İŞ AHLAKI VE İŞVERENLERİN AYRICALIKLARI (V)

ABONE OL
18:56 - 01/10/2020 18:56
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

”Ümmetimin en kötüleri; nimetler içinde gözünü açan, onunla beslenen, türlü türlü yiyecekler yiyen, çeşit çeşit elbiseler giyinen, değişik değişik binitlere binen ve avurtlarını şişire şişire edebiyat parçalayarak konuşan kimselerdir.” (1)

-İslâm’a göre şunlar israftır:
1-Gayri meşru yerlerde en küçük miktarda da olsa harcamada bulunmak,
2-Meşru yollarda yapılan harcamalarda kendi kaynaklarının dışına taşmak, ya da zevk için harcamada bulunmak,
3- Allah için değil de gösteriş için infakta bulunmak.

Öte yandan, kendisinin ve ailesinin ihtiyaçları için kendi mevki ve imkanları ölçüsünde harcamada bulunmamak, ya da hayırlı işler için parayı kısmak cimriliktir. İslâm’ın öngördüğü yol, terazinin dilini ortada tutmaktır. Bu konuda Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: ”Yaşayışta ”itidal” üzere olmak, hikmet işaretidir.” (2)

– Üretime yönelik emek, ibadet hükmündedir. (3)
İstihdama yönelik olarak çalışanları teşvik eden Kur’an’ın buyruklarını, Rasül detaylandırıyor ve bu çalışmaların ibadet olduğunu söylüyor. Servet sahibi olan müslümanlar her fırsatta övülüyor. Bu çalışmaların ibadet olabilmesi için nelere dikkat edilmesi gerektiğiyle ilgili satır aralarındaki tavsiyeleri şu şekilde sıralamak mümkündür:

İlk önce başarılması gereken madde ve mana bütünlüğü inancıdır
Bu başarıldığı taktirde müslüman dünyanın ahiretin köprüsü olduğu gerçeğini ancak kavrayabilecektir. Rasül-i Ekrem şu şekilde uyarmıştır: ”Her ikisinden nasiplenmeyip, dünyası için ahiretini veya ahireti için dünyasını terk eden kimse, hayırlınız değildir. Şüphesiz dünya ahirete ulaştırıcı bir köprüdür. Başkasına yük olmayınız.” (4)

2-İkinci olarak şahsiyetli kişiler ve kadrolar yetiştirilmelidir
– Şahsiyetli insan; sorumluluk sahibi, iyi niyetli ve samimi insandır.
– Hem ferdî, hem de sosyal sorumluluğa sahip idealist, birikimli, donanımlı, dünyadaki gelişmeleri yakinen takip edebilen, sürekli araştıran, değerlerine bağlı, hiçbir değeri istismar etmeyecek derecede şahsiyetli, üretim ve yönetim bilgisine sahip işinin ehli kadrolar teşekkül ettirilmelidir.
– Daha büyük hedeflere ulaşabilmek için güçlü olmak gerekir. Güçlü olmak için de güç birliğine, yardımlaşmaya ve dayanışmaya ihtiyaç vardır. Hayırda, iyilikte, güzellikte, aynı hedefleri yakalamakta, aynı engelleri aşmada yardımlaşma, dayanışma ve işbirliği zaruridir.
– Çünkü günümüzde ferdî başarılar, ferdî teşebbüsler yeterli olmamaktadır. Bunun için herkes mevcut çalışma tecrübelerinden de yararlanarak güçlü oluşumlar geliştirmeli, ekip çalışması ile organizeler yapmalı veya güçlü oluşumlarla birlikte hareket imkanları bulmalıdır.
-Özel okullar, yurtlar açılmalı, insanların eğitimi yaygınlaştırılmalı, teknolojik gelişmelerden yararlanılmalı, çeşitli alanlarda hizmet edecek olan sivil toplum örgütleri kurulmalıdır.
-Kitap, gazete, dergi gibi neşriyatlar, radyo, televizyon gibi medya araçlarından istifade edilmeli.
-Her gönüle girecek anahtar bulunabilmeli, her eve girilebilmeli, faydalı olanlar yaygınlaştınlıp, zararlı olanların zararı önlenebilmeli, insanlar doğru bilgilendirilebilmelidir.
-Güzel hizmetler ve çalışmalar tanıtılabilmeli ve duyurulabilmelidir.

