İSMET BERKAN VE HABERCİLİK ETİĞİ…

ABONE OL
11:54 - 23/10/2020 11:54
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Dr Ali Sak

İSMET BERKAN VE HABERCİLİK ETİĞİ…

Hürriyet gazetesi yazarlarından İsmet Berkan 31.Temmuz 2011 tarihli ”Asker, hukuka ve demokrasiye ne kadar saygılı?” başlıklı yazısında askerin demokrasiye saygılı olmadığını savunuyor. Soruya karşı soruyla cevap vermek aslında diyalog kültürüne uygun olmasa da biz gene de bir karşı soruyla devam edelim ve akabinde her iki sorunun da cevabını vermeye çalışalım. İsmet Berkan acaba habercilik şerefine (etiğine) ne kadar saygılı?

İsmet Berkan’ın yazdığına göre [….]Genelkurmay Başkanlığı, 2000’li yılların başında sizin benim vergilerimle çeşitli internet alan isimleri satın alıyor. Sonra bu alan isimleri üzerinden yayın yapan türlü çeşitli internet siteleri kuruyor. Bu sitelerde yalan haberler, manipülasyonlar, provokatif şeyler yayınlanıyor. Sitelerde sadece Türk milletine yalan haber yayılmıyor, aynı zamanda Genelkurmay kendi hükümeti aleyhine dekara bir propaganda faaliyetine girişiyor [….]. İsmet Berkan burada Türk Silahlı Kuvvetlerini yalancılık, sahtekârlık ve hizipçilikle suçluyor. Bunu kanıtlayacak elinde belge var mı? Yok, „çamur at ki izi kalsın” mantığında.
İsmet Berkan’ın görüşüne göre [….] Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Genelkurmay’ın kurduğu sitelerdeki yalan haberleri delil kabul edip Adalet ve Kalkınma Partisi için kapatma davası açılıyor. Haberlerin yalan olduğu Anayasa Mahkemesi kararıyla kesinleşiyor. [….] İsmet Berkan burada bizzat kendisi açıkça ve alenen yalan söyleyerek ve habercilik etiğine ters düşerek TSK’ya hakaret ediyor. Neden mi? İşte size İsmet Berkan’ın bahsettiği Anayasa mahkemesi kararı ile ilgili Milliyet gazetesinde, yani Hürriyet ile aynı kuruma sahip olan bir gazetede, 24 Ekim 2008’de çıkan haber: [….] Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Ak Parti’nin ”laikliğe aykırı eylemlerin odağı durumuna geldiğinin tespitiyle eylemlerinin ağırlığı da gözetilerek Anayasa’nın 69. maddesinin 6. fıkrası ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 1/b maddesi gereğince temelli kapatılmasına karar verilmesi” istemiyle Anayasa Mahkemesi’nde dava açmıştı. Davayı 30 Temmuz 2008 tarihinde karara bağlayan Anayasa Mahkemesi, Anayasa’da kapatma için aranan nitelikli çoğunluk olan 7 üyenin oyuna ulaşamamıştı. Anayasa Mahkemesi’nin 11 üyesinden 10’u, AK Parti’nin ”laikliğe aykırı eylemlerin odağı durumuna geldiğine” işaret etmiş, bu üyelerden 6’sı Ak Parti’nin söz konusu eylemleri nedeniyle ”temelli kapatılması” yönünde görüş belirtmişti. Mahkemenin 4 üyesi ise Ak Parti’nin eylemlerini, temelli kapatmayı gerektirecek nitelikte bulmamış, partinin Hazine yardımından yoksun bırakılması yönünde oy kullanmışlardı. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ise davanın reddi yönünde oy kullanmıştı. Yüksek Mahkeme, Ak Parti’nin 2008’de aldığı Hazine yardımından 1/2 oranında yoksun bırakılmasına karar vermişti. [….]

