İSLAMDA MESİH VE MEHDİ İNANCI YOKTUR (l)

ABONE OL
18:10 - 01/10/2020 18:10
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

İSLAMDA MESİH VE MEHDİ İNANCI YOKTUR (l)

-Herkes kendi ekibinin şefini mehdî yapmak için bir veya birkaç hadis uydurmuştur-

15 Temmuz kalkışmasından sonra sıkça tartışılan bir konu var. MEHDİLİK. Mehdi kimdir, ne zaman gelecektir, gelip de ne yapacaktır? Sıkça tartılıyor. Fethullah Gülen bu mehdilerden biridir. Kendisinin mehdi olduğuna inananlar onun emriyle bu kalkışmayı yapmışlar güya. Bu konuda yazı kaleme alan ilim adamları var. Ben bazılarının açıklamalarını konunun anlaşılması için yeterli buldum ve sırasıyla sizlerle paylaşacağım. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet görmez, Prof. Dr. Ethem Fığlalı ve Selim Çoraklı. Okuyalım. Önce, Selim Çoraklı.

“Mehdi kelimesi Kur’an’da geçmez. Anlam olarak hidayete eren, hidayete erdiren demektir. 
Hidayet, doğruya ve güzele kılavuzlamak demektir. Kur’an’a göre hidayet Allah’ın elindedir. Allah bu yetkisini peygamberleri ve peygamberlerine gönderdiği kitapları aracılığıyla kullanır. Peygamberin getirdiği kitaplardaki ilkelerle hidayete çağıranlara; mübelliğ (tebliğci), dâî (çağrı yapan), nezîr (uyarıcı ) denir. Bu hidayet yolcularının hiçbirinde tebliğ dışında bir amaç yoktur. 
Mehdî ise, siyasal liderlik, devlet başkanlığı, maddesel önderlik talepleri olan bir “kurtarıcı” portresine sahiptir. Nitekim tarih boyunca tüm mehdi adayları, yönetimi bir şekilde ele geçirmeyi esas alan kişilerdir. Bunu bazen açık, bazen da örtülü biçimde ifade ederler. Ama hepsinde kitleyi kurtarma iddiası vardır. Bu iddialarını bir önder sıfatıyla, siyasal ve askerî güçleri de kullanarak sürdürürler. Bunun içindir ki, İslam literatüründe mehdî kavramı, hemen daima imamet (devlet başkanlığı) kavramı ile yan yana veya bağlantılı olarak ele alınmıştır. Hatta adaletli, güven verici bir devlet başkanı görüldüğünde ona mehdî denilmiş, en azından o devlet başkanının mehdî beklemeye gerek bırakmadığı dile getirilmiştir. Örneğin, Abbasî halifesi Nâsır Lidinillah (ölm. 575/1180), devrin ünlü şairi Sıbt’b. Te’âvîzî (ölm. 582/1186) tarafından mehdî diye anılıyordu. Sibt, Nasır geldikten sonra artık mehdî beklemeye gerek kalmadığını şiirlerinde ifade ediyordu.
Bu anlayış, zulüm ve despotizm altında inleyen kitlelerde şu veya bu adla insanlık tarihi boyunca hep var olagelmiştir. Bugünkü İslam dünyasında yaşayan şekli ise Yahudilik ve Hristiyanlıktaki Mesih (kurtarıcı) inancının Müslüman kitlelere aktarılmışıdır. Yahudiler, İlyas Peygamberin göğe çıkarıldığına ve âhir zamanda dünyayı kurtarmak üzere geri geleceğine inanmışlardır. Hıristiyan dünya aynı inancı Hz. İsa’yı göğe çıkararak yaşatmıştır. Bu inanç, İslam akidesi içine de, ne yazık ki, İsa’nın geri geleceğini tekrar eden bir söylem olarak girmiştir. 
Emevîler döneminde Süfyânî adıyla bir kurtarıcı beklendi. Daha sonra bu, Sünnîliğe Hz. İsa’nın gökten ineceği ve Şiîliğe de, beklenen mehdinin geleceği söylemi halinde girdi. 
