İSLÂM’IN ŞARTI BEŞ , İMANIN ŞARTI ALTIDIR

ABONE OL
18:13 - 01/10/2020 18:13
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

İSLÂM’IN ŞARTI BEŞ , İMANIN ŞARTI ALTIDIR 



Allah, dinini sosyal dengelerin bozulduğu toplumlara gönderir. Sünnetullah böyledir. Fakiri çok fakir, zengini çok zengin olan toplumlardır bunlar. O toplumda adaletten söz edilmez. Adalet, güçlüler ve nüfuz sahiplerinin, çıkar çevrelerinin elindedir. Kadınlar parayla alınırlar satılırlar. Erkek egemen bir toplumdur orası. 
İşte Kur’an da, böyle bir topluma vahyedilmiştir. Hz. Muhammed orada Kur’an’ı hem açıklayacak ve hem de uygulamaya koyacaktır.
İlk iş olarak halkın inancını düzeltmek ister, “Allah bir tanedir, birden fazla Allah yoktur” der. Kıyamet kopar. Birden fazla Allah’ın olması çıkar çevrelerinin gelir kaynağıdır. 13 sene, Mekke halkının inancındaki şirki temizlemek için çaba gösterir ama tam olarak başaramaz. Çareyi Mekke’yi terk etmekte bulur.

Medine’ye yerleşir. Orada kendisini sevenler vardır. Aynı ideal uğruna 10 sene de Medine‘de mücadele eder. Bu kez başarılıdır. Çünkü işin başında kendisi vardır. Yaptırım gücüne sahiptir, yönetimin başındadır. Uygulamalarıyla adaletin ibresi haklıdan tarafa döner, kadınlar toplumda saygın konuma gelirler, onlara ana denilir ve Cennet ayaklarının altına yerleştirilir. Sosyal adalet gerçekleşir, herkes ekonomiden eşit olarak payını alır. 

Zaman hızla akar geçer ve O, yolun sonuna gelir. Hz. Muhammed de her ölümlü gibi, ölümü tadacaktır. Ve olması gereken olur. Hz. Muhammed emanetin birini Sahibi’ne teslim eder, birini de Müslümanlara bırakır. 

O bedeniyle aramızdan ayrılır ayrılmaz, bıraktığı emanet tahrif edilmeye başlanır. İslâm’ın ve imanın şartları yeniden dizayn edilir. Çıkar çevreleri iş başındadır. Hadisler uydurularak çıkarları için zemin hazırlamaya çoktan başlanılmıştır.  İşe, İslam’ın ve imanın şartlarından başlarlar. Müslümanların günlük yapmaları gerekenler 32 Farz başlığı altında maddeleştirilir. Bunları yerine getirmeye çalışan Müslüman Cennet’e girecektir. Başkaca bir iş yapmasına gerek yoktur. 32 farzla sorumluluklar yerine getirilmiştir. Kur’an’ın diğer buyrukları teferruattır. 
32 sene boyunca dişe diş, göze göz yapılan bunca mücadele 32 maddeye sığdırılıvermiştir. Bu 32 maddenin içinde günlük yaşamla, adaletin ayakta tutulmasıyla, eğitimle, doğanın korunmasıyla, sosyal adaletle, güzel ahlakla, haksız kazançla, kadın haklarıyla ve benzeri buyruklarla alakalı bir madde yoktur. Dışarıdan bakıldığında dış görünüşüyle mükemmel bir Müslüman gibi görünen insanların uygulamalarının, İslâm’la uzaktan yakından alakası yoktur. Bu çok açıktır. Ucube bir Müslümanlık türemiştir.

32 Farza şöyle bir göz atalım ve İslam’la ne kadar alakalı olduğunu görelim: 32 farzın 12’si Namazda, 6’sı İmanda, 5’i İslam’da, 4’ü Abdeste, 3’ü Gusülde, 2’si Teyemmümdedir.

Mesela bizlere, İslâm’ın şartını 5, imanın şartını 6 olarak öğrettiler. Öğretmekle kalmadılar, bu şartların altını da kalın bir şekilde çizdiler. Şahadet kelimesini dil ile söyleyeceksin ve kalp ile onaylayacaksın, hemen arkasından günde 5 vakit namaz kılacaksın, sonra sene de bir ay oruç tutacaksın, zenginsen sene de 1/40 oranında zekât vereceksin ve ömründe bir kez Hacca gideceksin. İşte İslâm budur. Hepsi bu kadar. Cennetin yolu açılmıştır. 