3- Hak, hukuk meselelerine gereken önem verilmelidir.
-İşçisinin, ortağının hak ve hukukunu korumayanları Allah korumaz. Çünkü Cenab-ı Hakk’a kul olan, kul hakkını yemez ve haksızlık yapamaz.
– Yapılanmaların sorumluları, kurucuları son derece dikkatli ve adil olmalı, tasarrufları en verimli şekilde değerlendirmeli, harcamalarda israfa yer vermemeli, şahsi çıkar hesabına düşmemeli, verimsiz, atıl alanlara yatırım yapmamalı ve ortaklarına karşı çok şeffaf davranmalıdır.
– Ancak, iş sadece hep bu tür katkılara kalırsa sıkıntıya düşülebilir. Onun için böyle güzel hizmetleri finanse edecek kurum ve kuruluşların da bulunması gerekir. Bunun için de faaliyet alanı çok güzel seçilerek, ticari çalışmalar ortaya çıkarılmalıdır. Tek tek değil, birlikte, daha büyük ve güçlü çalışmalar ortaya konulmalıdır. Para sermayeye dönüştürülmelidir. Bunu başaramayanlar, sermaye sahiplerine muhtaç ve hizmetçi olurlar.
– Elemanlarını hizmetçi olarak görmemeli, kardeşleri ve hizmette yardımcıları ve destekçileri olarak bilmelidir.

4- Kâr ve zarar ortaklığı esasına göre kurulan şirketler vs. gerçekçi olmalı, başkalarına şirin görünmek için, yeni ortakları cezbedebilmek için afaki, kazanılmamış kâr oranları açıklanmamalıdır.
– Bu hususta sahtekârlarla, tamahkârlar buluşunca pek çok olumsuzluklar meydana gelmekte ve kötü örnekler teşkil etmekte ve gerçekten samimi, gayretli, birikimli ve tecrübeli kişilerin ve kuruluşların önü kesilmektedir. Aklı başında insanlar bunlara meydan vermemelidir.
– Evet çağımız; yürekleri, kafaları, kalpleri ve kasaları çağın pislikleriyle kirlenmemiş, hakk’ı ölçü alan, hakk yolda olan, gücünü Hak’tan ve halktan alan, işinin ehli olan, kazançta helali ve bereketi esas alan Müslümanlara muhtaçtır.
– Unutmayalım; gaflet değil, gayret zamanıdır!
– İmtihan olunan şeylerden biride maldır. (5)

Allah mü’minleri para ve çocuk sevgisinin aşırılığına karşı uyarmaktadır: ”Bu dünya büyük bir imtihan sahasıdır. Çocuklarınız ve mallarınız ise iki imtihan sorunudur. Bunlar size, onların haklarına uyup uymadığınızı ve konulan sınırları aşıp aşmadığınızı denemek amacıyla verilmiştir. Bakalım sorumlulukları taşıyarak doğru yolda mı yürüyeceksiniz, yoksa arzu ve eğilimlerinizin cazibesiyle ondan sapacak mısınız ve bir taraftan Allah’ın kulu olmaya devam ederken, diğer taraftan O’nun belirlediği hakların dışına taşarak mal ve çocukların kölesi olmaya eğilimli olan ”nefsinizi” kontrol edebilecek misiniz?” İyi mal, helalinden kazanılan, iyi yola sarf edilen maldır. Salih kimse için ne güzel bir şeydir. (6)

5- İslam, mülkiyete, zenginliğe asla karşı değildir.
-İslâm, bir lokma bir hırka teranesini de asla kabul etmez. Aksine Müslümanların güçlü olmaları, veren el haline gelebilmeleri zorunludur. Efendimiz, ”Veren el, alan elden üstündür” buyurmuştur. (7)

– Bilhassa her şeyin ölçüsünün, hizmetlerin yürümesinin maddeyle ölçüldüğü günümüzde, müslümanlar olarak zenginleşmek zorundayız, tabiki helalinden. Bunun aksi düşünülürse; heybetimiz, ciddiyetimiz kaybolur, selin önündeki çör-çöp gibi oluruz. Bâtılların kurdukları tuzaklar içinde ipek böceği gibi kendi kendimize ağ öreriz de, kendi elimizle sonumuzu hazırlarız. Servet, milletin virdi ve zikri haline gelirse; hep konuşmalar dünyalık olursa, vay başımıza geleceklere…

– Bu nimetler dünya hayatında iman edenler içindir
Araf sûresinin 32. âyetinde şöyle buyurulmaktadır: ”De ki: Allah’ın kulları için yarattığı süsü ve güzel rızıkları kim haram etti? De ki: Bu nimetler dünya hayatında iman edenler içindir; kafirler de o arada yararlanırlar. Kıyamet gününde ise sadece mü’minlere mahsustur.”

– Bu ayet açıkça ahiret nimetlerinin olduğu gibi dünya nimetlerinin de mü’minler için hazırlandığını göstermektedir. O halde mü’min helal şekilde ve meşru dairede dünya nimetlerinden istifade edecektir.
– Ancak nimetlerden istifade ederken israfa kaçmayacak ve harama bulaşmayacak, meşru dairenin dışına çıkmıyacaktır. Ayrıca nimetlerin şükrünü eda edecektir.
– Yani, aslına bakılırsa, hayatın iyi ve hoş olan bütün yönlerinin müminler için olması istenir. Çünkü hakiki mülk sahibine tam olarak inanan ve inanç sahibi olmanın mükâfatına layık olan kullar da onlardır. Fakat bu dünyada, hayatın nimetleri kâfirlere de verilir, çünkü burası insanoğlunun imtihan yeridir. Bundan dolayıdır ki kâfir, müminden daha büyük bir pay alabilir. Fakat, iyi ve güzel şeylerin iman temeline göre dağıtılacağı ahirette ise, bütün bu güzel ve temiz şeyler sadece müminlerin istifadesine sunulacaktır. Diğer tarafta, Allah’a karşı isyan tavrını benimsemiş olan inançsız kimseler, bu dünyada O’nun nimetleriyle yaşamalarına rağmen, ahirette bu ikramlardan hiçbir şey alamayacaklardır.