Kısacası, aklını ve eylemini vaktinde kullanmadığı için ezilen kitleler, iyice bunaldıklarında hayalî bir kurtarıcı beklerler. İslam dünyasında en ateşli mehdî beklentisi, tarih boyunca en çok ezilen Şiî-Alevî kitlelerde görülür. Bu beklenti giderek, “Mehdî-i Muntazar (beklenen mehdî) deyimiyle imanın bir şartı haline getirilmiştir. 
Şiî inancında, ilk zamanlar, mehdî olarak Hz. Ali’nin geri gelmesi beklenmiş ve mehdî inancı Ali’nin adı çevresinde oluşturulan mitolojiye bağlanmıştır. 165/782’de ölen ve tarihin en tehlikeli uydurmacalarından biri olan Câbir b. Yezîd el-Ca’fî el-Kûfî (İmam Âzam onun için “en büyük yalancı” diyor) Hz. Ali’nin bir kurtarıcı-mehdî olarak geri geleceğini iddia ediyor ve kanıt olarak da Kur’an’ın Neml Suresi 82. ayetini gösteriyordu 
Hz. Ali’den sonra “geri gelecek mehdî” olarak onun oğlu Muhammed b. el-Hanefiyye (ölm. 81/700) öne çıkarıldı. Şiîlerde hemen her imam için öne sürülen bu geri gelme (ric’at) nihayet 12. imam Mehdi-i Muntazar veya “Gâib İmam” (Gizlenen İmam) la noktalandı. Şimdilerde tüm Şiî ekoller onun geri gelip insanlığı kurtaracağını ileri sürmektedir. Şiî ekollerin bazıları, bir mehdinin geleceğine inanır, ama onu adını vermezler. 
Mehdi inancı gerekeni yapamayan veya yapmayanların avunmasını sağlayan bir ütopyadır. Bu inançda bekleme esastır. Eskiden ezildiğinin farkında olamadığı veya ezilmeye karşı çıkacak imkân bulamadığı için hır çeken kitle, mehdî inancıyla, kahır çekmeyi, aldatılmayı bizzat kendi eliyle imanlaştırmış olmaktadır. 
Bunun içindir ki mehdî inancından, daha doğrusu mehdi hayal ve aldanışından kurtulamayan kitlelerin kalkınması, ilerlemesi mümkün değildir. Mehdî inancı atılım, üretim, gelişim ruhunu felce uğratan hurafedir. 
Bu hurafeye destek olarak ortada dolaştırılan “hadis patentli” sözlerin tümü uydurmadır. 
Mehdiden maksat, tanrısal ışık ve aydınlığın önderi ise o, bugün için Kur’an’dır. Artı kişilerden hidayet bekleme devri bitmiştir. Çünkü peygamberlik devri Kur’an’la kapatılmıştır. Mehdiden maksat, kitlesel-siyasal kurtuluş ve bağımsızlık ise bunun yolu basiretli aktif siyasettir. Bu değerlerde başarılı olamayanlar, hayal ve afsunun derin ve uyutucu sularında ömür tüketmeye devam ederler. 
Mehdî ve mehdîlikle ilgili hadis patentli sözlerin,  hadis kritiği açısından hiçbirine güvenilemez. Çünkü bunların bazıları Hz. İsa dışında mehdî olamayacağını söylerken, bazıları daha birçok başka mehdî tipinden söz etmektedir. 
Kısacası, herkes kendi ekibinin şefini mehdî yapmak için bir veya birkaç hadis uydurmuştur. Özellikle tasavvuf-tarîkat çevrelerinde her ekip kendi şeyhini “zamanın efendisi” veya “mehdî” olarak kabul ettirmek için elinden geleni ardına koymamıştır. Akıl almaz keramet isnatları, kurtuluş vaatleri, korku ve tehdit salmalar, birbirini izler gider.
Hülasa etmek gerekirse Kur’an ve gerçek sünnette Mesih ve Mehdinin gelmesi diye bir inanç yoktur. “
Devam edecek…

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.