İSLAM VE TERÖR 

ABONE OL
17:59 - 01/10/2020 17:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 (Yıllar önce yazdığım bu yazı, son zamanlarda ırkçı saldırıların hedefi olarak gösterilen İslam’ın barışçı ve hoşgörülü dindarlardan soyutlayıp Türkiye’deki Laik devlet yapısını yıkmak, İslam’ı, İslam’a kırdırarak siyasal çıkar sağlayan çirkin politikacıların ve onları yönlendiren emperyalizmin yarattığı İslamcı Terörü anlatmaya çalışmıştım. Nereden nereye gelmişiz?)

İSLAM VE TERÖR 

Türkiye’de Menderes liderliğindeki DP Hükümeti ilk kez kuruluş ilkelerini yadsıyan parti oldu.
Sovyetlerin Arap Petrollerine ulaşmasını engellemek için oluşturulan Yeşil Kuşak, Türkiye, İran, Pakistan ve Afganistan’dan oluştu.
Bugün İran, Pakistan ve Afganistan’da Şeriat rejimi yürürlüktedir.
Türkiye, ise AKP iktidarı ile şeriat devleti rotasına girmiş durumdadır.
İran’da Şah rejiminin yıkılıp Humeyni’nin Şii Şeriat rejiminin iktidara gelmesi ile İslamiyet dikkatleri üzerine toplamaya başladı.
Yetmişli yılların sonlarında Türkiye ve Avrupa’da ılımlı şeriatı destekleyen örgütlenmeler hız kazandı.
O dönemlerde daha çok Ilımlı İslam adıyla Suudi Arabistan’ın öncülüğünde kurulan Dünya İslam Birliği, kısa adıyla Rabıta, İslam Ülkelerinde Ilımlı Şeriat düzeni kurulması için çalışacaktı.
12 Eylül Darbesiyle yönetimi ele geçiren Amerikan Oğlanları gözetiminde dinci örgütlenme devlet kadrolarında önemli makamlara kadar ulaştı.
Avrupa’da Cami İmamlarının ve Diyanet görevlerinin maaşları Kenan Evrenin onayıyla Rabıta tarafından ödenmeye başlandı.
Avrupa’ya konuk işçi olarak gelen insanlar hep geçici olarak görüldüğü için dışlandı ve bu dinci örgütlerin saflarına geçmesine olanak sağlandı.
Köln’de eski müftü ve Diyanet İşleri Başkanı Cemalettin Kaplan, Erbakan tarafından Milli Görüş Teşkilatları İrşad ve Fetva Başkanı göreviyle Almanya’ya gönderilmişti.
Cemalettin Kaplan, daha sonra Milli Görüş’ten koparak İran, Mısır, Afganistan şeriatçılarıyla ilişki kurmuş, İran Anayasasını kopya ederek Halifeliğini ilan etmişti.
Şiddeti savunuyor, tahta kılıçlarla, askerleriyle savaş talimleri yapıyordu.
Alman Devleti ise cihat çağrısı yapan Cemalettin Kaplan’ı besliyordu.
Cemalettin Kaplan’ın ölümünden sonra yerine geçen oğlu Metin Kaplan post kavgasında olduğu rakibini öldürünce cezaevini boyluyordu.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Almanya’da tarikatların camilerinde birbirlerine hasım olarak örgütleniyorlardı.
Camilerin sayısal olarak en geniş üyeye sahip olan Milli Görüşçülerin elindeydi. 
Süleymancılar, Ülkücüler ve Diyanetin camileri azınlıktaydı.
Uğur Mumcu, Tarikat kitabını hazırlarken Avrupa’da özellikle Almanya’da hemen hemen bütün cemaatlerle, tarikatlarla yüz yüze görüşmeler yapıyor, belgelere ulaşıyordu.
Biz her yıl Uğur Mumcu’yu anarken birçok kişinin hele demokratik örgüt yöneticilerinin bile kitaplarını okumadığını görüyorduk.
