İRAN GEZİSİ İZLENİMLERİ (II)

ABONE OL
18:47 - 01/10/2020 18:47
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Şia Mezhebi’nin din anlayışından bazı örnekler

İran’da, beş vakit namaz, üç vakitte kılınıyor. Yani öğle ile ikindi, akşam ile yatsı cem edilerek kılnıyor. Beş vakitte de kılanlar varmış. Ezan okununca, dükkânlar satışlarına devam ediyorlar, isteyenler namaza gidiyor. Secdegâha küçük bir taş koyup onun üzerine secde ediyorlar. Bunu Hz. Hüseyinin anısına yapıyorlar. Bundan dolayı Caferi mezhebine göre, secde ancak toprak ve taş cinsinden bir şey üzerine yapılabilir, camilerdeki halı ve kilim üzerine secde yapılamaz. Bu inançtan dolayı camilerde veya evlerde namaz kılarken secde edecekleri yere bir taş parçası koyarak onun üzerine secde ederler.

Ezana, İki defa: “Eşhedu enne ‘Aliyyen veliyyullâh” ibaresi ilave ediliyor.

1)Türbeler
Şii mezhebinde önemli yeri olan bazı zevatın türbeleri oldukça gösterişli. Kubbeler altın sarısı renginde. İç duvarları milyonlarca küçük ayna ile mozayik şeklinde işlenmiş. Küçücük bir ışık kaynağının bile milyonlarca ayna üzerinde değişik şekillerde yansıması, türbelerin gümüşten kaplamalarının parıltıları, etrafındaki renk cümbüşü, sürekli ziyaretçi akını, ziyaretçilerin dövünmeleri ve ağlamaları, yarı karanlık ortamda mistik atmosferi yoğunlaştırıyor. Dinî inancınız ne olursa olsun, türbenin içine girdiğinizde ister istemez bir huşu, hüzün, ihtişam, eziklik ve hayranlık gibi karışık duygular hissedebiliyorsunuz.

Türbelere giriş ücretsiz. Erkekler ve kadınlar ayrı kapılardan giriyor ve birbirinden tamamen ayrı mekânlarda ziyaretlerini yapıyorlar. Ancak, türbenin her iki yanında da uygun bölümler hazırlanarak hepsinin eşit miktarda faydalanmaları sağlanmış. Kadın ziyaretçilerin “Çador” denilen siyah çarşaf giymeleri şart. Çarşafı olmayanlara girişteki bölümde emanet olarak veriliyor. Görevli bayanlar, nasıl giyileceğini ve yürürken, dolaşırken çadorun nasıl kontrol altında tutulacağını öğretiyor.
Türbeye girerken ayakkabılarınızı çıkarıp emanete bırakmalısınız. İçeride fotoğraf çekmek yasak fakat avluda serbest. Flaş kullanmamak şartıyla gizlice fotoğraf çekmeyi de deneyebilirsiniz. Cep telefonlarıyla fotograf çekmenize ise göz yumuyorlar.
Kurulan bir vakfın gelirleri ile türbelerin giderleri karşılanmaya çalışılıyormuş. Aslında taşımacılık şirketinden pastaneciliğe kadar birçok iş kolunda vakfın yatırımları varmış. Ayrıca bağış olarak toplanan paralarla ve hükümetin katkılarıyla türbe yönetiminin büyük bir ekonomik gücü olduğu kesin. Yönetim, gelirlerinin büyük bölümünü sosyal hizmetlere ve yardım faaliyetlerine harcıyormuş. Bu vakıflar devlet denetiminden uzak, özerk vakıflarmış.

Türbelerin sınırları içinde yüksek sesle konuşmak, hızlı adımlarla yürümek hatta eğleniyor gibi davranmak hoş karşılanmıyor. Şii inancına göre, çok kutsal bir mekânda olduğunuzu ve etrafta herkesin sürekli yasta olduğunu aklınızdan çıkartmamanız gerekiyormuş.

