İSLÂMDA MESİH VE MEHDİ İNANCI YOKTUR (ll)

ABONE OL
18:10 - 01/10/2020 18:10
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

İSLÂMDA MESİH VE MEHDİ İNANCI YOKTUR (ll)
 
– Sayın Görmez ‘in yaptığı bu açıklamalar siyasi bir demeçten öteye geçmeyecektir.-
 
 
Mehdî meselesi, halkın dilinde çok dolaşan ve münakaşa edilen bir konudur. Kimlikleri her dinin kurucusunun özelliğini taşıyan mehdiler, kurucunun soyundan gelir. Saoşyant Zerdüşt’ün, Mesîh Davud’un, Mehdî Muhammed’in soyundan olacaktır. Bunlar ya Sünnî Müslümanlarda olduğu gibi müstakbel bir şahsiyettir veya Şiî Müslümanların inandığı gibi daha önce yaşamış, vaad edilen dönemin zamanı gelmediği için bekleme süresini insanlardan gizlenerek tamamlamaya çalışan, zamanın olgunlaşmasını bekleyen tarihî şahsiyetlerdir. Nitekim İsa bu süreyi gökte Tanrı’nın sağında oturarak beklemektedir. İnanışa göre Ahir zamanda gelecek ve İslam‘ın dünya hâkimiyetini gerçekleştirecektir.
 
Mehdi, “Hidayete erdirilen ya da hidayete vesile olan” anlamlarına gelir. “Kendisine rehberlik edilen”, Allah tarafından yol gösterilen, hususi ve şahsi bir tarzda Allah’ın hidayetine nail olan kişi manasındadır. (İslam Ansiklopedisi, 7/474)
 
Mehdi,  “doğru yolu bulmak; yol göstermek, rehberlik etmek” anlamındaki hüdâ (hedy, hidâyet) kökünden türemiş bir sıfat olup “hidayete erdirilmiş, kendisine doğru yol gösterilmiş kişi” demektir. İleride gelecek bir kurtarıcı (mesîh, mehdî) inancı büyük dinlerde olduğu gibi ilkel dinlerde de görülmektedir. Bu inanç bir bakıma tarihte ve günümüzde bazı dinî-siyasî hareketlerin güç kaynağını oluşturmaktadır.
 
Kavramın içeriğindeki âhir zaman, hükümdarlık, dini yenileme, kurtarıcılık gibi ana özellikleri değişmemekle birlikte içinde bulunduğu dinin karakterine göre ayrıntılarda farklılıklar görülmekte, bu kavramı ifade eden kelimeler de dinlere ve kültürlere göre değişmektedir.
 
Bazı âlimler, İslam’daki Mehdî inancının kökenlerini Mecusîlik gibi Fars inançlarında ararken bazıları bunu Yahudi-Hristiyan geleneğindeki “Mesih” öğretisine alternatif oluşturma amacına bağlarlar. Ancak tarihsel olarak Mecusi inancı daha eskiye dayandığı için, Mesih inancını geliştiren Yahudilerin de, bu düşüncelerini Babil sürgünü zamanında dönemin etkin dini Mazdeizm’den almış olması muhtemeldir.
 
Mehdi inancı Kur’an‘da yer almamaktadır. Hadislere ve dini önderlerin sözlerine dayanmaktadır. Şiiliğin inanç esaslarından sayılan Mehdi inancı, tarih boyunca olduğu gibi akademik çevrede pek fazla itibar edilmese de tasavvuf ve tarikat merkezli, kendi liderlerini Mehdi, cemaatlerini de Mehdinin cemaati olarak görmek isteyen Sünni toplumlarında da yaygın bir şekilde kabul ve etki gücüne sahiptir.
 
Kur’ân-ı Kerîm’de bahsedilmeyen “Mehdilik konusu”, daha sonraki kaynaklarda Deccal, Süfyan, Melhame, Ahir zaman ve kıyamet gibi eskatolojik korku mitleri ile birlikte işlenmiştir. İmam Suyutiye göre Ashâb-ı Kehf, Mehdi’nin yardımcıları olacak, İsa O’nun zamanında gökten inecek ve Deccal ile harb ederken beraber olacaklardır. Mehdi, inanca göre Deccal’in olduğu bir zamanda gelecek ve Deccal’e karşı savaşacaktır. İsa Mesih gökten yeryüzüne inince onun yanında olup Deccal’i yenmesine yardım edecektir.
 
