İŞTE CUMHUR VE İŞTE CUMHURİYET

ABONE OL
18:51 - 01/10/2020 18:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonu’na davet edilmiştik. Ramazan ayıydı ve günlerden de Cuma idi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde bakanlık yapmış bir büyükelçinin davetiydi. Gitsek bir türlü gitmesek bir türlü diye düşündük ve sonunda gittik. Cumhuriyet cumhurun cumhuriyetiydi sahip çıkmalıydık.

Resepsiyon ‘da içki servisi de yapılıyordu. Cumhuriyet bayramını kutluyorduk güya, cumhursuz Cumhuriyet Bayramı kutlanır mıydı? Biz kutluyorduk, hem de cumhura rağmen kutluyorduk. Cumhuriyet idaresi Kurtuluş Savaşı’ndan sonra kurulmadı mı? Kurtuluş savaşını veren cumhur bu kutlamanın neresindeydi. Alkol servisi yaparak Avrupalıların örf ve adetlerini esas alarak cumhuriyet kutlanır mıydı? Hem de Ramazan’da, hem de Cuma günü.

Sızlamaz mıydı kemikleri vatan için düşmanla çarpışmış ve bu uğurda can vermiş o şehitlerimizin, sızlamaz mıydı kemikleri sarıklı mücahitlerin, sızlamaz mıydı kemikleri İstiklâl Marşı’mızın yazarı Mehmet Akif’in. “Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli” demiyor muydu o yüce Şair.

Ne yazık ki, sızlattık onların kemiklerini. Modernlik adına sızlattık. Avrupalılaşmak adına sızlattık, çağdaş medeniyet seviyesi adına sızlattık. Akıllanmadık ki biz, 5 milyon kilometrekare olan Osmanlı topraklarını 780.000 kilometrekareye indirdik, İttihat ve Terakki’nin beceriksiz paşaları(Cemal, Enver, Talat) yüzünden Lawrence ve Lawrence gibilere çanak tuttuk ve Osmanlı’yı yeryüzünden sildik, buna rağmen hâlâ akıllanmadık.

Geleneklerini yaşatmak için fırsat kollayan Avrupalı dostlarımızdan(!) ibret bile almadık. Onlar bunu niye yapıyor, niçin yapıyor anlamadığımız gibi, biz onların geleneğine niçin sahip çıkıyoruz onu da anlayamadık. “Onlar yapıyor, öyleyse biz de yapalım.” dedik ve yaptık.

Haklı olarak onlar bizim bu taklitçiliğimize ve pespayeliğimize kıs kıs gülüyorlardı ve biz de gülüyorduk, onların niçin güldüklerini bilmeden gülüyorduk.

“Sizler, işte böylesiniz; onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler. Siz Kitap’ın tümüne inanırsınız, onlar sizinle karşılaştıklarında “inandık” derler, kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. ” 3/119

“Size bir iyilik dokununca tasalanırlar, size bir kötülük isabet ettiğindeyse buna sevinirler. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların ‘hileli düzenleri’ size hiçbir zarar veremez.” 3/120

Kendine, kendi milletine yabancı bir devlet ve devlet adamı olur mu? Oluyor işte. Biz de gidiyoruz o devlet temsilcilerinin verdiği Cumhuriyet resepsiyonlarına. Ve alkışlıyoruz cumhur olarak oradaki varlığımızla o büyükelçiyi, “Aferin iyi yapıyorsun, böyle yapmaya devam et diyoruz, çağdaş olabilmenin yolu böylesi resepsiyonlardan geçer” diyoruz. Kel başa şimşir tarak.

Berlin’in ilk mukim büyükelçisi Giritli Ali Aziz Efendi’den, Hüseyin Avni Karslıoğlu’na kadar kaç tane büyükelçi geldi- gitti ve kaç tanesi Türk Milletini hakkıyla temsil etti onu bilmiyorum. Ancak Hüseyin Avni Karslıoğlu gördüğüm kadarıyla bizden biri. Kendi değerleriyle barışık.