2)14 masum imam/ 12+2=14
Şii inancına göre imamların en önemli sıfatlarından birisi, peygamberlerde olduğu gibi ismet sıfatıdır. İmamlar masumdur, yanlışlık ve günahtan korunmuşlardır. Basiret gözleri açıktır, yaratılış dünyasının hakikatlerini görebilen, gayb âlemiyle irtibatlı olan, ilahi teyitlerle günah ve Allah’a muhalefetten kaçınan kimselerdir.
Şiiler, masumiyeti Peygamberimiz’in sahih olduğuna inandıkları hadislerine dayandırıyorlar: “Ben ve Ehl-i Beyt’im günah ve isyandan masumuz.”
İbn-i Abbas şöyle rivayet ediyor: Resulullah’tan duydum şöyle buyuruyordu: “Ben, Ali, Hasan, Hüseyin ve Hüseyin’in soyundan gelecek olan dokuz imam tertemiz ve masumuz.”
Hz. Ali şöyle buyuruyor: “Allah Teâla Peygamberi’ne itaati vacip kılmıştır. Çünkü o masumdur ve hiçbir zaman halkı Allah’a isyana götüren yöne yöneltmez. Emir sahipleri olan imamlar da öyledir. Onlara itaat Allah ve Resul’ü tarafından vacip kılınmıştır. Onlardan başka kimseye itaat kayıtsız ve şartsız vacip değildir.”

Masum olduklarına inandıkları 12+2=14 imam
İmam Ali -Irak-Necef, İmam Hasan-Medine-Cennet-ül Baki, İmam Hüseyin-Irak-Kerbela, İmam Zeynel Abidin-Medine-Cennet-ül Baki, İmam Muhammed El Bakır-Medine-Cennet-ül Baki, İmam Cafer-i Sadık-Medine-Cennet-ül Baki, İmam Musa Kazım-Irak-Bağdat, İmam Ali Rıza-İran-Meşhed, İmam Muhammed Taki-Irak-Bağdat, İmam Ali Naki-Irak-Samarra, Hasan El Askeri-Irak-Samarra’da medfundur. İmam ise Mehdi kayıptır, Şiiler Mehdi’nin kıyamet öncesi geleceğine inanıyorlar. Hz. Muhammed-Medine’de. Hz. Fatıma’nın mezarı kayıp. Nerede olduğu belli değildir. Şii inancına göre defnedilirken, Peygamberimiz’in kabrinden çıkan bir nur onu alıp götürmüş.

rustu-kam-17-06-b.jpg

3-Şefaat inancı
Şefaat edecek olan kimse, Allah tarafından şefaat etme yetki ve iznine sahip olmalıdır. Dolayısıyla ancak manevî anlamda Allah’a yakın olmanın yanında, bu iş için Allah tarafından izni olan kimseler şefaat edebilirler. Kur’ân-ı Kerim, bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Rahman’ın katında bir ahit almış olanlardan başkaları, şefaat yetkisine sahip değildirler.”( Meryem, 87)
Şii inancına göre yetki verilecekler Ehl-i Beyt’tir. Ehl-i Beyt, şiaların hepsine şefaat ederek cennete girmelerini sağlamadan cennete girmeyeceklerdir.
Hz. Ali’den şöyle nakledilmektedir: “Bizim şefaatimiz var; bizi sevenlerin de şefaati vardır.”

4-Müçtehidler
Şiiler dini yaşamları hakkında fetvalarını müçtehitlerden alıyorlar. En büyük müçtehid Ayetullah Sistani imiş. Irak’ta yaşıyor. Başka müçtehidler de var. Müçtehid olabilmeniz için Ayetullahlar tarafından oluşturulan konseydan icazet almanız gerekiyor. Dini fetvaları ancak müçtehidler verebilir. Her müçtehidin müritleri var. Öyle isteğe göre müçtehid değiştirilemiyor. Müçtehide bağlanmak da ayrılmak da izne tabi. Ancak tabi olunacak olan müçtehidin yaşıyor olması gerekiyor, ölü müçtehide tabi olunamıyor, fetvaları da artık geçerli sayılmıyor. Bunların sayısı da bütün dünyada onu geçmiyormuş.

