde olduğu gibi „yetki bende, ister asarım ister keserim, her şey bende” tarzıyla devleti yönetmektir. Onun gönlünde yatan her şeyi belirleyebilen devlet başkanlığıdır. Bunun için var gücüyle çalışmaktadır; demokrasilerin temel prensibi olan kuvvetler (yasama, yürütme, yargı) ayrılığını kaldırıp „kuvvetler birliği” sistemini getirmek istemesi de bunun bir ön çalışmasıdır. Oysa dikkatli bakınca yasama ve yürütmenin şu an elinde bulunduğu kesindir; yargıyı da 2010 da halk oylamasıyla değiştirdiği yeni HSYK kanunuyla ele geçirdiğini zannetmişti, en azından birlikte çalıştığı kankası „cemaate” teslim etmekte sakınca görmemişti.

Elinde bulunan geniş yetkilere göre geçmiş dönemde keyfine göre yargıya müdahale etmişti, istediğini görevden almış, istediğini göreve atamıştı. Örnek mi?

Deniz Feneri savcıları Başbakan Erdoğan’a yakın isimleri gözaltına alınca ilgili savcılar derhal görevden alındı. Yılmaz Özdil de 18.01.2014 tarihindeki köşe yazısında belirttiği gibi uzun tutukluluğa karşı olan bir hâkim duruşmaya iki gün kala görevden alındı. Prof. Mehmet Haberal’a tahliye kararı veren hâkim görevden alındı. Hurşit Tolon’u tahliye eden hâkim görevden alındı. Dursun Çiçek’i tahliye eden hâkim görevden alındı. Bülent Arınç’a suikast palavradır deyip ilgili subayları tutuklamayı red eden hâkim görevden alındı. Oysa Bülent Arınç şimdilerde bizzat kendisi suikast girişimi olmadığını söylemektedir. Ergenekon davalarında tahliye yönünde oy kullanan hâkimler görevden alındı. Oda TV davasında tahliye yönünde oy kullanan mahkeme başkanı istifaya zorlandı emekliye ayrıldı.

Bunlar cemaat hükümet işbirliğinin çok iyi olduğu dönemlerde olmuştu. Rant paylaşımında işbirliği bozulunca çok güvendiği yargı bu sefer Başbakanın ve emrinde bulunan hükümet üyelerinin (Bakanların) yolsuzluklarını ortaya çıkarıverdi. Başbakan dururmu hiç; elindeki geniş yürütme ve yasama yetkileriyle karşı hamleye geçti.

Yine Yılmaz Özdil’den alıntı yaparak devam edelim.

Yolsuzluk fezlekelerini düzenleyen savcılar görevden alındı.

Başbakanın oğlu Bilal’e dokunan savcı görevden alındı.

Başbakanla birlikte çalışan müteahhitlere dokunan savcı görevden alındı.

Suriye’deki muhaliflere mühimmat taşıdığı öne sürülen TIR’ın savcısı görevden alındı. El Kaide’yi soruşturan savcı görevden alındı.

İzmir’de Bakanın bacanağına dokunan savcı görevden alındı.

Binlerce emniyet mensubu karda kışta, ya görevden alındı ya da „sürüldü”.

Tüm bunlar yaşanırken Başbakanın başdanışmanı çıkıp daha önce bizzat Başbakanın kendisinin „savcısıyım” dediği Ergenekon ve Balyoz davalarında „Orduya kumpas kuruldu” diye itiraf ediverdi. Sahi, bizzat kendi seçmenleri ve milletvekilleri tarafından üstün vasıflarla göklere çıkarılan, yetmedi kutsanan, yetmedi ilahlaştırılan bir Başbakandan nasıl bir yönetim tarzı bekliyorduk ki? Başbakan hakkında söylenen şu fantastik övgü ve yorumlara bir bakın:

„AK partili olmak, Başbakan’a nikâhla bağlanmaktır” (1)

„Başbakanın g…nün kılıyım” (2)

„Erdoğan’a dokunmak ibadettir”. (3)

“Rize, İstanbul ve Siirt mübarektir. Çünkü bu 3 şehir, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük liderinin doğmasına vesile olmuştur.” (4)

“Başımızda Allah’ın tüm vasıflarını toplamış bir lider, Sayın Recep Tayyip Erdoğan var”. (5)

Sahi, bir partiye üye olmakla nasıl başbakanın nikâhı altına giriliyor? Yoksa AKP’ye üye olmak bir nevi „padişahın haremine” girmek gibi bir şey mi?

Ve bir insan bir başka insanın nasıl g…nün kılı olabilecek kadar alçalabiliyor?

Aklım hafsalam almıyor; bir insana dokunmak nasıl ibadet oluyor?

Mekke bile peygamber s.a.v sebebiyle değil Kâbe nedeniyle kutsal iken, nasıl oluyor da Erdoğan sebebiyle adı geçen şehirler kutsal oluyor?

Aklımın durduğu ân ise Başbakanın ilahlaştırıldığı ândır. Hani evliya dense anlarız, ermiş dense anlarız, hatta Kuran’ın son peygamber uyarısına rağmen, peygamber sıfatı demelerini de anlarız da… Hatta ve hatta “Allah’ın bir kaç sıfatını taşıyor” dese de anlarız da “Allah’ın TÜM sıfatlarını toplamış” demek nasıl bir şirk koşmaktır?

Toplumun bir kısmı tarafından önce kutsallaştırılan şimdi de ilahlaştırılan bir Başbakan nasıl megalomanlaşmaz ki (büyüklük kuruntusu, kişinin kendisine gerçekle uyuşmayan üstün nitelikler yakıştırması)? Elbette, kişiliği zayıf olan insanlar, kendisini kutsayan ve ilahlaştıran topluma karşı barış mesajı verirken bile „yetki artık benim, ister asarım ister keserim” deme cesaretini kendinde bulacaktır.

Dr. Ali Sak

Kaynaklar:

1.http://www.haberand.com/-ak-parti-li-olmak-basbakan-a-nikahla-baglanmaktir–h-315194.html

2.http://www.youtube.com/watch?v=s2hyxgsb7qQ

3.http://www.haber7.com/ic-politika/haber/765836-basbakana-dokunmak-ibadettir

4.http://www.hurriyet.com.tr/gundem/22567341.asp

5.http://www.radikal.com.tr/politika/ak_partili_vekil_erdogan_allahin_butun_vasiflarini_toplamis_bir_lider-1171286

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.