Uğur Mumcu Rabıta kitabında:
”Hamburg’ta Milli Görüşçülerin beş camisi var. Bunlar, Merkez, Hamburg, Küçük İstanbul, Vilhemsburg ve Gingenverder camileri.
Milli Görüş Hamburg Başkanı Şahin Caymaz ile demokratik sosyalist eğilimli Hakkı Keskin, Türkiye Göçmen Birliği adıyla dernek kurmuşlar. Solcu Başkan, Şeriatçı Caymaz ikinci başkan ” Diye yazıyor.( S.154-157)
Şahin Caymaz’ın hedefi; İslam’ın hâkim olması ve insanlığın Kuran’a dönmesi.
Devlet destekli örgütler kuruluyor İslamcısı, ülkücüsü, solcusu bir potada eritilmeye çalışılıyordu.
Sol partiler, oy amacıyla dinci örgütlerle kol kola ödün üstüne ödün veriyorlardı”.
Sağ partiler, ülkelerinin kalkınmasına katkıda bulunan, ömürlerini veren göçmenleri işleri bitince ellerine üç-beş kuruş üstelik onların kesintilerini bir lütuf gibi vererek kapı dışarı etmeyi düşündüler.
Burada kalanları bu din bezirgânlarının kollarına attılar.
İslami Holdingler, emirleri altındaki sözde imamların desteğiyle birikimlerini Allah adına, İslamiyet adına dolandırdılar.
Bosna savaşında oradaki mağdurlara toplanılan yardımları bile dinci partilere aktardılar.
Ne Alman Devleti, ne Türkiye Devleti hırsızlardan hesap sormadı.
Deniz Feneri denilen soygunda Alman yargısı figüranları yargıladı ama Türkiye’deki asıl faillere dokunmak istemedi.
Türkiye’de bu soygunu yapanlar değil, soygunu soruşturanlar suçlu bulundu.
Küçücük çocuklar, tarikat evlerinde Kuran kursları adı altında cihat için hazırlanıyordu.
Kız çocukları değişik şehirlerde dinci cemaatlerce devre devre dini eğitim yalanıyla teröre hizmet için eğitiliyorlar, ama devlet olana bitene seyirci kalıyordu.
Avrupa’da ve Almanya’da sadece tarikatlarca eğitilen gençler değil, mesleksiz, işsiz gençler tarikat ve şeriatçı örgütlerce beyinleri yıkanıyor, ceplerine paralar konuyor, birçok vaatlerle ikna ediliyor ve terör saflarına katılıyor.
Paralar Katar’dan ve Müslüman İşadamlarından sağlandığı ve Türkiye’den destek aldığı sokaktaki insanlar bile bilirken devlet kurumları önlem alamıyor.
Taliban, El Kaide, El Nusra, IŞİD İslam adına insan öldüren İslami Terör örgütleridir.
Her konuşan İslam’da Terör olmaz, Müslüman terörist olmaz, cana kıymaz diye ahkâm kesiyor.
İslam’ın üç halifesi dinsizlerce, Yahudilerce, Hıristiyanlarca  öldürülmedi. Müslümanlarca öldürüldü.
İslam Peygamberinin torunları Müslümanlarca öldürülmedi mi?
Sivas’ta, Maraş’ta, Çorum’da öldürülen, yakılan insanları İslami yobazlar, teröristler tarafından katledilmedi mi?
Gezi olaylarında gençler neden ve kim tarafından, hangi Müslüman’ın emriyle öldürüldü?
Din Devletinde ne demokrasi olur. Ne hukuk.
Ne de Laiklik.
Bu kan emicilerden kurtulmanın yolu
Demokratik, Laik Hukuk Devletine tekrar ulaşmak için;
Birlikte demokrasi mücadelesi vermek gerekir.

Yıldız AKALIN
 

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.