Fetva şöyle: “Şer’i hükümleri istinbat ve ihraç etme gücüne sahip olmayan bir mükellefin istinbat gücüne sahip olan alim bir Müçtehidi taklit etmesi vaciptir. Taklitsiz ve ihtiyata uygun olmadan amel ederse, amelleri batıl olur. Müçtehid şer’i hükümleri delilleriyle elde etme gücüne sahip olan kimsedir. Müçtehidi tanımak için o işin ehli ve ihtisası olan birine baş vurmak vaciptir. Müçtehidi bilirkişi olmayan birinden öğrenmek caiz değildir. Müçtehidin fetvasını elde etmenin üç yolu vardır.
1-Müçtehidin kendisinden işitmek
2-Müçtehidin fetvasını nakleden iki adil kişiden veya güvenilir ve doğru konuşan bir kimseden işitmek.
3-Müçtehidin risalesinde (ilmihal kitabında) görmek. Mükellefin ihtiyacı olan bir meselede Müçtehidin fetvası olmazsa veya mükellef, ihtiyaç duyduğu meseleyi o ilmihalde bulamazsa, o zaman diğer müçtehitlerden birinin fetvasıyla amel edebilir.

5-Mali ibadetler
Mali ibadetler, humus, zekât, nezir ve sadakalardır. Mali ibadetleri toplama ve uygun olan yerlerde kullanma yetkisi Müçtehidlere ait. Bunun için müesseseler kurulmuş. Bu müesseseler müçtehitlere bağlı olarak çalışıyor. Denetim müçtehitler tarafından yapılıyor.
Zekât: Buğday, arpa, hurma, kuru üzüm, altın, gümüş, deve, inek ve koyun dan 1/40 oranında veriliyor.
Humus: Şiiler zekâta ilave olarak, mükelleflerden yıllık kazançlarından 1/5 0ranında “Humus” da alıyorlar: “Ve iyice bilin ki ganîmet olarak elde ettiğiniz şeyin mutlaka beşte biri Allah’ın ve Peygamber‘in ve yakınların ve yetimlerin ve yoksulların ve yolda kalmışlarındır. Allah’a inanmışsanız ve hak ile batılın ayrıldığı, yani iki ordunun birbiriyle buluştuğu gün kulumuza indirdiğimize iman etmişseniz ve Allah’ın her şeye gücü yeter.” (Hud 61)

Şii inancına göre humus farzdır. Şii fıkhına göre humusun yarısı Peygamber’in tek aile üyesi ve halifesi olan imam Mehdi’nin ve diğer yarısı da fakir seyyitlerin hakkıdır. Humus, müçtehidin (Merce-i Taklit) izniyle kullanılmaktadır. Buna göre, imam Mehdi’ye ait olan kısım, okul ve medrese yapımında, faydalı kitapların basılması ve âlimlerin yetiştirilmesi gibi imam Mehdi’in kesinlikle razı olduğu yerlerde kullanılmaktadır.
İran‘da camilerin yapımı, tamiri, bakımı halka ait. Devlet eliyle camiler açılmıyor, imam atanmıyor. Halk istediği alimi cami imamı olarak atayabilir. Cami imamının maaşı da halka ait, devlet karışmıyor.

6-Mut’a Nikâhı
Şia fıkhına göre, İslam dininde evlilik daimi ve geçici olmak üzere iki kısımdır.
Daimi Evlilik: Evlilik müddetinin belirlenmediği evliliktir. Bu evlilikte kadına (daimi eş) denir.
Geçici Evlilik: Müddeti bir yıl, daha fazla veya daha az olmak üzere belirlenen evliliktir. Bu evlilikte kadına (geçici eş) denir.
Şiiler ve Rafiziler mut’a nikâhını uygularlar. Şia’nın önemli kollarından biri olan Zeydiyye mezhebinde mut’a nikâhının batıl olduğuna inanılır.
Hz. Ali şöyle buyuruyor: “Hattâb oğlu benden önce bunu yasaklamasaydı, pek az kişi dışında kimse zinaya düşmezdi.”
İmam Ebû Cafer Muhammed el-Bâqır’a mut’a nikâhının hükmü sorulduğunda şu cevabı veriyor: “Kur’an’da şöyle bir ayet nazil olmuştur:

rustu-kam-17-06-c.jpg

“Meşru şekilde (nikâh yoluyla) sahip olduklarınız dışında bütün evli kadınlar (size haramdır). Bu, üzerinize farz olan Allahın buyruğudur. Bunların dışında kalan bütün (kadınlar), kendilerine mal varlığınızdan (bir kısmını) vermeniz ve gayri meşru bir ilişki ile değil de evlilik bağı yoluyla meşru şekilde almak kaydıyla size helaldir. Kendileriyle evlenmek istediğiniz kadınlara hak ettikleri mehirlerini verin; ama bu meşru yükümlülük (üzerinde anlaştık)tan sonra (başka) bir şey üzerinde serbestçe anlaşmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir..”(Nisâ 24)

