İSMET PAŞA’NIN ARDINDAN

ABONE OL
11:55 - 23/10/2020 11:55
3

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Henüz bıyıklarımın yeni terlemeye başladığı yıllardı. İsmet İnönü’nün Kurtuluş Savaşı’nda ve Lozan’da yaptığı büyük hizmetleri bildiğim halde O’nun altmışlı yıllarda boykot yapan üniversite öğrencilerine; “Haytalar, haydi okullarınıza!” demesine bir anlam veremez, kendisine kızardım. Oysa ağabeylerimiz o yıllarda demokratik bir üniversite, sosyal adalet ve bağımsız bir Türkiye için mücadele ediyorlardı.

Sonra bir yığın olaylar oldu; anarşi ortamı yaratıldı, saldırılar düzenlendi. Türk gençliği birbirine düşman edildi. Gencecik insanlar kurşunlandı, zindanlara atıldı. 12 Mart muhtırası verildi. Sonra Başbakan Nihat Erim’in balyoz harekatı başladı; öğretmenler, aydınlar, sendikacılar tutuklandı. Ardından Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan bir şafak vakti idam edildi. İsmet Paşa onları kurtarmak için çok uğraştıysa da başaramadı.

Anlaşılan, “Haytalar, haydi okullarınıza!” diyen İsmet Paşa haklıydı; olacakları önceden görmüştü. Okumadan, bir meslek ve mevki sahibi olmadan gençlerin vatan için düşündüklerini uygulama olanağı var mıydı? Ne demişler: “Gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse.”

1973 yılının Aralık ayının 25. günü İsmet Paşa öldüğünde Çankırı’nın Kurşunlu ilçesinin Yakalı Köyü’nde öğretmendim. İlköğretim Müdürü Rıfat Bey bir İsmet Paşa hayranıydı. Tedavi amacıyla Ankara’ya gitmek için kendisinden izin istedim. “Paşa’nın cenazesine de katılırsın” dedi. O anda Nazım’ın dizeleri ağzımdan dökülüverdi: “Bu milletin anasını ağlatan/ Bir İsmet /Bir Adnan / Bir Koraltan” Rıfat Bey sustu. Kızdığı her halinden belliydi.

Daha sonra Ankara’ya gittim ve İsmet Paşa’nın cenaze törenine katıldım. Maltepe camisinde kılınan namazdan sonra cenazesi bir top arabasının üzerine konulmuştu. Törene çok sayıda yabancı temsilci; devlet adamı, diplomat ve asker katılmıştı. Ağır adımlarla önümüzden geçtiler. O’nu seven onbinlerce insan kaldırımları doldurmuş, Paşa’yı son yolculuğuna uğurluyorlardı. Ağlayanlar vardı. İnsanlar hüzünlüydü ama o yıllarda yaşanan yaşanan politik ortam nedeniyle, giden insanın değeri sanki pek anlaşılmamıştı. Kurşunlu’ya geri döndüğümde Rıfat Bey, “Benden izin almadan Ankara’ya neden gittin?” diye hesap sormasın mı? Az daha işimden oluyordum.

Geçen yıl, yaz tatilinde ailecek Anıtkabri ziyarete gittim. Atatürk, yattığı yerde bile yurttaşlarına görevini anımsatıyor. Laik, demokratik cumhuriyeti savunanlar ondan güç alıyor. Türkiye’nin her tarafından gelen ziyaretçilerin ardı arkası kesilmiyor. Sonra Anıtkabir meydanının öteki ucunda bulunan İsmet Paşa’nın mezarını ziyaret ettik.. Çoktandır kendisiyle barışık olduğum İsmet Paşa da bundan haberdar olmuştu artık… Artık Anıtkabir’e her gidişimde onun mezarını da mutlaka ziyaret edeceğim.
Okul sıralarında bir öğretmenim anlatmıştı; Bir gün İsmet Paşa, Atatürk’e; “Paşam sizin değeriniz bir, benim değerim ise sizin yanınızda sıfırdır. Ama ikimiz biraraya gelirsek on ederiz” demiş. Ne güzel… Atatürk ve İsmet İnönü birbirini tamamlayan iki büyük insanımızdır. Kendilerine çok şeyler borçluyuz. İkisi de nur içinde yatsın.