Namaz kılmak İslâm’ın ikinci şartıdır. Bu şart detaylandırılır ve çeşitlendirilir. İnsanlar namaza yönlendirilir: Farz namazlar, kuşluk namazı, evvabin namazı, beş vakit namazın önünde ve arkasında kılınması gereken nafile (sünnet) namazlar, tespih namazı, teravih ve diğer nafile namazlar… Kılınan her bir rekât namaz için şu kadar sevap vardır. Hele cemaatle kılarsanız 27 derece daha ilave sevap vardır. Hangi namazda ve hangi rekâtta, hangi sure okunacaktır,  en ince detayına kadar yazılır, çizilir, anlatılır.  

Kur’an farz namazın, “kötülüklerden uzaklaştırmak için kılınması gerektirdiğini” vurgulamasına rağmen,  bu kadar teferruatlı kılınan namazlar maalesef Müslümanların çoğunu kötülüklerden uzaklaştıramamıştır. Namaz kılan Müslümanın haksız kazanç elde ettiği, yalan söylediği, zina yaptığı, insan öldürdüğü… Vakidir.  

32 farzı ve özellikle İslâm’ın şartlarını mercek altına alırsak, İslâm’ın azgın bir topluma hayat nizamı olarak gönderilmiş olmasına anlam veremeyiz. Mesela: Şahadet kelimesi Müslümanlığı kabul etmek için bir defa söylenir ondan sonra arkada kalır, Müslüman olmak için gereken bir kabuldür. Dil ile söylediğini kalbiyle onaylayan kişi Müslüman olmuştur. Bundan sonra bir daha şahadet kelimesine ihtiyaç duyulmayacaktır. Yani şahadet kelimesi Müslüman olan o kişiye hayatı boyunca bir daha lazım olmayacaktır. 
İkincisi namazdır. Müslüman olan kişinin günde 5 vakit namaz kılması gerekir. Zengin Müslüman da kılacaktır fakir Müslüman da. İlim sahibi olan Müslüman da kılacaktır, ilim sahibi olmayan Müslüman da. Namaz tek başına nihai kurtuluş için yeterlidir. Hele bu namaz bir de Arafat Tepesi’nde, Kâbe’de kılınırsa verilecek sevapların haddi hesabı yoktur.

Üçüncü şart oruç tutmaktır. Yılda bir ay tutulacaktır. Geriye kalan 11 ayda ise Müslümanın farz olan oruçla alakası olmaz. Oruç da, süresi içinde sadece cinsel ilişkiden uzak durmak, yememek ve içmemek olarak anlaşılmıştır. Derinlemesine bir oruç anlayışından bahsedilmemiştir.

Zekât zengin olan Müslümanın ibadetidir. Nisap miktarı servete sahip olan Müslüman 1/40 oranında zekât verecektir. Zekâtın tespitini her Müslüman kendisi yapacaktır. Zekât vermesi gereken Müslümanları ve ne kadar vereceklerini tespit edecek, toplayacak ve verilmesi gereken yerlere verecek bir kurum yoktur.  Bu uygulama zekât ayetinin ruhuna uymamaktadır. Bu anlayıştan dolayı bugün Müslümanlar sadece fakire zekât vermektedirler. Ayette bahsedilen diğer 7 madde zekât verilmesi gerekenlerin dışında bırakılmıştır. (Tövbe 60)

Hac ibadeti de zengin ibadetidir. Hac için yol bulan Müslüman ömründe bir kez Hacc’a gidecektir. O Müslüman ömrünün sonuna kadar bu ibadetle bir daha buluşmayacaktır. Hacc’a giden o kişi geriye döndüğünde anasından doğduğu gibi günahsızdır. Bundan dolayı Müslümanlar Hacc’a Arafat Dağı’nda günahlarını bırakmak için giderler. O konuyla ilgili de bir hadis uydurulmuştur. 

Bu şartların dayandırıldığı uydurma hadis şöyledir: “İslâm dini beş temel esas üzerine kurulmuştur: Kelime-i şahâdet, namaz kılmak, zekât vermek, ramazan orucunu tutmak ve Hacc’a gitmek. “ (Buhârî, Îmân 1, 2; Müslim, Îmân 19-22.)

