İSTANBUL DEDİKLERİ

ABONE OL
18:58 - 01/10/2020 18:58
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

İstanbul dedikleri bir koca şehir.

Taşı toprağı altın dedikleri İstanbul.

Kaç medeniyeti barındırmış, bağrında.

Anadolu’nun rüyalarındaki umut kapısı İstanbul.

Çocukluğumuzda gençler para kazanmaya giderlerdi İstanbul’a.
Kimi başlık parası için, kimi tarlayı genişletmek için, kimi karasabanı çekmeye güçlü bir sarı öküz için.

Daha çok topraktan geçimini sağlayan ailenin gençleri giderlerdi.

Sadece İstanbul’a değil, İzmir’e, Adana’ya, Ankara’ya…

İnşaat işlerinde çalışırlardı.

Ama daha çok İstanbul’a. Taşı toprağı altın denilen İstanbul’a giderlerdi.

Memlekette harmanı kaldırıp, tarlayı sürüp, tohumu atınca ver elini gurbet elleri.

Türküler yakardı yavuklular.

Hasret ateşine tutuşunca, hasretlerini türkülere dökerlerdi:

‘’Ekinler açar oldu

Kokusun saçar oldu

Ayrılık naçar oldu

Gül danem, bir danem

Birde sen iki danem…”

Ayrılığı böylesine yalın, öylesine derin kim anlatabilir ki?

Türkülerin mutlak bir öyküsü olurdu.

Başlık parası için İstanbul’a giden Celal Oğlan’ın öyküsü türkülerle anlatılır.

Celal Oğlan, başlık parası için İstanbul’a gider.

İnşaatlarda çalışıp baharda dönüp evlenecek nişanlısıyla. Arkadaşları kışın soğuğunda ucuz otellerde kalır. Celal Oğlan, başlık parasını bahara kadar denkleştirmek için otele gitmez, inşaatlarda geceler…

Altına serdiği çimento torbalarını yatak yapar kendine.

O ayaz kış gecelerinde fayda etmez incecik çimento torbaları.

Dayanmak ister Celal Oğlan. Sıkar dişini. Nişanlısının hayaliyle avunmaya çalışır, dayanır ayazlara.

Betonun soğuğu baskın çıkar umudundan, hayalinden. Celal Oğlan uyanamaz uykusundan.

Nişanlısının umutları umutsuzluğa dönüşür:

‘’Evlerinin önü yonca,

Yonca kalkmış dam boyunca,

Bu yoncayı kim biçecek

Celal Oğlan olmayınca? ‘’

Cenazesi gelir Celal Oğlan’ın. Eşyaları arasında öksürüğünden kan bulaşmış, yavuklusunun verdiği ipek mendil çıkar:

İpek mendil dane dane

Yudular serdiler güne

Ana Celal’ı yudular

Başucunda döne döne.

Geri dönenler değişir gelirlerdi.

Naylon gömlek giyer, kravat bağlarlardı. Yatak altında ütülenmeye çalışılmış pantolonlarla bıçkın, çalımlı yürürlerdi.

Saçlar taranırdı, hep ıslak tutularak.

Ayna taşırlardı.

Yani İstanbul’dan bir şeyler getirirlerdi yörelerine. Dilleri bile değişirdi.

İzledikleri filmi başlarından geçmiş gibi anlatırlardı. Biz onları ağzımız açık, hayran hayran dinler, onların maceralarını birlikte yaşardık.

Anadolu insanı git- gellerden usanınca, küçülen ekmeklerine umar olmayan sağ iktidarların aymazlıkları sonucu batıya, özellikle İstanbul’a ölçüsüz, plansız bir göç başlattılar.

Gettolar oluştu. Bir gecede devlet arazilerine kondurdukları gecekondularla yolsuz, elektriksiz, susuz bölgelerde yaşam savaşı vermeye başladılar. Artık İstanbul’dan bir şeyler götürmediler, kırsal kültürü İstanbul’a taşımaya başladılar.

Artık İstanbul’da ne:

‘’Yedi tepeli şehrimde

Bıraktım gonca gülümü”

Ne de:

İstanbul’da fakir bir Orhan Veli’yim

Tarifsiz kederler içinde… Söylenir oldu.

Artık İstanbul’da:

Batsın bu dünya!

Yıkılmadım ayaktayım!

Hatasız kul olmaz!

Eyvallah!

Acılı, salçalı Arabeskler söylenir, dinlenir oldu.

Yirmi birinci yüzyılda kültür başkenti diye böbürlendiğimiz İstanbul’a bakın.

Muhabir almış eline mikrofonu soruyor:

Kıbrıs Adası nerede?

Sicilya denizinde.

Türkiye’nin başşehri neresi?

Kimi İstanbul diyor, kimi İzmir.

Libya hangi kıtada? Adam düşünüyor, bilecen: Asya’da diye yanıtlıyor.

Ya Türkiye? Bilmiyorum abi!

Meclis Başkanına dizi oyuncusu diye biliyor.

Onların seçtiği dini bütün AKP’li Belediye Başkanı ABD’ye gidiyor. Newyork Belediyesi bandolarla karşılıyor. Amerika’daki itibarımızla öğünelim derken işin aslı ortaya çıkıyor.

Meğer parayı Türk Konsolosluğu ödemiş.

Dahası, Brooklyn Belediye Başkanının geçen yıl İstanbul’a yaptığı ziyaretin masrafı olan 40.000 Dolarlık masrafında Türkiye tarafından ödendiği açıklandı.

İşte Avrupa’nın kültür şehri İstanbul’u yönetenler.

Onları seçen kültürlü halkımızın iradesi!

Bir çuval kömür, iki kilo makarna.

Hokkabaz yöneticiler.

Kimi kime şikâyet edeceksiniz?

İstanbul’un ahvali böyle.

Bu hep böyle mi gidecek?

Pireler filleri mi yutacak?

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.