TRT’nin hazırladığı Kurtuluş filmi, her yurttaşımız tarafından mutlaka seyredilmelidir. Kurtuluş filmi, Türkiye’de Ziraat Bankası şubelerinde üç kaset halinde satılıyor. O filmde geçen bir sahneyi her seyredişimde tüylerim diken diken olur. Millet cephedeki durumu endişe içinde merak etmekte, cepheden haber bir türlü gelmemektedir. Nihayet bir telgraf gelir:

“Metristepe’den, 1.4.1921 “Saat 6.30 (18.30’da) Metristepe’den gördüğüm durum. Gündüzbey kuzeyinde sabahtan beri direnen ve artçı olduğu sanılan bir düşman birliği sağ kanat grubunun saldırısı üzerine, dağınık olarak çekiliyor. Yakından kovalanıyor. Hamidiye yönünde karşılaşma ve çatışma yok. Bozüyük yanıyor. Düşman, binlerce ölüleriyle doldurduğu savaş alanını silahlarımıza bırakmıştır.” Batı Cephesi Komutanı İsmet

Kurtuluş filminde bu telgrafın Ankara’da Meclis’te ve Meclis önünde cepheden haber bekleyen halk üzerindeki etkisini, hele gözleri umutla parlayarak ayağa kalkan dedeyi, herkesin mutlaka görmesini dilerim.

Atatürk, İsmet Paşa’nın, ülkemizin kaderini belirleyen bu başarısı üzerine şunları yazar:
“Bütün dünya tarihinde, sizin İnönü Meydan Savaşlarında yüklendiğiniz görev ölçüsünde ağır bir görev yüklenmiş komutanlar pek azdır. Ulusumuzun bağımsızlık ve varlığı, çok üstün yönetiminiz altında şerefle görevlerini yapan komuta ve silah arkadaşlarınızın duyarlığına ve yurtseverliğine büyük bir güvenle dayanıyordu. Siz orada yalnız düşmanı değil, ulusun kara yazgısını da yendiniz. Düşman çizmesi altındaki kara yazılı topraklarımızla birlikte bütün yurt bugün, en kıyıda köşede kalmış yerlerine dek utkunuzu kutluyor. Düşmanın yurdumuzu ele geçirme tutkusu, dayancınızın ve yurtseverliğinizin yalçın kayalarına başını çarparak paramparça oldu.
Adınızı övünç yazıtları arasına geçiren ve bütün ulusta size karşı sonsuz bir saygı ve bağlılık duygusu uyandıran büyük savaşınızı ve utkunuzu kutlarken, üstünde durduğunuz tepenin, size binlerce düşman ölüleriyle dolu bir şeref alanı gösterdiği kadar, ulusumuz ve kendiniz için yükseliş pırıltılarıyla dolu bir geleceğin çevrenini de gözler önüne serdiğini söylemek isterim.”

İsmet İnönü ölümüne dek yurdumuz için çok işler yaptı; ülkemizi bütün tuzaklara rağmen 2. Dünya Savaşı’na sokmadı. İktidarı kaybetmek pahasına çok partili hayata geçişi sağladı. Atatürk ilke ve devrimlerinin yılmaz savunucusu oldu. İrticaya ve yolsuzluğa karşı çıktı. “Bir ülkede namuslular da, en az namussuzlar kadar cesur olmak zorundadırlar” dedi. Halkın bir bölümü ve bazı politikacılar O’nu anlayamadı; anlamak istemediler.

Ama aradan geçen yıllar doğrunun ve gerçeğin iyice görülmesine yol açtı. İrticanın güç kazandığı, Sevr heveslisi işbirlikçilerin ortalıkta cirit attığı; ulusal bütünlüğümüzün tehlikeye sokulduğu, ABD ve Avrupa Birliği tarafından Kıbrıs, Ege ve Ermenistan konularında dayatmaların yapıldığı, hırsızlığın, yolsuzluğun ayyuka çıktığı, Atatürk ilke ve devrimlerinin ayaklar altına alındığı, ülke kaderinde İMF’nin söz sahibi olduğu, Cumhuriyetin binbir emekle kurduğu fabrikaların, işletmelerin haraç mezat satıldığı; işçilerin sokağa atıldığı, hak arayanların üstüne biber gazının sıkıldığı, ulusal hedef ve programın olmadığı, devlet adamı kıtlığının yaşandığı bir ortamda İsmet İnönü’nün değerinin anlaşılması bir rastlantı değildir.

Ölümünün 36. yılında kendisini saygıyla anıyoruz.

Bahattin Gemici

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.