İmam Ali er-Rızâ şöyle buyurmaktalar: “Mut’a sadece onu(n hükümlerini) bilenlere helaldir; bilmeyenlere ise haramdır.”
Şii fıkhına göre, bütün bu rivâyetler, “Mut’a Nikâhı”nın Ehl-i Beyt mektebinde caiz ve helal olduğunu açıkça ifade ediyor.
Şiiler, “Mut’a, hem Kur’an’ın emri hem de Allah Resulü’nün sünnetiyle sabittir. Bunun böyle olduğunu ispat için sadece Allah Resulü’nün ümmetine emanet ettiği ikinci büyük emanet olan Ehl-i Beyt’in onun cevazından yana aldıkları tavır yeterlidir” diyorlar.

Uygulama
Mut’a nikâhında erkek ve kadın belirli bir süre ve ücret karşılığında anlaşırlar. Bu evliliğin süresi en az bir cinsel birleşme kadar, en çok 99 sene olabilir. Erkek, rızası olan kadına, “Beni (…) (aylık) bir zaman için mut’alandır” veya ” (…) kadar para karşılığında seninle mut’alandım” der. Mut’a nikâhı ile evlenen kadın, nikâhın süresi ne kadar olursa olsun mirastan hak iddia edemez.

7-Mehdi inancı
Şii inancına göre Mehdi 5 yaşında kaybolmuştur. Kaybolmasaydı onu da şehid edeceklerdi. Şu anda yaşıyor, insanların arasında dolaşıyor. Mehdi‘yi görebilecek ilim ve ferasete sahip olanlar O‘nu görebiliyor ve onunla istişareler yapabiliyor ve Mehdi onlara yol gösterebiliyormuş. Bütün insanlara görünmesinin zamanı gelince de ortaya çıkacakmış.

8- Azınlıklar
İran’da önemli bir yere sahipler. Bilhassa Ermeniler belirli imtiyazlara sahipmiş. I.Şah Abbas dönemine dayanıyormuş bu imtiyaz.
İran genelinde 70 bin dolayında cami bulunmaktaymış. Bu camilerden 60 bini Şiilere 10 bini Sünnilere aitmiş. İran nüfusunun % 7’sini Sünniler teşkil etmekteymiş.
İran İslam Cumhuriyetinde yaşayan Ermeni-Hristiyan sayısı ise 250 bin dolayındaymış. Ülkede Ermenilere ait kilise sayısı ise 300 civarındaymış.
İran’da dini azınlıkların inanç özgürlüğü anayasal güvence altına alınmış, azınlık temsilcilerine (Ortodoks Hıristiyanlık, Musevilik ve Zerdüştlük) Meclis’te koltuk ayrılıyormuş.

9-Ekonomi
Ekonominin kötü olduğu halkın yüzünden, çarşı ve pazarda satılan malların kalitesinden belli oluyor. Halkın boynu bükük, yüzü kavruk. 33 yıldan beri ambargo uygulanan bir ülke İran. Buna rağmen sanayileşme konusunda adımlar atmış. Kendi ayaklarının üstünde durmayı becermiş. Kendi arabasını da yapmış(Saipa), savunma sanayiinde küçümsenemeyecek ölçüde yol katetmiş.
Benzin 9 cent. Ancak Tahran’dan Şiraz’a kadar yolda gördüğümüz araba sayısı bir elin parmaklarını geçmez.
Ekonomiye ve ticarete Ermeniler hakim. Amerika’lı Ermenilerle İran’lı Ermeniler arasında ticari ortaklıklar var. Bilhassa petrol işletmeciliği konusunda. Amerikan markaları ve bankalarını yer yer görebiliyorsunuz. Nike, Adidas, Kentucky Fried Chicken (KFC), City Bank…

