İŞ AHLAKI VE İŞVERENLERİN AYRICALIKLARI (IV)

ABONE OL
18:56 - 01/10/2020 18:56
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

”Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah’ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.”

Muhammed Suresi 36. ayet
”Doğrusu dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir. Eğer iman eder ve sakınırsanız Allah size mükafatınızı verir. Ve sizden mallarınızı tamamen sarfetmenizi istemez.”

*Yani, ahiret karşısında bu dünyanın değeri birkaç günlük gönül eğlendirmeden öte birşey değildir. Bu dünyanın başarı veya başarısızlığı fazla önemi olan gerçek ve sürekli bir şey değildir. Asıl hayat ahiret hayatıdır ve insanoğlu onu kazanmaya çalışmalıdır. Sonra sarfedilmesi istenen, sadece zekât ve sadaka gibi cüz’î bir miktardır.

Hakka Suresi 34. ayet
Yoksulu doyurmaya teşvik etmezdi.

*Yani, kendisi yoksullara yemek yedirmediği gibi başkalarının da onlara yemek vermesini sevmezdi. Bu âyetle, yoksulun gözetilmemesi ve onun haline hiç aldırış edilmemesi, Allah’a iman etmemenin hemen akabinden en büyük günah olarak zikredilmektedir. Gerçekten İslâm ahkâmı içinde yer alan mükellefiyetler iyi incelendiğinde, bunların iki noktada merkezîleştiği görülür:
– Allah’ın emrini büyük tanımak,
– Allah’ın yaratıklarına şefkat göstermek.

Leyl Suresi 18. ayet
O ki ,Allah yolunda malını verir, temizlenir.

Bakara Suresi 212. ayet
”Kafir olanlar için dünya hayatı cazip kılındı. Bu yüzden onlar, iman edenler ile alay ederler. Oysa ki, iman edip inkardan sakınanlar kıyamet gününde onların üstündedir. Allah dilediğine hesapsız rızık verir.”

*Ebu Cehil ve arkadaşları, fakir müminler ile alay ettiler, bunun üzerine bu ayet nazil oldu. Hayat gerçeğini sadece dünya malı ile değerlendiren kafirler için dünya malı cazip hale getirilmiştir. Onun için bunlar, üstün değerlere değil, geçici dünya malına kıymet vermişler, sonunda dünya malı onlara hiçbir fayda sağlamamıştır.

Al-i İmran Suresi 14. ayet
”Nefsani arzulara, kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır.”

Yunus Suresi 7. ayet
”Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatını sevip ona bağlananlar ve ayetlerimizden gafil olanlar…”

*”Bizimle karşılaşacaklarını ummayanlar, beklemeyenler”: Bu insanlar ölümden sonraki hayata ve dolayısıyla Allah’ın nihaî yargısına inanmazlar. ”onunla doyuma ulaşanlara…” yani onlar, bu dünya hayatına var olan tek realite olarak bakarlar ve ölümden sonra dirilme fikrini, hayal olarak görüp ciddiye almazlar.

Kehf Suresi 28. ayet
”Rab’lerinin rızasını dileyerek sabah akşam kulluk edenlerle birlikte olmaya çalış. Dünya hayatının çekici materyallerini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Kalbini mesajımızdan gafil kıldığımız ve hevesine uyarak işlerini karıştıran kimseleri izleme.”

*Bazı Kureyş ileri gelenleri Hz. Peygamber’den Allah’a ve Resul’üne candan bağlı, fakat maddi bakımdan fakir müminleri yanından kovmalarını istemişler, böyle yaptığı takdirde kendisi ile görüşüp konuşabileceklerini söylemişlerdi. İşte bu ayet, üstünlük ve şerefin, maddi zinette değil, gönül zinetinde, yani iman ve güzel yaşayışta olduğunu, dolayısıyla müşriklerin bu isteğine değer vermemek gerektiğini ifade etmektedir.

Bu sözler Peygamber’e hitap eder görünmektedir, fakat aslında Kureyş ulularını kastetmektedir. İbn Abbas’tan rivayet edilen bir hadise göre Kureyşli büyükler, Peygamber’e, çoğunlukla onun yanında bulunan Bilal, Süheyb, Ammar, Habbab, İbn Mesud ve benzeri kimselerle oturmalarının şereflerini düşürdüğünü ve onları yanından gönderirse davetini öğrenmek için Peygamber’in meclisine katılabileceklerini söylerlerdi.
Bunun üzerine Allah şu ayeti indirdi.: “Nefsini sabah akşam rızasını isteyerek Rablerine yalvaranlarla beraber tut. Gözlerin onlardan başka yana sapmasın.” Kureyş büyüklerinin, zenginlerinin gelip senin yanına oturabilmesi için bu samimi, fakat fakir insanlardan yüz çevirmek mi istiyorsun?

Bu ayet Kureyşlilere şöyle demektedir: Sizin zenginliğiniz, ihtişamınız ve gururlandığınız debdebenizin Allah ve Rasûlü katında hiç bir değeri yoktur. Bilakis bu fakir insanlar onların gözünde daha değerlidir. Çünkü onlar samimidirler ve her an Allah’ı anarlar.

Birbaşka ifadeyle, “Haktan dönen, bütün sınırları aşan ve burnunun doğrultusunda giden” anlamına da gelebilir. Her iki durumda da sonuç şudur: “Allah’tan gafil olan ve arzularının kölesi olan bir kimse kaçınılmaz bir şekilde bütün sınırları aşacak ve aşırılığın kurbanı olacaktır. Bu nedenle ona itaat eden kimse de aynı yolu izleyecek ve onun arkasından sapıklığa devam edecektir.

