İSTANBUL İLE DEVAM

ABONE OL
19:05 - 01/10/2020 19:05
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Polisler
Türkiye’de araçlarıyla devriye gezen Türk polisini görünce aklıma nedense hep yalancılığı yüzünden inanırlığını ve koyunlarını kaybeden o çobanın hikayesi gelir. Adamlarda bir mavi ışık hastalığı var. Sürekli olarak o mavi siren ışıkları yanık oluyor, oysaki tüm Dünyada o ışıklar ancak acil görev yerine yetişme anında yakılır ve siren çalınır. İstanbul’da İstiklal caddesinde sadece yayalara açık olan bu caddede canları sıkıldıkça Taksim meydanı – Galatasaray lisesi arasında mavi ışıkları yanık ve ara sıra da hoparlörden anlaşılamayan sesle çıkararak turlayan polis arabalarını görünce hep gülesim geldi. Asayiş adına halkı rahatsız eden bu polislere Dünyada siren kullanma talimatnamesinin tekrar okutulmasını öneririm. Sireni açan görevli polis araçlardaki seyir defterine saat kaçta, ne kadar süre ile ve hangi acil görev yerine ulaşırken sireni açtığını kaydetmek zorundadır. Yoksa yasalara aykırı olarak aracıma aldığım çocuğumu okula yetiştireceğim veya yoldan geçen kızlara hava atacağım diye siren açamaz… Aynı durum doğal olarak cankurtaran araçları için de söz konusu. Bu araçların da sürekli mavi siren ışıkları açık olduğu için gerçek bir hasta taşıma anında kimse tıklamıyor, yol vermiyor ve hasta da ancak öbür Dünyaya yetiştirilebiliyor…

Erkekler ve kadınlar
İstanbul’da toplu taşıma araçlarında gözlemlediğim kadarıyla kentin adeta yüzde sekseni erkek. Bu tür kadın ve erkek oranını çok farklı olmasını sadece Mısır’ın turistik kenti Hurgada’da gözlemlemiş ve “burada artık eşcinsel evlilikler serbesttir” diye şakalaşmıştık. Gerçekten de bu iki cins arasındaki oransal fark bu kadar yüksek mi, yoksa artık Arap ülkelerinde olduğu gibi kadınlar evlere mi kapatılıyor pek anlayamadım. Doğal olarak kadının az olduğu bu ortamda hafif güzel sayılabilecek bayanları kendilerini Cleopatra sanırken, zavallı erkekler de aç kurtlar gibi onlara bakıyor. Neden güzel Türk bayanların Avrupalı bayanlara oranla daha fazla havalarda olduğunu bu oransal farklılıktan doğduğunu kendimce saptadım…

İstanbul Türkçesi
Aydın’da hep bir İstanbul anekdotu anlatılırdı: İki Aydın’lı İstanbul’a geldiklerinde birisi kibarlık taslayıp “İstanbul’a geldik garik, garik demeyelim garik” demiş. İşte İstanbul’da umutsuzca İstanbul şivesi ararken, hep bu “garik” veya “İstanbulluyak” ifadelerini duydum. O kitaplarda okuduğumuz İstanbul hanımefendilerine, beyefendilerine pek rastlayamadım. Belki benim şanssızlığımdı… Sadece ünlü piyanistimiz Vedat Kosal’ın annesi Renin Kosal hanımefendiyi ziyaretimizde İstanbul’da olduğumuzu anladım… Hele Renin Hanım’ın eski İstanbul sohbetlerini dinlemeye doyamadık…

Güzel İstanbul
Bu kadar acımazsız kritikten sonra doğal olarak “bu İstanbul’un hiçbir şeyini beğenmedin mi diye soracaksınız… İstanbul, resim çekmeye doyamadığım boğazıyla, haliciyle değişik insan manzaralarıyla kartpostal gibi bir Dünya şehri. Avrupa-Asya sentezini bir abidesi… Hele o muhteşem camileri… Orada her namazı cemaatla kılma olanağı olması beni çok mutlu etti. Ezan okunduğu an, nerede bulunursan bulun hemen yakınında bir cami var. Kendisi bir tarih olan kentin sarayları, müzeler, ve tarihi yapıları insanı bu kentin fanatiği yapıyor… Ama genelde birkaç gün kalıp sadece güzel yüzünü gördüğümüz bu kente sürekli yaşayıp, güncel zorluklarını katlanma zorunda olmamızın verdiği rahatlıkla, bence Dünyanın en güzel kenti Münih’e dönmek üzere havaalanına gidişte insanı mutlu ediyor…

Ahmet İNCEL

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.