Meselâ Avrupalı araştırmacılar, Yeni Gine ve çevresindeki halklarda görülen mehdilik hareketleri için Kargo kültü, Kuzey Amerika yerlileri için Ghost-dance tabirini kullanmışlardır. Eski Amerika yerlilerinden Aztekler mehdilerine Guetzalcoatl, Eski Mısırlılar Ameni demişlerdir.
 
Kavram için Hinduizm kalki, Budizm maytreya (maitreya, mettaya), Mecusîlik saoşyant, Yahudi ve Hristiyanlar mesîh kelimesini kullanırlar.
 
Mehdî kavramının kökleri ve gelişmesi konusunda Batılı araştırmacılar iki görüş ortaya koyarlar. Bunlardan birincisi Mehdî inancının Sümerlerde doğduğu, Bâbillilerde ve Mısırlılarda geliştiği ve bu iki kanaldan dünyaya yayıldığı düşüncesidir ki ilk örnekleri Kral I. Sargon’da (m.ö. 2350 yılları) ve Hammurabi’de (m.ö. 1728-1686) görülmektedir.
 
İkinci görüş Mehdî inancının her dinin kendi içinde, kendi tarihî, psikolojik ve sosyolojik şartlarına göre doğup geliştiğidir. Meselâ Hinduizm’de mehdiliğin menşei Tanrı Vişnu’nun Kalki ismiyle müstakbel avatarasına ve Hint zaman tasavvuruna dayanırken İslâmiyet’te Hulefâ-yi Râşidîn devrinin arkasından başlayan iç savaşların tarihî, siyasî ve psikolojik tezahürleri buna sebep olmuştur.
Mehdi gelecek, insanlığın maddî ve manevî sıkıntılarını sona erdirecek, içtimaî ve dinî hayatı ideal olgunluğa ulaştıracaktır. Geleceği beklenen ideal zamanın vakti ve süresi her dinde merak konusu olmuştur. Genelde bu süreç dünya hayatının sonlarına doğru öngörülmüştür. Mevcut durumda ideal mutluluğu bulamadıklarına inanan insanlar kendi dönemlerini güz mevsiminin son zamanlarıyla karşılaştırırlar ve hayatın daha da kötüye gideceğinden endişe ederler. Ancak mevsimlerin birbirini takibi, gece ve gündüzün periyodik akışı gibi sosyal bozulmaların da kışı sayılan karanlık devri bir aydınlık baharın ve yazın yahut karanlık bir geceyi aydınlık gündüzün takip edeceği düşünülmüştür. Karanlık süreç tabii, içtimaî ve dinî hayattaki bozulmalar olarak tasvir edilir. Meselâ Eski Mısırlılara göre Nil nehri ve göller kuruyacak, içindeki banklar ve etrafındaki kuşlarla beraber kaybolacaktır. Güneş kendini insanlardan uzaklaştıracak, günde yalnız bir saat görünecek ve öğle vaktinin olduğunu kimse fark etmeyecektir. Sosyal felâketler de yoğunlaşacak, ülkeyi bedevîler ve yabancılar istilâ edecek, ülkeye karmaşa hâkim olacaktır. İşte tam bu sırada Mehdi gelecek ve insanları bu kaostan kurtaracaktır.
 