İran’ın resmî olarak yıllık büyüme oranı ise % 6’ymış. Tarım, İran’ın geleneksel faaliyetlerinden biri. Başlıca tarım ürünleri şekerpancarı, şekerkamışı, pamuk, tütün, pirinç, çay ve tahıllar. Fakat pirinç dışındaki ürünler ihtiyacı karşılamaktan uzakmış.
Ülke çapında inşa edilen birçok baraj sayesinde, büyük ölçekte sulama projeleri hayata geçirilmiş, ihracata ve sanayiye yönelik tarım geliştirilmiş ve böylece İran’daki başka hiçbir sektörün elde edemediği bir büyüme elde edilmiş. Devlet bütçe gelirlerinin yaklaşık %45’i petrol ve doğal gaz gelirlerinden, %31’i ise vergilerden elde edilmekteymiş.
2006 yılında İran’ın nominal GSYİH’i 195.5 milyar $ ve kişi başına düşen milli gelir 2.440$ olarak gerçekleşmiş.
Gerek hayvancılık ve ipek üretimine bağlı olarak gelişen halıcılık, gerekse ülkenin geleneksel sanatları sayılabilecek süslemecilik ve tezhip gibi sanatlara bağlı olarak gelişen gümüş ve bakır işlemeciliği, çanak çömlek yapımı gibi el sanatları İran’ın dünyada tanınmasına neden olmuş faaliyetlerden.
İran’ın başlıca ticaret yaptığı ülkeler Çin, Almanya, Güney Kore, Fransa, Japonya, İtalya ve Rusya.

rustu-kam-17-06-a.jpg

Sonuç:
1. Şii İslâm anlayışı ile, Sünni İslâm anlayışı arasında birbirlerini küfürle itham etmeye varacak kadar ayrılık yok aslında. Sünni mezheplerin kendi aralarındaki farklar kadar bile fark yok. İmamet ve masumiyet inancı bir tarafa bırakılırsa aradaki farkın çok olmadığı görülür. Şii ve Sünni ayrışmasına sebep olmak büyük vebal olsa gerektir. Hepimiz Müslümanız, Müslümanların ayrışmasından medet umanlara fırsat vermemek lazımdır, bu farz-ı ayındır. Tarihte olan biten olayların peşine takılıp gitmek yerine, geleceği birlikte nasıl inşa edeceğiz bunun üzerinde durmak gerekir.
Peygamberimiz’den sonra halifeliğin Hz.Ali’ye verilmemesini kan davası haline getirmek ne kadar yanlış ise, Hz. Ebu Bekir’in halifeliğinin meşruluğunu savunmak da o kadar yanlıştır.

2. Hz. Muhammed’in masumluğu bile İslam alimleri tarafından tartışılırken, Şiilerin imamları masum görmeleri problemli bir inançtır. Ancak Şiiliğin, ayakta kalabilmesi de 12 İmam’a ve o imamların masum olmalarına bağlıdır.

3. Şefaat, torpil anlamında kullanıldığı zaman, Allah’ın adaletine gölge düşüren bir inanç olur. Şefaattan maksat, Allah’ın affettiği kullarına, sevdiği kullarının bu müjdeyi vermesidir. Ayeti bu şekilde anlarsak Kur’an’ın ruhuna daha uygun düşer.

4. Şiiler humusu biraz da Müçtehidlerin bütçesini oluşturmak amacıyla topluyor olsalar gerek. Harcamaların yapıldığı yerlere bakarsak amaç bellidir. Ancak dini kurumların, hastane gibi umuma açık olan diğer kurumların yapılması ve imamların maaşının ödenmesi için de şüphesiz belli bir bütçe gerekiyor.
5. Mut’a nikâhını onaylamak mümkün değil. Böyle bir nikâhın Kur’an’a fatura edilmesi de doğru değil. Böyle bir nikâhı savunan Şiiler, kendi kızları için de bu nikâhı geçerli kılabiliyorlar mı onu merak ediyorum.
Konuyu Meşhed’de otelin lobisinde tartıştık yol arkadaşlarımızla. Son noktayı Hüseyin Hatemi Hocamız koydu: „Mut’a nikâhına Kur’an’dan zemin bulmak mümkün değildir. Savaş zamanında Ehl-i Kitab kadınlarıyla yapılması mümkün olan bir nikâhtır mut‘a. Mut’anın müslüman bir hanımla yapılması uygun değildir. Hele müslüman bir kızla yapılması hiç uygun değildir. Ancak devletin bu uygulamadan vazgeçmesi de mümkün görünmüyor. Kadınlar bilinçlenirse belki.”