İftar yemeği veriyor, mütevazı bir çadırda, hem de rezidansının bahçesinde. Bugüne kadar gelip geçen Cumhuriyet hükümetlerinin atadığı elçiler iftar yemeği vermeyi laikliğe aykırı bir eylem olarak görürlerken o iftar yemeği veriyor. Seccadeler serilmişti, isteyen namazını da kılabiliyordu. Ezan okundu ve dua yapıldı.

Menü abartılı değildi, belli ki israftan kaçınılmıştı. Elçilik aşçısı Kenan Çoban hazırlamış menüyü: Mercimek Çorbası, İslim Kebabı, Hindi Sote, İçli Pilav ve Soğuk Meze.

Çay suyu bakır semaverde kaynatılmış ve bakır demlikte demlenmişti ama tad vermedi. Anladığım kadarıyla seylon çayıydı demlenen. Oysa residansta Rize çayının demlenmesi güzel olurdu. Hele sade bir Türk kahvesi olsaydı su ve lokumla birlikte gümüş tepside ikram edilseydi mesaj açısından daha da anlamlı olurdu. İşte bizim geleneğimiz bu derdik o zaman, gururlanırdık.

Büyük Elçi Hüseyin Avni Karslıoğlu “Ramazanınız mübarek olsun, orucunuzu Allah kabul etsin” diye başladı sözlerine ve ekledi: ” Bugüne kadar iftar yemeği vermeyenler belki çadır bulamadıkları için vermemiş olabilirler. Ben bir dostumdan rica ettim ve Türkiye’den gönderdi bu gördüğünüz çadırı.” Konukların birbirlerine bakarak gülüşmeleri anlamlıydı.

İftar yemeğinde Alevi de vardı Sünni de, Süryani papazı da. Oruç tutanı da vardı tutmayanı da. Hepsi çadırın altında toplanmıştı. Çadır tabiatıyla bize yabancı da değildi.

Devam etti konuşmasına Karslıoğlu: “Muharrem orucu için de iftar yemeği vereceğiz” dedi. Bu mesaj fevkaladenin de fevkinde anlamlıydı, ‘ötekileştirmek yok, biz aynı gemide yolculuk yapan farklı inanç ve kültürlerden oluşan tek bir milletiz’ deniliyordu. “Geminin su almasına müsaade etmeyelim .”deniliyordu.

Konuşmada Ramazan’ın muhasebe ayı olduğundan bahisle, her Müslümanın bu ayda geçmiş yılın muhasebesini yapması gerektiği vurgulandı. Alışılmışın dışında bir konuşmaydı yapılan. Hiç devlet adamı Allah’tan, peygamberden, oruçtan, namazdan bahseder miydi? Ezberler bozulmuştu. Herkes can kulağıyla Karslıoğlu’nu dinliyordu.

“Burada çok acılar yaşadık, NSU yüreğimizi dağladı. Yangınların ardı arkası kesilmiyor ve hepimizi üzüyor. Sünnet yasağı Almanya için utanç vericidir. Bazı Türk kökenli politikacıların bu konuyla ilgili duyarsızlıkları da bizi üzüyor.

Suriye’de olup bitenler, Filistin’de olup bitenler, Myanmar’da olup bitenler ve dünyanın diğer bölgelerinde olup biten benzer olaylar bizleri üzüyor, içimizi acıtıyor. Hayvan haklarından söz edenlerin, hayvan hakkı diye dünyayı ayağa kaldıranların, insan hakları konusundaki duyarsızlıklarıdır bizleri üzen.

Türkiye’deki evini, tarlasını bağını bahçesini satıp burada yatırım yapan insanımız var, bu yatırımlar geleceğe yapılan yatırımlardır. Bunları görmek lazım. Bizler Almanya’dan bir şey alıyorsak, bir şeyler de vermemiz gerekiyor. Geleceğimizin şekillenmesi için iş adamlarımıza ve kanaat önderlerimize çok iş düşüyor.

Bu iftar yemeği bir ilkti. Son değildir. Artık çadırımız da var. Ramazanınız mübarek olsun, Allah orucunuzu kabul etsin.”

İşte Cumhur ve işte Cumhuriyet. Cumhuriyet’in gerçek sahiplerine değer veren, sahip çıkan saygı gösteren devlet büyüklerimiz, Allah yolunuzu açık eylesin.

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.