Anayasa mahkemesi 1’e karşı 10 oy çokluğu ile almış olduğu bu kararla Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) resmen irticanın odağı durumuna geldiğine karar vermiş ve AKP’yi mahkûm etmişti. Bir hakem daha kapatılması yönünde oy kullansaydı AKP mevcut anayasal düzeni yıkma suçu nedeniyle kapatılacaktı; son anda para cezasıyla kurtuldu. Pekâlâ, para cezası almak mahkûmiyet değil mi? Pekâlâ İsmet Berkan bu karardan haberi yok mu? Olmaz olur mu, elbette var; fakat dedik ya maksat doğru habercilik değil; kelime oyunlarıyla okuyucunun zihnini bulandırmak ve iki gün önce istifa eden Genelkurmay başkanına ve 3 kuvvet komutanına, TARAF gazetesinin ‘Nereye daha karpuz kesecektik’ mahiyetinde alay etme ve giderayak çelme takmak; bu davranışıyla da siyasi iradenin gözüne girerek bir ”aferin” almak mı acaba?

İsmet Berkan devam ediyor: [….] Sonra bütün bunlar ortaya çıkıyor, 2009 yılında.
Genelkurmay ortaya çıkanları yalanlamıyor, ‘Evet’ diyor, ‘Yaptık ama biz bunu
Başbakanlığın bize verdiği talimatla yaptık.’ Talimat aranıyor, bulunamıyor. [….] Özellikle bu cümleyi okuyunca kanım dondu; bu kadar da yalan dolan olmaz denecek bir türden. ”Talimat aranıyor ama bulunamıyor” diyor İsmet Berkan. Bu söyleme göre TSK’ya irticayla mücadele konusunda bir talimat verilmedi; fakat aynı cümle içinde ilk söylediğinin aksini söylüyor ve zamanın başbakanı Bülent Ecevit’in konuyla ilgili bir genelgesi olduğunu nitekim söylüyor. [….] Anlaşılıyor ki, Bülent Ecevit’in başbakanlığı dönemindeki bir genelgeye dayanıyor Genelkurmay. O genelgeyi alabildiğine geniş yorumlamışlar, kendilerine böyle bir vazife çıkarmışlar durduk yerde. Sonra da yalan haber yayma sitelerini kurmuşlar, bize yalan söylemişler, kendi hükümetleri aleyhinde deli gibi çalışmışlar. Bütün bunlar emir komuta zinciri içinde ve emirle olmuş. Daha yeni bu konuda dava açıldı, iddianame yazıldı, merak eden açsın okusun. Tamam, da, benim anlamadığım şu: Bu gerçek 2009′da kamuoyu tarafından öğrenildikten sonra Genelkurmay ne yaptı? [….] Önce talimat yok, arandı bulunamadı deniyor; sanki bakkal dükkânında bir şey aranıyor da bulunamıyor. Nasıl oluyorsa sonra talimat bulunuyor.

Hani genelge veya talimat yoktu? Bunu gizlemeye İsmet Berkan’ın sanırım ya yüreği ya da cesareti yetmedi; fakat gene aynı kelime oyunlarıyla aslında o genelgenin içeriğinin çok farklı olduğunun altını çiziyor. Yani bu durumda TSK başına buyruk hareket ederek başbakanlığın talimatına aykırı hareket ettiğinin altını çiziyor. İsmet Berkan tarafından başbakanlık genelgesinin içeriği hakkında verilen en ufak dahi bilgi yok. Tek bilgi genelgenin yanlış ve olabildiğince geniş yorumlanmış olması. Burada maksat bilgilendirmek değil; bir takım ‘şeytani’ taktik ve kelime oyunlarıyla ve ustaca dizilen cümlelerle zihin karıştırmak…