Bu hadiste de ifade edildiği gibi; İslâm’ın 5 şartını dinin temel esasları olarak ele alırsak, günlük yaşamda elimizde sadece namaz kalır. Onun dışındaki şartlar günlük yaşamda yoktur. Mesela Zekât ve Hacc zengin ibadetidir, fakirin ilgi alanına girmez. Oruç ibadeti de senede bir kez yerine getirilecektir. Oysa İslâm günlük yaşamda toplumda bozulan dengeleri yeniden kurmak için gönderilmiş bir dindir. Günde sadece 5 vakit namaz kılmakla toplumdaki bozulan dengeler düzeltilmez. Bu mümkün değildir. Tek sütun üzerinde bina yükselmez. İslâm = namazdır, olmaz. 32 farzdan diğerleri zaten ibadet değildir. İbadetin içindeki ritüellerdir.

Zamanımızda, camiler namaz kılan ama sadece namaz kılan Müslümanlarla dolup dolup taşıyor, Ama nedense, Müslümanlar hep sıkıntı içindedir. Ellerinden evleri alınanlar Müslümanlardır, yurtlarından sürülenler Müslümanlardır, ülke ülke dolaşarak vatan aramaya kalkanlar Müslümanlardır, birbirleriyle savaşanlar- birbirlerini öldürenler Müslümanlardır, aç kalanlar ve bir lokma ekmeğe muhtaç olanlar Müslümanlardır, oku emrine uyarak insanlığa yön veremeyenler Müslümanlardır. Okuma özürlü olanlar da Müslümanlar.  Oysa Allah, “Aklınızı çalıştırmazsanız sizi pislik içinde bırakırım” diye buyurmuştur. Buna rağmen aklını çalıştırmayanlar da Müslümanlardır.

Günümüzde Müslümanların çektikleri sıkıntılar bu yanlış İslâm anlayışından kaynaklanmaktadır.  İslam bu 5 temel üzerine bina edileceğine şu temellerin üzerine bina edilseydi muhtemelen Müslümanlar bu kadar sıkıntı çekmeyeceklerdi: 
1-İlim öğrenmek
2-Adaleti ayakta tutmak
3-İnfak etmek
4-İnsanlığın barış içinde yaşamaları için mücadele etmek (Cihad)
5-İnsanların ellerinden ve dillerinden başkalarının rahatsız olmayacağı güzel ahlak

İmanın 6 şartı
Allah imanın şartı 5 derken (Nisa 136)  Müslümanlar 6 demişler. Çocuklarına da 6 olarak öğretmişler. “Allah’a iman, Meleklerine iman, Kitaplarına iman, Peygamberlerine iman, Ahirete iman.” 
Müslümanlar bu beş şarta bir de “kader ve kaza” ya imanı eklemişler. Böylece 6 olmuş. Neden ilave etmişler derseniz cevabı şöyle olacaktır:  Müslümanlar, Hz. Hüseyin’i şehit eden Yezid’i suçlamışlar daha sonra. “Peygamber torununu İslam’ın halifesi nasıl öldürür” demişler. Yezid de, “onu Allah öldürdü ben değil, ben sadece vesile oldum, onun kaderinde benim elimden ölmek varmış “ diyerek Müslümanları sakinleştirmiş. Bakmış işe yarıyor, imanın şartlarına kaza ve kaderi ekleyivermiş.
 
O günden beri Müslümanlar imanın altıncı şartına sadık kalmışlar ve her yapılan olumsuzluğu Allah’a fatura ederek kadercilik anlayışına sığınmışlar. Üzerlerine bomba yağan Müslümanlar, toprakları ellerinden alınan, yetiştirdikleri ürünleri elinden alınan, ülkeleri işgal edilen Müslümanlar hep bu kader anlayışına sığınmışlar ‘Kaderimiz böyleymiş biz ne yapalım?’ diyerek suçu Allah’a atmışlar. Hâlâ bu anlayış devam etmektedir. Çünkü Yezid’in sünneti aynen devam etmektedir. 

Görüldüğü gibi 32 farz olarak öne çıkarılan yaptırımlar. Müslümana kimlik kazandıracak yaptırımlar değildir. Abdest ve teyemmüm tek başına ibadet bile değildir. Namaz ibadetinin ön şartıdır. 32 farz Müslümanlara şuur kazandıracak yaptırımları içermez. Müslümanları takvalı kılacak yaptırımlar değildir bunlar.  Müslümanları araştırmaya sevk edecek, yeryüzünde barışın sağlanmasını sağlayacak yaptırımlar değildir bunlar. Sadece namaz merkezli, günlük yaşamda olmayan bir din Allah’ın dini değildir. 
Böyle bir dinin mensubu olan, dünyadan kopuk, yönü Ahirete dönük(!) sevap avcısı bir Müslümana Allah yardım etmez. Etmiyor da zaten. (Enfal 65-66)

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.