Sünni İslam’da Mehdi kıyamet öncesinde gelecek ve ümmeti birleştirerek Deccal veya yalancı Mesih’e karşı savaşacak ve İsa Mesih ile dayanışma içerisinde İslam’ın kısa süreli dünya hâkimiyetini gerçekleştirecektir. Hz. Muhammed’in soyundan gelir.
Sünni ekol tarikat ve cemaat mensupları arasında Mehdi yerine daha çok eşdeğer anlamlar ifade eden kelimeler kullanılmaktadır. Bunlar Kutup’tur, Hatem-ül evliyadır. Ancak kullanılan terimler bununla sınırlı değildir. Ahir zaman ile birlikte kullanılan Halife, İmam, Devrin imamı, Kâinat imamı, Sahib’üz-Zaman vb. deyimler de anlamsal içerik olarak Mehdi kavramı ile ilişkilendirilirler. Mehdi’nin kendisini bilmeyeceği, kendi mehdiliğinin farkında olmayacağı ve çevresindeki kişilerin bunun farkına varacakları ve kendisine zorla biat edileceği rivayetleri dolayısıyla, önde gelen pek çok siyasi ve dini önderin, bunu dile getirmeseler, hatta şiddetle reddetmiş olsalar bile beklenen mehdi olduklarına ve zamanı geldiğinde Mehdi’den beklenen fonksiyonları eda edeceklerine inanılır. Tarikat ve cemaat merkezli birçok Sünni topluluğun Mehdi inancı böyledir.
 
Şiilik’ten farklı olarak, Mehdi beklentisi ölmüş veya kaybolmuş bir kişinin dönmesi şeklinde değil, kıyamete yakın gelecek bir kişinin Allah tarafından seçilmesi veya görevlendirilmesi şeklindedir.
Dünyayı küfür kaplamadıkça Mehdi gelmez.  Mehdi devri bir “altın çağ” olarak resmedilir. (İslam Ansiklopedisi, Mehdi. Mektubat-ı Rabbani 2/68)
 
Kimileri Mehdî gelmiştir, kimilerine göre daha gelmemiştir, fakat gelecektir der. İnanç böyledir. Bu konuda hadisler uydurulmuştur.
Mâlik b. Enes, Buhârî ve Müslim gibi titiz davranan hadis âlimleri mehdî kelimesinin geçtiği rivayetlere yer vermezken Ahmed b. Hanbel, İbn Mâce, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Hâkim ve Taberânî gibi muhaddisler eserlerinde bu tür rivayetleri nakletmişlerdir. Hz. Peygamber’e atfedilen ve râvileri güvenilmez bulunan bazı metinlerde, “dünyanın ömründen bir gün bile kalsa Allah bu günü uzatıp mutlaka bir mehdî gönderecektir ifadeleri yer alır. “(İbn Haldun, II, 787-789)
 
Kimileri de Mehdî inancının olmadığını söyler.  İmanla ilgili bu kadar önemli bir konu niçin Kur’an’da yoktur der. Bu sorgulamalarından dolayı tekfir edilirler.
Dünyanın son zamanlarında adı, soyu, nitelikleri ve icraatı belli bir kurtarıcının geleceğine dair açık bir nas bulunmadığı, aklın da bunun mevcudiyetine hükmetmediği düşüncesinden hareketle mehdînin zuhurunu kabul etmeyenler arasında Kâdî Abdülcebbâr, İbn Haldun, M. Reşîd Rızâ, Ahmed Emîn, Ferîd Vecdî, Abdullah es-Semmân ve Abdullah b. Zeyd gibi eski ve yeni âlimler yer almaktadır. Bunların değerlendirmesine göre mehdî hakkında rivayet edilen hadisler ya zayıf ya da uydurmadır. (Kâdî Abdülcebbâr, eZ-Muğnî, XX/2, s. 183; Ali Sâmî en-Neşşâr, II, 227; M. Bakır el-İlâhî, XIV/53-54 (14191, s. 53-54)…
 
Diyanet İşleri başkanlığı bu konuda sessizdir. Sessiz kalışıyla Mehdi’yi onaylar sanki. Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı camilerde Mehdi inancı hakikatmiş gibi işlenir. Vaazlarda işlenir hutbelerde işlenir. 15 Temmuz kalkışmasından sonra Diyanet işleri Başkanı Sayın Mehmet Görmez konu ile ilgili bir açıklama yapmıştır. Ancak bu açıklama yeterli değildir. Zevahiri kurtarmak için yapılmış bir açıklama gibi durmaktadır:
 