Gerçekten de TSK, başbakan Bülent Ecevit’in genelgesini çok mu geniş yorumladı veya genelge dışına çıkarak suç mu işledi? Başbakan Bülent Ecevit, irtica ile mücadelenin etkin bir şekilde sürdürülmesini sağlamak amacıyla, kamu kurum ve kuruluşlarına 22 Temmuz 1999 tarihinde ikinci bir genelge yayınlıyor. Genelgede, irtica ile mücadelenin bir devlet politikası olduğu vurgulanıyor. Zamanın başbakanı Bülent Ecevit’in yayınladığı genelge şöyle:

[….] 1. Türkiye Cumhuriyeti Anayasamızda belirtilen temel niteliklerine karşı yürütülen rejim aleyhtarı irticai, yıkıcı ve bölücü faaliyetlere karşı alınan önlemlerin eş güdümünü sağlamak ve uygulamayı izlemek üzere kurulan Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu’nun çalışmalarını etkin bir şekilde yürütmektedir. (Burada açıkça irticai faaliyetler anayasal düzene karşı işlenen suçlar arasında sayılmış).

2. Siyasi iradenin, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerini yok etmeye yönelmiş bulunan irticai faaliyetlerle mücadelede tüm Devlet kurumları ve kamu görevlilerinin arkasında ve desteğinde olduğundan kuşku duyulmaksızın, kamu görevlilerince irticai faaliyetlerle mücadeleye ilişkin olarak daha önce çıkarılmış olan Başbakanlık direktif ve genelgelerinin uygulanmasına mevcut mevzuat çerçevesinde devam edilecektir. (Burada siyasi iradenin bu mücadelede devlet kurumları ve kamu görevlilerinin arkasında olduğunu kesin bir dille belirtiliyor).

3. Merkez teşkilatında Bakanlar, taşra teşkilatında vali ve kaymakamlar, dinin siyasi, ekonomik, ticari, sosyal veya diğer şekillerdeki istismarına karşı her türlü önlemi alacaklar, yasalara uymadıkları belirlenenler hakkında gerekli yasal işlemler ilgili kamu görevlilerince tereddütsüz yerine getirilecektir. Kamu görevlileri irticai faaliyetler ile mücadelede zafiyet göstermeyecekler ve özellikle kılık kıyafet yönetmeliği hükümlerini titizlikle uygulayacaklardır. (Burada açıkça irticai faaliyetlere karşı tavır almak ve özellikle kılık kıyafet yönetmeliği hükümleri titizlikle uygulanacak diye talimat veriliyor).

4. İrticai faaliyet, eğitim yoluyla gençliği ele geçirmeye de yönelmiş olduğundan, vakıflar, özel kuruluşlar, belediyeler ve şahıslar tarafından kurulan özel öğretim kuruluşları ile özel yurt, pansiyon ve kurslar üzerindeki devletin gözetim ve denetimi ilgili ve sorumlu kamu kurumlarınca etkin bir şekilde gerçekleştirilecektir. Ayrıca, bu kuruluşların sistemli ve etkin bir şekilde denetimini sağlayacak mevzuat düzenlemeleri yürürlüğe konulacak, yasalarla çizilen çerçevenin dışında faaliyet gösterdikleri belirlenenler hakkında gerekli yasal işlemlerin süratle yapılmasına özen gösterilecektir. (Burada irticai faaliyette bulunan tüm kuruluşlar takip edilecek ve denetlenecek diye talimat veriliyor; pekâlâ irticai faaliyet yürüten bizzat siyasi irade olursa ne olacak?).

5. Vatandaşlarımızın kutsal dini duygularını istismar ederek, topladığı kaynakları irticai faaliyetlerin finansmanına yönelten dernek, vakıf, şirket ve bunun gibi diğer kuruluşlar nezdinde yürütülmekte olan il ve ilçe merkezli denetimlerin kapsamının genişletilmesi sağlanacak ve denetleme sonuçlarının izlenmesi için ilgili tüm devlet kuruluşları üzerlerine düşen görevleri eksiksiz olarak yerine getireceklerdir. (Denetimlerin izlenmesi için tüm kurumlar üzerlerine düşen görevi eksiksiz yerine getireceklerdir diye talimat veriliyor).