Kehf Suresi 46. ayet
”Para ve çocuklar bu dünya hayatının çekici materyalleridir. Ama, sürekli kalacak erdemli işler, Rabbinin katında bir ödül ve umut olarak çok daha iyidir.”

Hadid Suresi 20. ayet
”Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah’ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.”

*Bu konuyu yeterince kavramak için Kur’an’ın aşağıdaki ayetlerini gözden geçirmek gerekir. Bkz. Ali İmran: 14-15, Yunus: 24-25, İbrahim: 18, Kehf: 45-46, Nur: 39. Tüm bu ayetlerde, insanoğluna içinde yaşadığı hayatın geçici olduğu hatırlatılmaktadır. “Bu dünyadaki hayat ve bu hayat içindeki iniş ve çıkışlar geçicidir.

Nur Suresi 22. ayet
”Sizden mal ve imkana sahip olanlar, akrabalara, yoksullara ve ALLAH yolunda göç edenlere vermemek için yemin etmesinler. Affetsinler, geçsinler. ALLAH’ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir.”

*Genel olarak, bu ayetin, kızı Hz. Ayşe hakkında ortaya atılan söylentilere katıldığı için o güne kadar destekleyip yardımda bulunduğu fakir akrabası muhacirden Mistah’a bir daha yardımda bulunmayacağına yemin eden Hz. Ebû Bekir’le alakalı olduğu kabul edilmiştir. Müfessirlerin bu görüşü, şüphesiz sağlam delillere dayanmaktadır; ama, yine şüphe yok ki, yukarıdaki ayetin mesajı zamanla kayıtlı değildir ve dolayısıyla tarihî olarak ilgili göründüğü olay ya da olaylardan bağımsızdır. ”Affedip geçmek” konusundaki çağrı, kötülüğü iyilikle savmak yolundaki Kur’ânî ilkeyle tam bir bağdaşma halindedir.

Hz. Aişe’den gelen bir rivayete göre, kendisini temize çıkaran 11-21’inci ayetler vahyedildikten sonra, Hz. Ebu Bekir Misbah b. Usase’ye bir daha yardım etmemeye yemin etmişti.

Bunun nedeni de, Misbah’ın ne yakınlığa, ne de Ebu Bekir’in kendisine ve ailesine yapageldiği yardımlara bir itibar etmemiş olmasıydı. Sonra bu 22’inci ayet indi ve Hz. Ebu Bekir bunu duyunca derhal, “Vallahi, biz Allah’ın bizi bağışlamasını arzu ederiz” dedi. Ardından, Misbah’a öncekinden daha cömertce yardımlara yeniden başladı. Abdullah İbn Abbas’a göre, Hz. Ebu Bekir’in yanısıra, daha bazı sahabeler de, iftirada faal rol oynayanlara daha fazla yardımda bulunmamaya yemin etmişlerdi. Bu ayetin inmesinden sonra hepsi yeminlerini geri aldılar ve şerrin meydan verdiği bu tür kötü kararlar da yok oldu.

Burada, bir şey için yemin eden, fakat ardından yemininde hayr olmadığını görerek, daha iyi ve daha faziletli bir yolu benimseyen bir kişinin yeminini bozmasıyla üzerine keffaret gerekip gerekmediği sorulabilir.
-Bir grup fakih, bizzat faziletli yola girmenin keffaret olduğu ve ayrıca başka bir şey gerekmediği görüşündedir. Delilleri bu ayette Allah’ın Hz. Ebu Bekir’e yemini geri almasını emrettiği, fakat karşılığında keffaret istemediğidir. Ayrıca, görüşlerini ispat sadedinde şu hadis-i şerifi de anarlar: “Eğer bir kimse, bir şey için yemin eder ve sonra da daha iyi bir yol bulur ve ona girerse, onun daha iyi yola girmesi yeminini bozmasına keffarettir.”
*Diğer grup, Kur’an’da yeminleri bozmakla ilgili açık hüküm bulunduğu (1) ve bu hükmün hiçbir zaman neshedilmeyip, baki kaldığı görüşündedir. Evet, Allah, Hz.Ebu Bekir’e yeminini geri almasını emretmiş, fakat keffaretin gerekmediğini belirtmemiştir. İlgili hadis-i şerif ise, yanlış bir şey için yapılan yeminin günahının, doğru yola girildiğinde silineceği anlamında olup, kişiyi yemininin keffaretinden kurtarmaya yönelik değildir. Nitekim, bir başka hadis-i şerif bu durumu açıklar: “Kim bir şey için yemin eder ve sonra yemin ettiğinden daha iyi bir yol görürse, bu daha iyi yolu benimser ve yemini için keffaret öder.” Görülüyor ki, yemin keffaretiyle, iyi olanı yapmama günahının keffareti farklı farklı şeylerdir. İkincisinin keffareti doğru olanı yapmakken, birincisinin keffareti Kur’an’da konan hüküm üzeredir. (2)

Duha Suresi 10. ayet
”El açıp isteyeni de sakın azarlama.”

*Eğer yardım edebilirseniz yardım edin. Eğer yardım edemezseniz yumuşak sözle ve nezaketle özür dileyin. Ama hiçbir şekilde sert davranmayın ve kovmayın… Verilen hidayet ve ihsanın karşılığı olarak Allah şöyle buyurmuştur: “Sen yoksuldun biz seni zenginleştirdik.”

Furkan Suresi 67. ayet
”O kullar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.”

* Allah’ın gerçek kulları, harcamada bulunurken terazinin dilini tam ortada tutarlar. Ne gerekli harcamalarının sınırını aşarak israfta bulunurlar, ne de para biriktirip yığmak için acınacak durumlara düşerler; yalnız tutumludurlar.

Devam edecek

Rüştü Kam

(1) Bakara: 225, Maide: 89
(2) Daha fazla açıklama için bkz. Sad Suresi : 46

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.