6. Şii inancında Mehdi yaşıyor, ancak feraset sahibi, kalp gözü açık olan takva sahibi bazı şiilere yol gösterebiliyor. Bu durumda Mehdi’den istifade edebilmek için belirli gayretlerin içine girmek gerekiyor. Mehdi inacı şiileri iyi bir insan olma yönünde tetikleyebiliyor, böylece şiilerdeki mehdi inacı anlaşılabilir gibi duruyor.
Sünni müslümanların geleceğine inandıkları Mehdi ise, onların hiç bir işine yaramıyor. Kıyamete yakın bir zamanda gelecek olan Mehdi’nin kime ne faydası olacaktır?

Görüldüğü gibi, mehdi inancı hem şiilerde hem de Sünnilerde problemli bir inanç. Kur’an’ın Mehdi’nin geleceği ile ilgili bir bildirisi yok.

7. Şiilik ve Sünnilik İslâm’ın özünde olmayan mezheplerdir. Siyasi mezheplerdir. Amaç masum bir şekilde Müslümanlar arasına nifak tohumunu saçmaktır. Saçılmış da. Nifak tohumunun tarlaya saçıldığı günden beri, tarlalardan verim elde edilemiyor, bütün tarlalar dikenlerle dolmuş, ayrık otlarıyla dolmuş.

8. Allah ahirette müslümanlara mezhepleriyle ilgili bir soru sormayacaktır. Soru Kur’an’ın içinden sorulacaktır. Allah, İslam dinini kabul eden insanlara “Müslüman” ismini bizzat vermiştir. „Müslüman‘a” Allah’ın verdiği bu isimden daha da güzel bir isim olur mu? (Hac suresi 78)
9. Müslümanlar şiilik ve sünnilik gibi isimlendirmelerin müslümanı olmak yerine Allah’ın verdiği ismi esas alarak Kur’an müslümanlığını seçmelidirler. O zaman birlik sağlanacak ve Müslümanlar emperyalistlerin çekim alanından uzaklaşacaklardır.

Şii ve Sünni ayrışmasının tarihte, müslümanların başına açmadığı bela kalmamıştır. Daha dün İran- Irak savaşı oldu, bugün Suriye’de aynı savaş devam ediyor. İslâm ülkelerinin çoğu her an Şii ve Sünni çatışmasına hazır hale getirilmeye çalışılıyor emperyalistler tarafından. Camiler bunun için kundaklanıyor, minareler ve türbeler bunun için yıkılıyor.

10. Sözü Söz‘ün Sahibi‘ne bırakalım:
„Allah kendi yolunda, duvarları birbine perçinlenmiş bir bina gibi, saf bağlayarak çarpışanları sever.” (Saf 4)

“Hep birlikte Allah’ın ipine (K.Kerime) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin.” (Al-i İmran 103)

” Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır.” (Al-i İmran 1105)

“Allah ve Rasülune itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin, sonra gevşersiniz ve gücünüz elden gider.” (Enfal 46)

“Sizler gerçek mü’minler iseniz Allah’tan korkun, aranızı düzeltin, Allah ve Rasulü’ne itaat edin” (Enfal 1)

“Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.” (En am 159);

” Müminler ancak kardeştir.” (Hucurat 50);

“Dini inkar edenler, birbirlerinin dostlarıdır. Eğer siz Allah’ın emirlerini yerine getirmezseniz yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olur.” (Enfal 73)

Rüştü Kam

Not:

Iran seyahatını hazırlayan ve bize bu seyahatte eşlik eden, rehberlik eden, hizmet eden görevlilere başta Rahmani Bey ve Hasan Babur ve Kerim Uçar olmak üzere herkese teşekkür ediyorum. Ben şahid olduğum konuları tarafsız olarak Şii fıkhına ve anlayışına göre aktardım, yorumlar okuyucu olarak sizlere aittir. İsteyenler bu bilgileri ve daha fazlasını Şii kaynaklarından okuyabilirler.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.