6. İrticai faaliyetlerin bir kısmı da devletin bütçe olanaklarının yetersizliğini istismar etmekte olduğundan, vali ve kaymakamlar, il ve ilçelerindeki okul çağındaki çocuklarımızın öğrenim, barınma ve kurs gereksinimlerini belirleyerek, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik fonundan da yararlanmak suretiyle gerekli önlemleri alacak veya olanakların yeterli olmadığı hallerde, gerekli önlemlerin alınması için girişimlerde bulunacaklardır. (Sosyal yardımların artırılarak mağdur kişilerin irticai faaliyet içinde olan kuruluşların güdümünden kurtarılması talimatı veriliyor)

7. İrticai ve bölücü yayın yapan radyo ve televizyon istasyonlarına karşı ilgili devlet kuruluşları, yasaları eksiksiz bir şekilde uygulayacaklardır. (İrticai faaliyet de bulunan yayın kuruluşların takibi talimatı veriliyor).

8. İrtica ile mücadelenin bir hükümet politikası olmaktan öte, Cumhuriyetimizin geleceği açısından bir devlet politikası olduğu gerçeğinden hareketle, bu mücadelenin siyasal yaşamdaki değişikliklerden etkilenmeden sürdürülmesi gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel niteliklerini yok etmeye yönelen irticai faaliyetlere karşı mücadelede başarı, devletin bütün kurum ve kuruluşlarının görevlerini zamanında, etkin ve eş güdüm içinde yapmalarına bağlıdır. Bu mücadelede, Cumhuriyet Hükümeti, başta vali ve kaymakamlarımız olmak üzere, tüm devlet kurumlarındaki her düzeydeki kamu görevlisinin yanında olmaya devam edecektir. (Hükümetin irticai ile mücadelede tüm kurumların arkasında olduğunun tekrar altını çiziyor). [….]

İsmet Berkan önce TSK’ya verilen böyle bir talimatın olmadığını söylemesi ve akabinde „bir genelge var ama TSK bu genelgeyi yanlış yorumladı” demesi ne kadar habercilik etiğiyle bağdaşmaktadır. Önce „talimat yok, arandı bulunamadı” diyeceksin. Hemen akabinde ”bulundu ama yanlış yorumlandı” diyerek zihin karıştıracaksın. Daha da ötesi AKP’ye başsavcı TSK’nın vermiş olduğu yanlış belgelere dayanarak kapatma davası açtı fakat Anayasa mahkemesi bunu reddetti diyerek açıkça yalan söyleyeceksin ve bunun adına da gazetecilik diyeceksin.

Yanlış veya doğru, hukuki veya değil, bu genelge ve içeriğini hep birlikte tartışalım. Fakat ortada başbakanlığın bir genelgesi var; irticai faaliyetlerle ilgili mücadele çerçevesinde ayrı bir de birim kuruluyor ve tüm devlet kurumlarına, buna TSK’da dahil, genelge çerçevesinde hareket edilmesi için tartışmasız 8 maddelik talimatname veya genelge veriliyor. Kimi kurumlar bu genelgeyi ciddiye almayarak görevlerini yerine getirmiyorlar. TSK’ya ise sadece bu genelgeyle değil, ayrıca anayasa tarafından Türkiye Cumhuriyetini iç ve dış düşmanlardan koruma görevi de verilmiş. Adı geçen genelgenin 2011 yılının başında AKP tarafından başbakanlık arşivinden kaldırılmış olması sizce şaşırtıcı mı? Evet değerli okurlarım, tekrar başa dönerek ve iki soru sorarak sizleri vicdani muhasebenizle yalnız bırakıyorum….

İsmet Berkan’ın bu yazısı sizce habercilik etiğine uyuyor mu? Genelkurmay başkanının ve 3 kuvvet komutanının istifasından sonra kaleme alınan böyle bir yazının maksadı sizce ne olabilir?

Dr. Ali Sak

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.