Peygamberimiz konuyu şu şekilde ifadeye koyar: ”Ümmetimin en kötüleri; nimetler içinde gözünü açan, onunla beslenen, türlü türlü yiyecekler yiyen, çeşit çeşit elbiseler giyinen, değişik değişik binitlere binen ve avurtlarını şişire şişire edebiyat parçalayarak konuşan kimselerdir.” (8)
-Hadiste kınanan yeme, içme, giyme; helal daireyi taşan, israfa kaçan ve şükrü yerine getirilmeyen yiyip içme ve giyinmelerdir.
-Nimetler içinde yüzdüğü halde şükretmeyip havalara girmek, büyüklenmek, kasılmak, israfa kaçmak, nimetlerin Allah tarafından geldiğini bilmemek, şükretmemek hadisin tehditi içine girer.

Bişr bin Haris der ki: ”Dünyaya karşı zühd, onu terk etmek değildir; asıl zühd, Allah’tan gayri her şeyden gönlü çekmektir. Hz.Da-vud ve Hz.Süleyman’a baksana. İkisi de dünya padişahı idiler. Bununla birlikte Allah katında zahitlerin başında yer alıyorlardı.”
-Malımızla felaketimizi hazırlamamalıyız.
-Yanlış yerlerde kullanarak, israf ederek yada zekatını vermeyerek, haramdan kazanarak kendi kuyumuzu kazmamalıyız.

Yüce Rabbimiz güzel halini muhafaza etmeyen, zenginleşince zekatını vermeyen ve malla ilgili görevlerini yapmayanları şöyle uyarmıştır: ”Allah, lütuf ve ihsanıyla onlara zenginlik verdiğinde ise, cimrilik ettiler ve sözlerinden döndüler. Zira onlar yüz çevirmeyi adet edinmişlerdir.” (9)

-Hadislerdeki işaret ve ikazlara dikkat edelim:
Peygamberimiz : ”Hedefi takva, yani duyarlılık olan kimse için zenginlikte bir sakınca yoktur. Takvaya dikkat eden kimse için sıhhat, zenginlikten daha hayırlıdır. İnsanlardaki gönül hoşluğu da ayrı bir nimettir.” (10) Buyurur.

”Şüphesiz dünya malı tatlıdır. Kim onu hakkıyla alır ve yerli yerince kullanırsa, o ne güzel yardımcıdır. Onu hakkı ile helal yoldan elde etmeyen kimse, yiyip yiyipte doymayan varlıklar gibidir.” (11)

Fakirlik ve zenginlik, elde mal ile değil, kalpteki iman, sevgi, şuur ve huzurla ölçülür. İşte ilahi ikaz: ”Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi Allah’ın zikrinden alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar zarara girenlerin ta kendileridir” (12)
Bu ayetin muhatabı Müslüman olduğunu söyleyen herkestir. ”Ey iman edenler”; ifadesi Kur’an’da bazen müminlere, bazen Müslüman olduklarını iddia edenlere, bazen de genel olarak Müslümanlara hitaben kullanılmıştır. Nerede, kime hitap edildiği, ayetin siyak sibakına bakılarak anlaşılır.

Burada ”mal ve çocukların” özellikle zikredilerek vurgulanması, insanların umumiyetle mal ve çocuklarının hatırı için imanın sorumluluklarından yüz çevirmeleri nedeniyledir. Çünkü insan umumiyetle bunlar yüzünden nifak, iman zaafı, fısk ve itaatsizliğin bataklığına saplanır. Aslında kastedilen, insanı Allah’tan gafil eden dünyadaki herşeydir. Gaflet içinde olmak, her kötülüğün asıl sebebidir.

Devam edecek

Rüştü Kam

(1) Münavi.a.g.e.,4/155.
(2) Ahmed, Taberani
(3) Buhari, Nefakat
(4) Münavi, Feyzul-Kadir, 5/364. Haşimi.Muhtarul-Elhadisın-Nebevıyye, 124(994)
(5) Teğabün 15
(6) Ahhmed, MUsned, 4/402; Acluni, Keşful-Hafa, 2/44.
(7) Buhari, Vesaya, 9, Rikak, 11, Zekat, 18; Müslim, Zekat, 94,97,106
(8) Münavi.a.g.e.,4/155.
(9) Tevbe, 76
(10) Ahmed, MUsned, 5/80; İbni Mace, Ticaret, 1.
(11) Buhari, Rikak, 7; MUslim, Zekat. 121
(12) Münafıkûn, 9

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.