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez ’in konu ile ilgili açıklaması şöyledir:
 
“Mesih hareketleri dinimizde hep sorun olmuştur. İslâm’dan önce de bütün dinlerde kurtarıcı beklentisi olmuştur. İslâm’da da bu vardır. 14 asır geçti, İslâm Peygamberi’nin üzerinden, yüzlerce mehdi geldi hepsinin sahte olduğu ortaya çıktı. İslâm bireysel olarak sorumluluğu her insana vermiştir. İnsanın iyiliği de kötülüğü de kendisinedir. İslâm peygamberi kızına ‘Babam peygamberdir diye bana güvenme’ der.
 
Hiç kimse başka bir kimsenin üzerindeki vebali alma gücüne sahip değildir. İslâm’ın bu noktada insanın sorumluluğuyla ilgili bu temel hususu ortaya koyduğunu bilmeliyiz. Mehdilik konusu Kur’an-ı Kerim’de hiçbir ayette yer almaz. En temel hadis kitaplarımızda da bu kavram yoktur. Mehdi vardır ya da yoktur gibi bir tartışma başlatmak istemem. Ama hadis rivayetleri içerisinde mehdilik rivayetleri vardır, bazıları sahih bazıları uydurma olarak kabul edilir. Tarih boyunca birçok insan mehdiliğini ilan etmiş ama bunun sahte olduğu ortaya çıkmıştır. Bundan sonra kimsenin bunu istismar etmemesi için uyanık olmamız lazım.”
 
Sayın Görmez devam ediyor, “FETÖ elebaşı “Mehdi” kavramını kullanmıştır. Bu zamana kadar Diyanet neredeydi diye sormak bu topraklarda yaşayan herkesin hakkıdır. Daha önce de darbeler gördük, acı hatıralarımız var. Bu darbe daha önceki darbelere benzemiyor. Kendisini dini bir cemaat olarak adlandıran bir cemaat önderliğinde gerçekleştiriliyor. Bu dini yapı bizim zekâtlarımızı toplayarak, sadakalarımızı çalarak, evlatlarımızın beynini yıkayarak bu noktaya geldi.
 
Dini kullanarak bu noktaya geldi. Vatandaş şunu elbette sormalı; Diyanet bizi bu tehlikeye karşısında neden bilgilendirmedi? Biz özeleştiri yapıyoruz. Bu yapı şiddetten söz etmemişti. Savaşı yererek, kardeşlik diyerek daha çok bir yapıyı ayağa kaldırdı. Bu tabloda bütün müesseseler özeleştiri yapmalı. Yapının elebaşı Diyanet’te görev yaptı. Diyanet’in de özeleştiri yapması gerekiyor.
Son 3 yılda yalnız kaldığımızı söyleyebilirim. Son 3 yıldır Diyanet itibar suikastına uğradı. Bütün bunlar bizi mazur olmaktan çıkarmaz. Nifak hareketleriyle mücadele etmek zordur.”
 
Açık yüreklilikle yapılan bu açıklamalar bizleri halkımızı elbette mutlu etmiştir. Ancak bu açıklama yeterli değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı ne zaman ilmihal kitaplarından ve hadis kitaplarından, tefsirlerden mehdi ve benzeri sapık inançların çıkarılması için irade beyan eder ve çalışma başlatır, işte o zaman söylenenlere itibar ederiz. Sayın Görmez ’in de samimi olduğuna inanır ve alkışlarız.
 
Ne zaman ki, din hizmetleri personeli, imamlar, vaizler, müftüler tüm cami kürsülerinden ve minberlerinden İslâm’da Mehdi inancı yoktur, Hz. İsa ölmüştür tekrar yeryüzüne gelmeyecektir açıklamalarını yaparak, Kur’an dışı sapık inançları cemaatlerine anlatmaya başlarlar, işte o zaman Sayın Görmez ‘in samimiyetine inanır ve alkışlarız.
Yoksa Sayın Görmez ‘in yaptığı bu açıklamalar siyasi bir demeçten öteye geçmeyecektir.
 
Devam edecek…
 
Rüştü Kam

 

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.